Güncelleme Tarihi:
Ezgi BAŞARAN
Aynı vakitlerde Fransa da Fransız olmak nedir, araştırmaya koyulmuştu. “Grand Debat Sur L’Identite Nationale”, Sarkozy hükümetinin ülke genelinde başlattığı ulusal kimlik anketinin adı. Tabii çok tartışılıyor. Diyorlar ki, Sarkozy baharda yapılacak seçimler öncesinde dikkat dağıtmaya çalışıyor. Diyorlar ki, biz Fransızlar göçmenlerimizle yeterince sorun yaşıyoruz, böyle bir anket onları iyice yabancı ve dışlanmış hissettirir. Aşırı milliyetçi Le Penn’den sonra bir de başımıza Sarkozy mi çıktı? Diyorlar ki, böyle konular netamelidir, tehlikelidir, bırakın, tabularımızla biz rahatız! Ulusal kimlik, Türkiye Cumhuriyeti’nin de en namütenahi, özellikle son yıllarda en üstünde uzlaşılamayan meselesi. Çoğunlukla yüzeysel bir ateşe kapılıp kırıp dökerek, bazen yoğun hamaset tuzağına düşerek, bazen de komik denecek şekilde siyasi doğrucu olmaya çalışarak çevresinde dönüp dolaşırız konunun. Türk kelimesinin memleketin azınlık ve gayrimüslim vatandaşlarını kapsamadığını düşünerek Türkiyeli diye bir deyim icat ederiz. Ya da birkaç yıl önce Başbakan Erdoğan’ın önderliğinde olduğu gibi, altkimlik-üstkimlik diye ayrımlar türetiriz. Asıl önemlisi, Ceza Kanunumuzdaki Türklüğü aşağılamak maddesi sağ olsun, bu konuyu layıkıyla tartışamayız. Yerli-yabancı akademisyenlere, tarihçilere, antropologlara, yazılarında, oyunlarında, reklamlarında Türk insanını çok net çözdüğüne inandığımız kişilere “Türk olmak size göre nedir” diye sorarak konuyu bir kez daha tartışmayı deniyoruz şimdi. Ne demiş Samuel Beckett: Yine dene, yine yenil, daha iyi yenil.
RAHMİ TURAN’A GÖRE TÜRK OLMAK ZOR
“Günümüzde Türk olmak zor dostum! Türk olmak, çile çekmektir. Türk olmak, kendi ülkende bile hor görülmek demektir. Türk olmak soykırımla, kan dökmekle, vahşetle suçlanmaktır. Türk olmak, 1 milyon Ermeni’yi, 30 bin Kürt’ü öldürmektir. Türk olmak, yabancılara satılan yerlerde ırgat olarak çalışmaktır. Türk olmak, yurduna ve ulusuna sahip çıktığın vakit faşist damgası yemektir. Türk olmak, davul-zurnayla askere uğurlanıp, vurulursan “Vatan sağ olsun” denilerek şehitliğe gömülmektir. Türk olmak, teröristi öldürdüğün zaman hapse girip yargılanmak demektir. Türk olmak, ulusuna söven bölücülere, hainlere ve işbirlikçilerine ses çıkarmamaktır. Türk olmak, haksızlığa ve açılımlar nedeniyle aşağılanmaya razı olmaktır. Velhasıl, günümüzde Türk olmak çok zordur!”
TÜRK KADINI
- Yüzde 60’ı dişçiye ya hiç gitmez ya da çok seyrek gider.
- Yüzde 5’i her gün, yüzde 27’si haftada bir banyo yapar.
- Yüzde 27’si kuaföre yılda bir-iki kez gider. Saçına hiç uygulama yaptırmayanların oranı 61.
- Yüzde 26’sı düzenli deodorant kullanır. Hiç kullanmayan ya da nadiren kullananlar ise yüzde 50’den fazla.
- Yüzde 86’sı için bekâret çok önemli. Kadının namusu sadece zihnindedir diyenler 75.
- Yüzde 88 hem resmi, hem dini nikâh yapılmalıdır der.
- Yüzde 27’si bekârken hiçbir erkekle flört etmez. Yüzde 23’ü evde kalmaktan korkar.
