Güncelleme Tarihi:
Yıldırım Memişoğlu dendiğinde kafanızda çakan ilk fotoğraf bıçkın delikanlı Ali Desidero mu? O zaman Hayatımın Kadınısın filmini izlememişsiniz. Memişoğlu bu filmde Türkán Şoray’a eziyet eden kötü kocayı oynuyor. Memişoğlu rolü için "O kadar iyi işlenmiş bir karakter ki, o kadar dozunda ki, Türkán Şoray’ı döven bir adam oldum ama çok fazla nefret toplamadım." diyor.
Çok uzun yıllar dövüştünüz değil mi?
- Kick-box yaptım. Bir dünya üçüncülüğüm ve Avrupa ikinciliğim var ama 1992’de dövüşmeyi bıraktım.
Neden bıraktınız?
- Bırakmadım, bıraktırıldım. Tek İngilizce konuşabilen adam olduğum için beni yöneticiliğe zorladılar. Hem sporcu hem antrenör hem hakem hem yönetici olunca bundan rahatsız olanlar çıktı. Türkiye’de yetişmiş ilk kick-box hakemiyim ve bütün hakemlerin hocasıyım. 1995’te kendi işimi kurunca profesyonel spordan uzaklaştım.
Neden şirketinizi (Gez Göz Arpacık/G.G.A. Güvenlik Şirketi) Etiler, Levent gibi havalı semtler yerine Beyoğlu’nda kurdunuz?
- Ben buralıyım. Beyoğlu ruhu olan bir yer. Biz 1995’ten beri hep bu binadayız. Beyoğlu’nda her zaman kendimi rahat hissediyorum. Babam Balıkpazarı’nda esnaftı ve Tarlabaşı’nda büyüdüm. Sokakta limon sattım. Benim için Beyoğlu’ndan ayrılmak söz konusu değil.
Beyoğlu çocuğu musunuz yani?
- İstanbulluyum demek başka, belli bir muhite ait hissetmek başka. Benim doğup büyüdüğüm üçgen Tarlabaşı-Kasımpaşa-Dolapdere. Temposu ve adrenalini yüksek muhitler bunlar.
Sizin de çingene olduğunuz çok söylenmişti.
- Normaldir. Çingene mahallesinde büyüdüm sonuçta. Çıktığı kabuğu beğenmeyenlerden değilim, böyle bir kompleksim yok. Her fırsatta 1964 Tarlabaşı doğumlu olduğumu söylerim.
Hep savunmada gibisiniz...
- Bu sanırım yaptığım işten kaynaklanıyor ama hiçbir zararını görmedim. Ayrıca yetiştiğim ortam çok sertti ve güçlü olmak zorundaydım. Güçlü olmak için de sırlarınız olmalı.
Büyürken öfkeli bir genç miydiniz?
- Ben hálá öfkeli biriyim ama bunu kontrol etmeyi öğrendim. Zor bir çocukluk geçirdim, ciddi bir biçimde hayatta kalma mücadelesi vermiş bir survivor’ım ben.
Sizi böyle bir hayat seçmeye iten de öfkeniz miydi?
- Çelimsiz bir çocuktum. Hiperaktiftim. Rahmetli annem hiç ders çalışmadığım için beni çok dövdü. Abim ve kız kardeşim üniversite mezunu, bense liseye bile gitmek istemedim. Çok sopa yedim ama bu beni hiç sindirmedi. Çocukken beni dövmekten yorulurlardı ama ben onlara küfretmekten vazgeçmezdim. Korkarım ama geri adım atmam. Hálá da öyle.
ANNEM BASKIN BİR KADINDI
Anneniz baskın bir karakter miydi?
- Çook. Ama bir dakika, Türkiye’deki kadınlar hep baskındır zaten.
Anneniz dominant bir kadın olduğu için siz de ilişkilerinizde gidip başka dominant kadınları seçmişsiniz çünkü.
