Türk tasarımı feminen değil Alman tasarımının sıcak hali

Güncelleme Tarihi:

Türk tasarımı feminen değil Alman tasarımının sıcak hali
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2007 00:00

1930’da kurulan dünyanın en tanınmış tasarım şirketi Pininfarina Group, 3 bin çalışanıyla İtalya, Fransa, Almanya, İsveç, Fas ve Çin’deki ofislerinden tüm dünyaya ürün dizaynı ve mühendislik konularında hizmet veriyor. Volvo, Alfa Romeo, Ford, Ferrari, Maserati, Peugeot ve Jaguar gibi markalarla çalışıyor. Pininfarina imzası bir otomobilin değerine değer katıyor.

Ferrari tasarımıyla bir efsane haline gelen Battista Pininfarina’nın torunu ve Pininfarina Ekstra’nın Başkanı Paolo Pininfarina (49) da dedesinin yolunda gidiyor. Ancak torun mobilya tasarımı da yapıyor. Paolo Pininfarina geçen hafta Milan Mobilya Fuarı’nda "Wellness @ Work" ödülü alan son tasarımı Luna adlı ofis mobilyasının tanıtımı için Erdem Mobilya’nın davetlisi olarak İstanbul’a geldi. Endüstriyel tasarımda dünyanın sayılı isimleri arasında olan Pininfarina’yla konuştuk.

Pininfarina markasını dünyaya tanıtan ilk tasarım neydi?

-Dedemin ilk tasarladığı otomobil 16 silindirli bir Cadillac’tı. Fakat markanın şöhrete kavuşmasını Ferrari, Lancia ve Alfa Romeo tasarımları sağladı. Bu otomobillerin yüzde 90’ı İtalya dışında satıldı, bu sayede biz de bir dünya markası olduk.

Tasarım denince akla İtalya geliyor. Örneğin Türk olsaydınız bu kadar başarılı olabilir miydiniz?

- Bence bu, İtalya gibi kültürel zenginliği fazla olan bir ülkede yaşamakla ilgili. Bana bütün bu zenginlikleri doğduğum ülke verdi. Floransa’da Michelangelo’nun Davud Heykeli’ni, Roma’da Vatikan’ı, evimin garajında babamın Ferrari’sini gördüm. İtalya hammadde konusunda fakir bir ülke. İtalyanlar hammaddeyi dönüştürmede yeteneklerini geliştirmiş, el işçiliği üzerinde çalışmış. İtalyan tasarımının kökünde de yaratıcılık ve el işçiliği yeteneği var.

Peki tasarımlarınızın bu kadar farklı kültürde insana hitap etmesinin sırrı ne?

- Başarılı olmanın sırrı zamana karşı savaşan, devamlılığı olan ürünler tasarlamak. Ürün yenilikçi olmalı, ama güncele bakmadan daha ileriye gitmeli. Orantıların armonisi, her kültürden insanın hoşuna gider. Örneğin, bir Michelangelo heykelini herkes beğenir.
/images/100/0x0/55eb5a7af018fbb8f8bbbab5

MİMARİ İLE MODA ARASINDA BİR YERDEYİM

Otomobil tasarımlarındaki başarıdan sonra mobilya tasarımına neden girdiniz?

- Bütün firmalar büyümek zorunda. Bence otomobilde kazanılmış başarıyı başka alanlarda kullanmak çok akıllıca. Yine de Pininfarina her şeyi tasarlamaz. Bazı sınırlarımız var. Mesela, cep telefonlarının ömrü 3, moda tasarımlarının 1, bilgisayarların 3, otomobillerin 5 senedir. Mobilyanın ömrü ise 20 yıl. Ben Armani olsam moda sektöründe bir senelik ömrü olan bir ürünü 5-6 sene yaşayacak bir ürüne dönüştürmeye çalışırım. Ben mobilyalarımla, 2000 sene ömrü olan mimari ve 6 sene ömrü olan moda arasında bir yerde duruyorum.

Otomobilin içindeki mobilyalarla ev-iş mobilyaları arasında nasıl bir bağ var?

- Ofis sandalyeleri kısmen de olsa otomobil koltuklarının teknolojisiyle yapılır. Endüstriyel çözümler hep birbiriyle bağlantılıdır. Hem, ofiste yönetici masasında oturmak bir arabanın direksiyonunda oturmaya benzer. Bir şirket yönetmek, araba kullanmak gibi dinamizmin sembolüdür. Spor arabayı kullanırken nasıl hızlı ama dikkatli olursanız bir firmayı yönetirken de böyle davranırsınız.

Tasarımda en çok önem verdiğiniz nokta hangisidir?

- Tasarımlarım yenilikçi, yuvarlak hatlarıyla güvenli ve rahat. İşimizin en güncel yanı olan malzeme devamlı gelişiyor. Ama bu işin kökenindeki demir ve alüminyum gibi metal malzemeleri tercih ediyorum. Otomobilin içini tasarlarken deri ve bazı detaylarda ahşap ön plana çıkabiliyor. Plastiği de unutmamak gerek. Ofis mobilyalarında soğuk, ev koleksiyonlarında daha sıcak renkler kullanmayı seviyorum. Önemli olan ürünün Pininfarina olması.