- Yüzde 85’i evlenmeden birlikte yaşamak uygun değildir der.
- Yüzde 72’si yüzme bilmez. Yüzde 54’ü denize ya da havuza hiç girmez. Girenlerin 10’u bikini giyerken, 12’si örtü ya da elbise ile denize girer.
- Yüzde 65’i kontrol için jinekoloğa gitmez. Hamilelik sırasında da düzenli olarak doktora gitmeyenlerin oranı yüzde 56.
- Yüzde 92’si balayına çıkmaz. Yüzde 62.6’sı tatile gidince akraba evinde kalır.
- Yüzde 93’nün pasaportu yok. Yüzde 92’si hiç yurtdışına çıkmamış.
- Yüzde 57 “Genelde makyaj yapmam” der. Ev işlerinde yardımcısı olanlar yüzde 6.
TÜRK ERKEĞİ
- Yüzde 27’sinin hiçbir hobisi yok. Yüzde 70’i hafta sonu tatiline çıkmaz.
- Yüzde 86’sının pasaportu yok.
- Yüzde 44’ü erkeklerin kadınlardan daha üstün olduğunu düşünür.
- Yüzde 31’i 15-20 yaşında, yüzde 48’i 21-25 yaş arasında evlenir. Yüzde 62’si alyans takmaz.
- Yüzde 19’u haftada sadece birkaç kez dişlerini fırçalar.
- Yüzde 53’ünün kredi kartı borcu vardır. Yüzde 63’ü bilgisayar kullanır, yüzde 54’ü sigara içer.
- Yüzde 15’i hiç gazete okumaz, yüzde 12’si haftada bir kez okur. Yüzde 66’sı hiç dergi okumaz.
(Efes Pilsen’in 2005 ve 2007’de yaptırdığı Türk profili araştırmalarının sonuçları dikkate alınmıştır.)
Eşitlik uğruna Türk kimliğini yadsıyamazsınız
Prof. KEMAL KARPAT - Tarihçi, bu yıl TBMM Onur Ödülü’nü aldı, Wisconsin Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları’nda ders veriyor. “Osmanlı’dan Günümüze Elitler ve Din”, “Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji”, “Osmanlı’nın Geçmişi ve Bugünün Türkiyesi”, “Türkiye’de Siyasal Sistemin Evrimi”, “Türkiye’de Toplumsal Dönüşüm”, “İslam’ın Siyasallaşması” eserlerinden bazıları.
Irk kafalarda türeyen suni bir merhum çünkü gerçekte temiz bir ırk yok. Milli kimlik kültüreldir ama bizim durumumuzda Türklüğü tek bir kaynağa dayandırmak da yanlış. Çünkü toplumsal kimliğimiz kültürel olduğu gibi sosyal ve coğrafik bileşenlerin toplamından oluşur.
Bugün bazı kimseler Türk kimliğini tamamıyla dile dayandırıyor. Evet dil, devletini kurmuş bir grubun hayatında belirleyici, kimlik verici bir rol oynar ama sadece bundan ibaret değil. Bugün dünyada hâlâ genel olarak Türk diye isimlendirdiğimiz, 25-30 kadar büyük küçük gruplar var. Bunların içinde en yüksek siyasi ve sosyal dereceye ulaşmış olan grup Türkiye. Fakat etnik bir kimlik devlet olarak ortaya çıkmasa da kimliğini devam ettirir. Devleti olmayan birçok Türk kavmi de var hali hazırda.
Türklük birdenbire, sonradan oluşturulmuş bir kimlik değil. Yüzyıllar boyunca birikmiş sosyal, kültürel olaylar sonunda olagelmiştir. Bugünkü Türkiye’yi oluşturan Oğuzların kökeni 7-8’inci yüzyıla, Orta Asya’ya gider. Bu gruplar Anadolu’ya göç ettiklerinde nihayet siyasi bir kimlik kazanarak, bugünkü Türkiye’nin temelini oluşturan Selçuklu devletini kurdular. Anadolu’ya gelen bu Türki kavimler Müslümanlaştılar 10’uncu yüzyılda. İslam’la birlikte Türki grupların kimliğine yeni bir kültürel vücut eklendi. İslam’ın temel prensipleri aynı kalmakla birlikte İslam Anadolu şeklini almış, Türk İslam’ı oluşmuştur.