- Sadece birlikte olduklarım değil, tanıştığım sohbet ettiğim kadınlar bile dominant. Anadolu’dan bahsetmiyoruz.
İyi bir baba olabilirmişsiniz gibi geliyor insana.
- Herkes öyle diyor ama benim içimdeki deli Yıldırım sorumluluk almak istemiyor.
Hayatımın Kadınısın’da canlandırdığınız Necdet karakteri yüzünden sizi "yeni Erol Taş" olarak niteleyenler bile oldu.
- 1993 yılında ilk reklam filmim yayınlandığından beri sayısız film ve dizi teklifi aldım ve hiçbirini kabul etmedim. Üvey kızına sarkıntılık eden iğrenç bir kötü adam rolünü kaç kere oynarım ki zaten? Üst üste iki kez oynamam, ama bir eşcinseli oynarım. Benim hayatımı devam ettirdiğim bir işim zaten var, o yüzden ruhsal tatmini yaşayacağım rolleri kabul etmek isterim. Uğur Yücel karakteri o kadar iyi çizmiş ki, aslında çok daha berbat görünebilirdim. Erol Taş eleştirisi de aslında rolümü iyi oynadığımı gösteriyor. O kadar iyi anlatılmış ki, çirkin işler yapsa da çirkin durmayan bir karakter. Üvey kızını taciz ediyor, var mı ötesi? Hapishaneye düşse anında şişlerler. Sabaha bile çıkmaz. Ben bu adamı canlandırdım ve o kadar da b..tan durmuyordu. O kadar iyi işlenmiş bir karakter ki, o kadar dozunda ki, Türkán Şoray’ı döven bir adam oldum ama çok fazla nefret toplamadım.
Aşk yüzünden dağıldığım çok olmuştur
Siz hiç aşktan dağılma noktasına geldiniz mi?
- Ben hep dağılırım. Bence dağılmıyorsanız aşık değilsiniz. Zaten insan denilen makine o kadar mükemmel ki, dağılsa da zamanla toparlanıyor. Karakter de çok önemli tabii, kimi üç ayda toparlanır kimi üç yılda. Dünyaya hiç toparlanamayan adamlar da lazım ki, filmleri çekilsin ve biz de oturup seyredelim.
Dağılınca toparlanma yöntemleriniz ne?
- Ben kendimi çok seviyorum. Hatta en çok kendimi seviyorum. Ama bu demek değildir ki sevdiğim biri için kendimi feda etmem. Onun uğruna ölebilmekten bahsediyorum. Üstelik bu noktaya çok kolay gelebilirim ve hiç gözümü kırpmadan yaparım.
Ezilmemeye alıştım
13 yıl önce çekilen bir reklam filminin hayatınızı bu kadar çok değiştireceği aklınıza gelir miydi?
- Hayır. Yetiştiğim mahallede pek çok Ali Desidero vardı, o yüzden onu oynamakta güçlük çekmedim. Yıllar önce Julliana’s adlı bir gece kulübünde çalışırken mankenlik teklifleri alıyordum. Başlarda "Dalga mı geçiyorsunuz" dedim ama sonra bir ajansa kendi çektirdiğim fotoğrafları verdim. Rahmetli Ali Tara’nın eşi Lale Tara beğenmiş ve çekime çağırdılar beni. O reklamdan sonra ortalık karıştı ama ben "Aman meşhur oldum" diye abuk sabuk hallere girip hayat düzenimi değiştirmedim. Acayip keyif aldım ve eğlendim.
Niye oyunculuk yapmak istiyorsunuz? Zaten para kazandığınız bir işiniz var...
- Hoşuma gidiyor. Eğleniyorum. Film çekimleri sırasında çok iyi zaman geçirdim. Benim challange’ım var, çok ciddi iki oyuncunun arasında rol yapmaya çalıştım. Biri Uğur Yücel, öbürü Türkán Şoray. Ezilmemeye çalıştım.