Güncelleme Tarihi:
Renknaz’dan biraz söz eder misiniz bize?
- Renknaz kendi doğrularına göre yaşayan biri. Her insan gibi onun da zaafları ve tutkuları, sevinçleri ve aşkı, kendine göre bir aile anlayışı var. Çocuğuna çok düşkün... Onun için göze alamayacağı hiçbir şey yok. Kocasını da çok seviyor ama aldatılmayı kabullenemiyor. Zengin olma tutkusu ve çevrenin ona baskıyla öğrettiği bir takım şeyler yüzünden kendisini zengin ve paralı görmek istiyor. Para hırsı var. Güçlü olan insanların hayatta daha çok ayakta kaldıklarını düşünüyor. Bunu hayatının odak noktası haline getirmiş. Zengin olursa ayakta ve hayatta kalacak, ama fakir olursa her şey bitecek diye bakıyor olaylara...
Yani gerçek hayattan kopuk bir karakter değil. Ona benzer çok kadın var çevremizde...
- Evet, pek çok kadın bu durumda ama onların çoğu Renknaz gibi hırslı değil. Renknaz’ın hırsı fazla...
Neriman Uğur böyle bir kadın değil yani...
- Hiç değil...
Sizin hayata bakış açınız Renknaz’dan ne derece farklı?
- Renknaz’la anneliğimiz benziyor bir tek. Ben de ailem için her şeyi göze alabilecek bir kadınım. Onlar bir yana, dünya bir yana annelerdenim. Fakat büyük hırslarım, para tutkum hiç olmadı. Benim için önemli olan mutlu ve sağlıklı olmak. Bunların önemini yakınlarımı kaybedince daha iyi anladım. Sağlıklı olmak, mutluluğun temel şartı. Küçük şeylerle yetinirim, hayatla çok fazla derdim yoktur. Hani bir lokmam, bir hırkam olsun yeter.
DİZİLER EN FAZLA 26 BÖLÜMDE BİTMELİ
Diziler bu kadar uzun soluklu olmalı mı? Yıllarca devam etmeleri size doğru geliyor mu?
- En fazla 26 bölümde bitebilmeli dizi. Çünkü bir süre sonra birbirini tekrarlamaya başlıyor. Ama maddi buna koşullar el vermiyor.
Uzun soluklu dizi, oyuncunun da soluklanmasına engel değil mi?
- Ama bu Türkiye’de düşünülmeyen bir durum. Yüzlerce dizi yapılıyor, binlerce oyuncu var. O yüzden şanslıysanız bir dizide rol alır, para kazanırsınız. En azından geleceğinizi düşünmek zorunda kalmazsınız. Ama bir de şu durum var, dizi çok uzadığında, senaryo da öyle aman aman iyi değilse seyirci sıkılıyor zaten. Dizilerin süreleri çok uzun; buna da değinmek isterim. ıki saatlik bir dizi çekiyorsunuz haftada. Bazen reklamlarla üç saati bulabiliyor. Seyircinin de o kadar süre oturup bir diziyi seyredebileceğini düşünmüyorum. Çok geç yayınlanan diziler için durum daha da kötü... Oysa kısa kısa olsa bu diziler, tadında bıraksalar daha rahat izlenir.
Son zamanlarda bununla ilgili çalışmalar yürütülüyor zaten...
- Doğru, bütün oyuncular dizi sürelerinin kısalması gerektiğini düşünüyor ve bunun için bir takım girişimler de başlatıldı. Reklamcılar, bu sektördeki insanlar soruna kulak verip bize yardımcı olurlar umarım.
SUYA SABUNA DEĞMEYEN İŞLER İSTEMİYORUM
Türk Sineması hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
- Türk Sineması çok iyi yerlere geldi. Çok güzel filmler yapılıyor. Ama niye beni fark etmediler bilmiyorum! Ben de güzel bir sinema filminde oynamak istiyorum.
Güzelden kastınız?
- Bir diyeceği olan sinema filmi... Gündemi sarsacak işler yapmalı sanatçılar. Ve yapımcılar da onlara bu olanağı sağlamalı. Sanatçı çağının önünde giden, memleketindeki gelişmeleri takip eden insandır. Suya sabuna değmeden yapılan işler olmamalı... Aşk olacak, sevgi olacak tabii başka konularla da beslenmeli.
Sanırım sizin söyleyecek çok sözünüz var.
- Evet, var. Yarın, hepimiz için hediye gibi olmalı. Sıradan bir yarın olmamalı. Hangimiz böyle yaşıyoruz? Hep ilerisi için bir takım hedefler koyuyoruz ama belki de o ilerisi olmadan hayatımız sona erecek.
AĞLAMAYI DA BİLİRİM GÜLMEYİ DE
Genelde sert ve kötü kadın rollerini üstleniyorsunuz. Bu imaj üzerinize yapışıp kalacak diye endişelenmiyor musunuz?
- Bu benim suçum değil. Bir karakteri iyi oynadığınız zaman, hep aynı tarz roller gelmeye başlıyor. Oysa biz tiyatro oyuncusuyuz. Bunun eğitimini aldık. Ağlamak gerekiyorsa ağlarız, gülmek gerektiğinde güleriz. Yine de halimden şikayetçi değilim. Çok ciddi iniş ve çıkışları olan roller aldım. Kendini var edebilen, “o dizi içinde ben de varım” dedirten roller yani. Bu açıdan şanslıyım.