Bütün bunların dışında bugünkü Türk kimliğini en çok da Osmanlı devleti tayin etti. Osmanlı, idari, siyasi, sosyal, maddi-manevi, kültürel alanlarda temeli Türk olan bir hanedanın idaresinde bir medeniyet yarattı. Fakat Anadolu’da ve Rumeli’de çok farklı dil konuşan toplulukları idare ettiği için bu Türk kimliğini hiç öne çıkarmamış, hanedan yapısını bağlayıcı kılmıştır. Örneğin bazı Türk kavimleri Araplaşmış, Gagavuzlar gibi bazıları da Hıristiyanlaşmıştı. Gagavuzlar bugünkü Türkçeye çok yakın olan bir lehçe konuşmalarına rağmen Ortodoks Hıristiyanlığı ön planda tuttukları için kendilerini tam manasıyla Türk saymazlar. Buradan da anlayacağımız gibi kimlik katiyen sadece dil unsuru üzerine inşa edilemez. Türk kimliği söz konusu olduğunda din ve dil unsurları bir aradadır.
KAFAMIZ ÇOK KARIŞIK
Türklük konusunda bizim kafamız çok çok karışık. Gerçekleri görmeyerek idealize edilmiş bir eşitlik duygusunun peşinden gitmek çok yanlış. Türkiye’de Kürtler, Rumlar, Ermeniler var diye binlerce sene tarihi olan Türklük kimliğini inkâr etme çabası içine girenler olduğunu görüyorum. Sırf eşitlik ve kardeşlik uğruna tarihi inkâr edemezsiniz. Unutmayınız ki buna benzer bir durum İttihat ve Terakki döneminde olmuştu. 1908-10 yılları arasında ana düşünce şuydu: “Mevcut devletin vazifesi Osmanlı’da yaşayan Ermeni, Rum, Kürt gruplara devlet hakkını tanımak ve kendisini tasfiye etmektir.” Türklerin mevcudiyetini tamamen görmezden gelmek gibi çok acayip bir şeydi bu. Bugün yine tarihi gerçeklerden uzaklaşıldığını ve millet olmanın şartlarının unutulduğunu görüyorum. Buradan sakın benim toplum içinde diğer grupların kültürlerini yok sayıp asimile edilmesini tasvip ettiğim anlamı çıkmasın. Asla bunu söylemiyorum ama neticede Türkiye’de bugün devlet ve ezici çoğunluk kendini Türk sayan kimselerden oluşmaktadır.
Bizim Cumhuriyet tarihinde yaptığımız en büyük hata Osmanlı mirasını reddetmek oldu. Osmanlı’nın yarattığı 600 senelik medeniyet üzerine yeni bir millet yaratmaya çalışıldı. Cumhuriyet’in hatası tarihi derinliği olmayan, suni ve yukarıdan emirle bir millet yaratmaya girişmiş olmasıdır. Halbuki orada zaten bir millet vardı. Yeni oluşturduğumuz sosyo-politik yapıya da eski bir isim vermiş, Türk demişiz. Elbette bu olağandır. 2 bin senelik Alman aşiretlerinin birleşmesinden meydana gelen Almanya da böyle ortaya çıkmıştır.
Bir avuç entelektüelin tartışmalarından uzaklaşarak halk arasına girerseniz Boşnak olsun, Çerkez olsun, adam kendisine Türk der. Demek ki bütün bu kültürel, dini ayrımların üstünde ve onlara paralel olarak bir kimlik oluşmuştur, adı da Türk’tür. Görüşlerim o entelektüellerin alışık olduğu sloganların ötesine geçtiği için rahatsızlık verebilir. Ama ben gerçeklere bakıyorum o yüzden de bana zaman zaman dinci, zaman zaman milliyetçi, bazen de komünist derler, hiç aldırmam. Nasıl Fransızlara hiç yüksünmeden Fransız, Almanlara Alman diyorsak, kendimizin de Türk olduğunu yadsımayalım. Türkiyeli gibi saçmasapan kavramlar uydurmayalım. Her nereden alırsanız alın, eğer makul düşünürseniz bir Türk grubunun, Türk milletinin varlığını kabul edersiniz.