BU MASA 20 SENE SONRA DA KULLANILACAK

Bir objenin Pirinfarina olması için hangi özelliklere sahip olması lazım?


- Tasarım aşamasında, ekibimle birlikte toplantılar yapıyoruz. Zamanla birtakım alternatifler doğuyor. Bunların arasından beğendiklerimi ve beğenmediklerimi ayırıyorum. Bazen çok güzel olan bir şey Pininfarina olmayabiliyor. Örneğin ofis mobilyam Luna güzel bir tasarımdı. Fakat Pininfarina değildi. Masanın ön kısmına ayak ekledim ve bir arabanın ön yüzü görüntüsü vererek modifiye ettim. Yani objenin Pininfarina olmasını sağladım. Basit, yumuşak hatlı, yenilikçi, şık ve özüne bağlı.

Son tasarımınız Luna’da (İtalyanca ay) esin kaynağınız gerçekten "ay" mı oldu?

- Omuzlarımın arkasında bir tasarım tarihinin olması çok önemli. Pininfarina bir tasarım ansiklopedisi gibi. Ama bunun dışında, özellikle hayvanlardan bitkilere kadar bütün doğadan etkileniyorum. Evet, Luna’da da ilham kaynağım hilal oldu. Ürüne bu ismi de ben verdim. Çok modern ve ileri bir tasarım. Buna rağmen geleneksel dekore edilmiş ofislere de uyum sağlayabilir. Projelerim arasında en önemlilerinden. Eminim ki 20 sene sonra insanlar bu masayı istemeye devam edecek.

Erdem Mobilya’yla nasıl bir araya geldiniz?

- Uffix firması ofis mobilyaları konusundaki partnerimiz. Uffix’in Türkiye’deki partneri Erdem Mobilya’da yönetici ve üst düzey ofis mobilyalarında bizi temsil ediyor. İleride Erdem Mobilya, Pininfarina tasarımlarını üretebilir. Türkiye İtalyan ürünlerinin dağıtımı yapılan bir ülke olmaktan çıkıp bizim hizmet verdiğimiz bir pazar haline de dönüşebilir.

Dekorasyon dünyasındaki trendler sizi nasıl etkiliyor? Gelecek 10 yıl için hedefleriniz var mı?

- Son yıllarda mobilya tasarımı coğrafi olarak son derece genişledi. Ben mümkün olduğu kadar trendlerden etkilenmemeye çalışıyorum. Eğer etkilenirsem kendi yolumda ilerlemekte güçlük çekerim. Amacım ev ve otel gibi daha komplike alanlar tasarlayıp Pininfarina mekanları yaratmak. Pininfarina otel projesi de en sevdiğim işlerdendi. Önümüzdeki on sene içinde hedefim tasarımcı olmak dışında biraz da mimar olabilmek.

TÜRKİYE’DE YAPILAN İŞLER SOMUT VE SAĞLAM

İstanbul’a dördüncü gelişim fakat ilk defa bir ürünümü burada sunuyorum. Gelişim ve ilerlemeyi hemen görüyorsunuz. Türk tasarımcıları fazla tanımıyorum. Tasarımlarınızın güncel olduğunu düşünüyorum. Son derece somut ve sağlamlar. Fransız veya İspanyol tasarımlarındaki feminen çizgiler pek yok. Alman tasarımının daha sıcak hali diyebiliriz.

Battista Pininfarina

İşe kaporta atölyesinde başladı Ferrari tasarımıyla efsaneleşti

Battista Pininfarina (1893-1966), 11 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğuydu. 11 yaşında ağabeyinin kaporta atölyesinde çalışmaya başladı. Tasarıma çok meraklıydı. 17 yaşında Fiat Zero’nun karoser tasarımını yaptı. 1920’de Detroit’de Henry Ford ile tanıştı ve iş teklifi aldı. Fakat İtalya’ya geri dönerek 1930’da kendi şirketini kurdu. Alfa Romeo, Hispano Suiza Coupe, Fiat Ardita ve Lancia Aprilia Coupe ilk otomobil çalışmalarıydı. Bu modeller ona şöhret getirdi. Firması dünyanın en ünlü tasarım şirketlerinden biri haline geldi. 1951’de New York Modern Sanatlar Müzesi, Farina’nın 1946’da geliştirdiği Cisitalia spor otomobilini, müzede sergilemeye başladı. 1952’den itibaren Ferrari modellerinin tasarımını üstlendi. 1961’de Farina olan soyadı Pininfarina olarak değiştirildi. Aynı yıl firmasını oğlu Sergio ve evlatlığı Renzo Carli’ye devretti. Firmasının amblemini "f" harfi olarak bıraktı. 1966’da öldü.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!