Anası babası Türkçe konuşan herkes Türk’tür
Prof. İLBER ORTAYLI-Topkapı Müzesi Müdürü, tarihçi, aralarında “Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek”, “Batılılaşma Yolunda”nın da bulunduğu onlarca kitabı var.
Anası babası Türkçe konuşan ve kendisine Türk diyen herkes Türk’tür. Örneğin anne Çerkes, baba Boşnak olabilir ama eğer Türkçe konuşuyorlarsa, çocukları Türk’tür. Türklük bir ırk değildir. Türkleri birleştiren ve dünyanın geri kalanından ayıran unsur dildir. Bunu daha öteye büyütmenin manası yoktur.
Dilleri ve dinleri dışında Türkler ve Rumların marazları aynıdır
ÖZDEMİR İNCE- Şair ve yazar, “Demokrasisiz Demokrasi”” ve “Fesatlar Sarmalında Türkiye” kitaplarından bazıları.
Nobel ödüllü İvo Andriç’in Drina Köprüsü adlı romanında “Türk olmak” deyişi aynen geçer. Osmanlı egemenliğindeki Balkanlar’da insanların din değiştirerek Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçmesine “Türk olmak” denirdi.
Türkler ile Eskimoların, Çinliler ile İskoçların bütün organları aynı. Maddi özellikler ayırmıyor, tam tersine birleştiriyor. Diller ve kültürel özellikler ayırmakta. “Kültürel çoğulculuk” sanıldığı gibi ilericilik değil, gericilik. Mikro birleştirici olan anadiller makro planda ayırıcıdır. Ulusları ulus yapan bu özel bilinç hali.
Günümüz Türk halkı bir ırk değildir, kendini “Türk” kabul eden bir oluşumdur. Burada dil unsuru önemli. Orta Asya’nın Türki kökenli insanlarının “Sizi çekik gözlü gönderdik, mavi-yeşil gözlü geri döndünüz” deyişleri son derece anlamlı. 1970’lerin ortalarında Sisam Adası’nın Vati kentinde rastladığım, eski İstanbullu komünist Barba Kokinos “Dilleri ve dinleri dışında Türklerle Rumların bütün marazları aynıdır” derdi. Yunan halkı da yerde ekmek parçası bulduğu zaman öpüp başına koyarak ayak basılmayacak kuytu bir yere bırakır. Benim çocukluğumda, Mersin’de dilenciler “Meryem Analarımız” adına dilenirdi.
Her an taşınacakmış gibi bir halleri vardır
HUGH POPE Uzun yıllar Türkiye’de yaşamış İngiliz gazeteci ve “Evlad-ı Fatihan” kitabının yazarı.
Evlad-ı Fatihan kitabımı yazmak ve Türk olmak nedir sorusuna cevap bulmak için 24 ülke gezdim. Bilimsel yanıtların ötesinde Türklerle ilgili genel kanılara da ulaştım. Sizinle onları paylaşayım: Türkler hayatlarını planlamak yerine fırsatçı riskler almayı tercih ederler. Öğrenme eylemini okumak yerine izleyerek ya da dinleyerek gerçekleşmeyi severler. “Anında görüntü”cüdürler. Kuşaklar boyunca aynı yerde kalmazlar, her an taşınacakmış gibi bir halleri vardır. Bugün itibariyle insanlar ve etnisiteler tamamen birbirine geçmiş, yeni formlar almış durumda. Birçok Türk, Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli yerlerinden Anadolu’ya gelenlerin torunlarıdır. Elbette Türkiye’de yaşayan çoğunlu kendisine Türk der. Ama onların Türklükten anladığı şey ile 100 yıl önce Anadolu’ya göçmüş büyükannelerinin anladıkları şeyle çok farklıdır.
Türklerin bayramı kutlanmaz mı?
Cengiz Çandar önceki gün Referans Gazetesi’ndeki köşesini bir bayram tebrikiyle bitirdi: “Ordu, disiplinli, güvenilir ve şanlıydı. Yargı, bağımsız, tarafsız ve saygıdeğerdi. Medya, dürüst ve gerçekçiydi. Kürtler teröristti, dindarlar yobazdı, solcular haindi, Aleviler ahlâksızdı. Bugün Bayram. Kürtlerin, dindarların, solcuların, Alevilerin, okurlarımızın, tüm Türkiye’nin Bayram günleri Mübarek Olsun”...
Bir Uygur Türkü İstanbul’da yabancı kalır
Prof. CARTER V. FINDLEY - Ohio Üniversitesi Türkçe Akademisi, “Dünya Tarihinde Türkler” başta olmak üzere Türkiye üstüne birçok kitabı var.
ABD’de ırk makro seviyede biyolojik bir farklılık anlamına gelir. Siyah Türk diye bir şey olmadığı için Amerikan tanımına göre ırk Türklerde yoktur. Irk, Avrupa’da da sistematik olarak etnisiteyle karıştırılır. Söz konusu Türkler olduğunda ırk kafaları karıştırmaktan öteye gitmeyen, Kuzey Amerikan zihniyetine göre de hiçbir karşılığı olmayan bir kavram. Türkiye’de melez olmayan, saf bir Türk bulmak neredeyse imkânsız. Orta Asya Türkleri’ne baksanız da bulamazsınız, yoktur. Bugün Uygurların yaşadığı bölgede yapılan mezar kazıları karmaşık iskelet tipleri ortaya çıkarmıştır. Başka bir örnek: Turan mezarları konusunda uzman bir arkeolog olan Doklun Kamberi bir Uygur Türkü. Fiziksel görüntü bakımından St. Petersburg ya da Riga’daki bir kalabalık içinde ayırt edemezsiniz. Ama İstanbul’a gelse yabancı olduğu hemen anlaşılır. Anlatabildim mi? Türklerin biyolojik olarak belirgin bir tipi yok, “Eskiden vardı da kaybettiler” değil, hiçbir zaman olmadı. Dilbilimi bakımından da bir saflık ya da haslıktan söz edilemez. Orhun kitabeleri Türkçe kökenli olmayan kelimelerle doludur.
Birincil kimlik olarak herkes Türk’tür
Prof. METİN HEPER- Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi, “Devlet ve Kürtler”, “Türkiye’de Devlet Geleneği”, “Türkiye Sözlüğü” gibi kitapları var.
Türk olmak hukuki olarak iki kimliği içerir: Birincil kimlik vatandaşlık itibariyle Türk kimliğidir. Yani Türk, Kürt, Boşnak ve diğer tüm TC vatandaşları Türk’tür. İkincil kimlik olarak, Türk etnik aidiyetine sahip olanlar vardır. Türklerin Müslümanlığı da daha çok kişi düzeyinde kalan mahalle ve devlet düzeylerine taşmayan bir Müslümanlık. Türkler pek çok Doğulu ve Güneyli millete göre kuvvetli devlet nosyonu ve uygulamasına sahip. Pek çok Batılı ülkede millet devletini inşa etmişken, Türkiye’de devlet milletini inşa etmeye çalışmış. Türklük, hukuki olarak ırki bir fenomen değildir, uygulamada da, 1930’larda bir avuç kişi hariç böyle algılanmamış. Kültürel bir fenomen de değil. Ancak bir ölçüde İslami boyutlar taşıdığından Türklük uygulamada kültürel bir fenomen olarak da ortaya çıkar.
Kimse kendini saf ve karışmamış sanmasın
Prof. METİN ÖZBEK - Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü Bşk. “Dünden Bugüne İnsan” kitabının yazarı.
Biyolojik antropoloji son 40 yıldan bu yana artık ırk sözcüğünü gündemden kaldırdı. Biyolojik anlamda hiçbir bilimsel geçerliliği kalmayan bu sözcüğün yerine genelde “etnik gruplar” diye bir tanımlama kullanılıyor. Anadolu’da Türk ırkı diye bir tanımlamayı ön plana çıkarırsak antropolojik, arkeolojik ve coğrafi açıdan bir hatanın içine düşeriz. Dünyanın geri kalan toplumlarından bizi ayıran herhangi bir temel özelliğimiz bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kimse kendini saf, karışmamış grup olarak görmesin. Doğru olan tanımlama Türk toplumudur. O halde Türk sözcüğü kültürel anlamda kullanılırsa daha bütünleştirici ve kapsayıcı. Anadolu genetik açıdan olduğu kadar kültürel açıdan da büyük bir çeşitlilik sergiliyor. Bizler, hangi etnik kökene sahip olursak olalım Anadolu coğrafyasında Türk toplumu olarak varız. Tüm bu çeşitliliğimizle bir arada yaşamaya devam etmeliyiz.
Hiçbir biricikliği yoktur
Doç. SİBEL ÖZBUDUN Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü.
Türk olmak, “Orta Asya kökenli (etnik) bir topluluğun mensubu olmak”, “Anadolulu Müslüman olmak” durumları ile, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı” olmak arasında sıkışmış, muğlak bir ifade. Türklerin çoğu örneğin mağduriyet, kuvvet, ahlak, ya da ne bileyim cinsel güç bakımından eşsiz olduklarını düşünseler de, bizi dünyanın geri kalanından ayıran hiçbir temel ya da ikincil özellik, bir başka deyişle hiçbir “biriciklik” yok. Hatırlatayım; yeryüzünde yaşayan çeşitli halkların mensubu olduğu dört ana ırk grubundan söz edilebilir:
Negroidler (Afrika), Mongoloidler (Asya), Kafkasyalılar (Avrupa) ve Avustraloidler (Avustralya/Okyanusya). 1930’lu yıllarda Türklerin hangi ırk grubuna dahil olduğu konusunda tartışmalar yapılmış ama bir sonuca ulaşılamamıştı. Özetle, antropolojiyle ilgilenenler artık hangi topluluğun hangi ırka mensup olduğunu saptamakla uğraşmıyor, ırk kavramını reddediyorlar. Zaten Türk olarak nitelenen insan grubu, nüfus genetiği açısından son derece karma bir görünüm sergiliyor. İçlerinde Asya toplumlarıyla ortak genetik malzeme sergileyenler de var, Avrupa ve Ortadoğu topluluklarıyla da. Bu da anlaşılır bir şey değil mi? Nihayetinde Türklük 19. yüzyıl sonundan itibaren biçimlenmeye başlayan siyasal ve kültürel bir kavram.
Bir ergenin tepkiselliğidir
HASAN BÜLENT KAHRAMAN Sosyal bilimci, “Türk Siyasetinin Yapısal Analizi”, “Türk Sağı ve AKP”, “Kültür Tarihi Affetmez” kitaplarından bazıları.
Türklük bütün milliyet temelindeki kavramlar gibi inşa edilmiştir. Bugünkü dünyada milliyet-ırk-etnisite temelinde bir Türklük anlayışı bana çok sorunlu görünüyor. Bunu bir kenara bırakıp bir kültürel kod olarak bakarsak, bana göre Türklük yıkılan bir imparatorluğun üstüne kurulduğu için belirgin bir kompleksi ve iç çatışmaları bünyesinde barındırıyor. Türklük seçkinler nezdinde Batı’ya dönük bir kompleksle inşa edilmiştir ve bu duygu şu veya bu düzeyde hâlâ geçerli. Dolayısıyla Türklük bir yandan bütün dünyayı isteme, hak ettiğine inanma hali, bir yanıyla da hiçbir şeye sahip olmama duygusu. Yani egemen ve mağdur Türklükte bir arada. Türklük, bir kasabalılık tavrı içinde kalmak, alabildiğine ve bir o kadar da sorunlu bir özgüvenle, gerçeklik duygusundan uzak, disiplinden kopuk bir şekilde davranmaktır. Bu anlamıyla Türklük bana göre henüz Ödipus kompleksini aşamamış bir ergenin tepkiselliği.
Özeleştiri yaparken bile gururlu olandır
Prof. JOHN FREELY - Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü, Türkiye ve İstanbul’la ilgili pek çok kitabı var.
Türk olmak, kendisini TC vatandaşlığının ötesinde belirli bir etnik özellikle tanımlamaya denir. Fakat etnik olarak Türk olduğunu söyleyenlerin bağlı olduğu genetik havuz inanılmaz derece geniş. Bana göre Türklerin başlıca özellikleri şunlar: Yoğun bir gurur duygusu, özeleştiri yaparken bile bu gururdan ödün vermemesi, düşkünlükle ve zorluklarla baş etme konusunda büyük beceri.
Günlük eziyetlere vurdumduymaz olandır
Prof. FİKRET ADANIR- Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi
Bana göre Türk olmak, tesadüfen Türkiyeli bir
ana-babadan doğduktan sonra, günlük yaşamın sınırsız eziyetleri karşısında biraz vurdumduymaz, biraz da kaderci olabilme yeteneğidir. Türkleri ayıran en temel özellik, bütün dünyayı Türklere düşman gibi görme alışkanlığıdır.
Çift başlı kartal tesadüf olamaz
GENE D. MATLOCK - “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz” kitabının yazarı.
Türk, bütün ırkların, doğduğu bir ulustan gelen kişidir. Bu ulusun bir amblemi vardı. Çift başlı bir kartal olan bu amblem Göklerin Tanrısı Tengri’yi temsil ediyordu. Bu çift başlı kartalı dünyanın her yerinde görebilirsiniz. Güney Amerika’da, Hindistan’da, Selçuklularda.. Tesadüf olamaz değil mi?
Kanla değil dille açıklanabilir
Prof. METE TUNÇAY - Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü, iki ciltlik “Türkiye’de Sol Akımlar” kitaplarından biri.
Türk olmak ancak dille açıklanabilir. Belki benim kanımda Patriğin kanındakinden daha fazla Ermenilik ya da Rumluk vardır ama anadilim Türkçeyse bana Türk denir. Bu topraklarda yaşayan insanlar dünyanın en karışık etnik geçmişine sahip olduğundan Türk olmak ancak kültürel bir fenomen olabilir.
Biraz yükselip baktığında ne ırk kalır ne millet
MÜJDAT GEZEN - Tiyatrocu
Türklük Türk olmaktır. Mesela Amerikalı ne demek? Zaten biraz yükselip dünyaya yukarıdan bakmayı başardığınızda, bütün bunların, yani bayrağın, milletin, dinin, ırkın kaybolduğunu, görünmediğini fark ediyorsunuz. Ben Türk’üm diyen Türk’tür. Atatürk’ün sürekli istismar edilen sözü: “Ne mutlu Türk’üm diyene” aslında bir motivasyon deyişi. Osmanlı, Türkleri azınlıktan sayardı. Örneğin Karagöz oyununda Türk tipi “Hırbo” olarak geçer. Biz heyecanlı bir ulusuz. Avrupalı bizi sevmez. Çok da haksız değildir. Oralarda yüzyıllar boyu imparatorluk rüzgârı estirmişiz. Pek de doğru işler yaptığımız söylenemez. Ne işimiz vardı Viyana’da?
Halaya ters ayak basmaktır
LATİF DEMİRCİ - Çizer
Halayın başı değilse canı sıkılan, inadına ters ayak basıp, suratsız oynayan TC vatandaşıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir şey için ödeme yapacakken cebinden, cüzdanından çıkardığı paraların arasından özenle, en kırışık buruşuk ve kirlisini seçip uzatan kişiye gözümü kırpmadan “Vaay toprak” diye seslenirim.
Mucizevi bir anlaşma yöntemi vardır
KANAT ATKAYA - Gazeteci
Anlatılmaz, yaşanır. Bir yanı ‘şok gelişme’dir; “Ay ben oynamayı bilmem” diye çıktığı pistte halay başı olur. Bir yanı ‘azzz sonra’dır; işi zamana uydurmayı “Bakarız” sözüyle bayraklaştırır. Eski Türklerde insanın hayvan bedenine bürünmesine “tonuna girmek” denirmiş. Şaman rahipleri, dedeler, veliler, genellikle kuş kılığına yani “tonuna” girermiş. Bir Türk olarak kendi adıma bugüne kadar ayı tonuna da girmişimdir, tedirgin kertenkele tonuna da. Türk olmanın mucizevi bir yanını söyle derseniz, “Biz Türkler şöyle konuşarak anlaşabiliyoruz: Nörüyon? Nörüym? Aban nörüyo? Nörsün?” derdim. (N’apıyorsun? N’apayım? Ablan n’apıyo? N’apsın?)
Dünyanın Lazı olmak demektir
METİN ÜSTÜNDAĞ Çizer
İki tür insan var: Türkler ve diğerleri. Türk olmak, dünyanın Lazı olmak demektir. Doğuştan arıza bir bakış açısı kazanmaktır. “16 büyük devlet kurduk” diye övünülür de “niye 15’ini batırdık” diye düşünülmez! Türk olmak, abartmaktır. Her şeyi kurcalamak, çeşitliliğini, çok sesliliğini problem olarak görmek ve çabuk gaza gelmektir. Türk olmak, Berlin duvarının dibine bostan yapmaktır. Aya çıkıp patates ekmektir. . . Yarısı dolu bir bardakla bir ömür geçirmektir.
Türkler sözlüğü
TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM: İlköğretim andı bu sözlerle başlar. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından 1933’te hazırlanmıştır.
TURKUVAZ: Turkuvaz ya da Türk mavisi, yeşile çalan açık mavi bir renk, firuze. Fransızcada kökeni için rivayet muhtelif: Türkiye’nin Akdeniz sahillerinin renginden geldiğini iddia eden de var, aynı isimli taştan geldiğini söyleyen de.
TETE DE TURC: Tet dö Türk okunuyor, Fransızcada “Türk kafası” anlamında inatçı kişiler için kullanılan bir deyim. Kanuni Sultan Süleyman zamanında halktaki Türk korkusunu azaltmak için fuarlarda sergilenen yeniçeri başlıklarından gelmiş olabileceği tahmin ediliyor.
FORT COMME UN TURC: For kom ön Türk okunuyor, Türk gibi güçlü demek. İlk ortaya çıktığı 17’inci yüzyılda daha çok olumsuz bir imayla kullanıldığı sanılıyor.
MAMMA LI TURCHI: Mamma li Türki okunuyor, İtalyancada “Anne Türkler geliyor” anlamına geliyor. Türk ordularının güney Avrupa’daki ilerleyişini anlatan felaket terimi. İtalya-Osmanlı teması bu tür başka deyimlerin oluşmasına da sebep olmuştu: “Türk gibi sigara içmek, “Türk gibi kuvvetli ” ve “Türk gibi küfretmek”
BİR TÜRK DÜNYAYA BEDELDİR: Atatürk 1925’te şapka devrimini başlatacağı Kastamonu’ya varır. Bir kışla ziyaretinde duvarda “Bir Türk 10 düşmana bedeldir” yazılı bir tabela görür. Bunun üstüne “Hayır” der “Bir Türk dünyaya bedeldir.”
BEYAZ TÜRK: İlk kez gazeteci Ufuk Güldemir tarafından ortaya atıldı. Teksas Malatya adlı kitabında kullandığı bu kavramı sonradan dünya medyası da kullanmaya başladı. Daha sonra Serdar Turgut aynı kavramı kendini toplumun geniş kesimlerinden farklı gören, düşünen, farklı davranan bir azınlığı anlatmak için kullandı.
ZENCİ TÜRK: Demokrat Parti’nin 1950 yılında iktidara gelişi, bir anlamda “Zenci Türkiye”nin zaferi olarak sunulmuştu. Ama kavramın popülerleşmesi Başbakan Erdoğan’ın 2003’te New York Times muhabiri Deborah Sontag’a verdiği röportajla oldu. Röportajda Erdoğan’a atfen “Kardeşiniz zenci Türklere mensuptur” ifadesi yer alıyordu. Zenci Türk kavramı, merkezi iktidardan uzak, ötekileri ifade ediyor.