Ezgi BAŞARAN
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 16, 2008 00:00
Gary Vaynerchuck, 32 yaşında Belarus asıllı bir Amerikalı. Belarus’tan göçen ailesinin New Jersey’de kurduğu mütevazı içki dükkanı onun popülerliği ve dáhiyane pazarlama önerileriyle son dört yılda 50 milyon dolarlık bir şarap şirketine dönüştü. Popülerliği her gün internette yayınladığı Thunder Show adlı programdan geliyor.
2006’da başlayan, 20 dakikalık bu programda üç-dört şişe farklı şarap açıyor, kadehlere dolduruyor. Önce kokluyor, bir süre ağzında dolaştırdıktan sonra da önündeki demir kovaya tükürüyor. Kameraya dönüyor, bir degüstatörden asla duyamayacağınız yorumlar yapıyor. Örneğin "Bu şarap hayatınıza bir şimşek gibi çakacak!" Şimşek çaktırmak, Gary sözlüğünde bir şarap için söylenecek en iyi söz. Meyve tadı ağır basan şaraplara "meyve bombardımanı", meşe tadı ağır basan şaraplara "meşe canavarı" diyor. Ve eğer şarabı beğenmediyse "Bu ne be! Tadı tavuk gibi!" deyiveriyor. Vaynerchuck’ın bazen damak gücünü geliştirmek için dışarı çıkıp taş yaladığı ya da çimen çiğnediği bu şov günde 80 bin kişi tarafından izleniyor. İzleyiciler, kendilerini Varniacs (Vaynerchuck manyaklarının kısaltması) olarak adlandıran gençler. Şu anda ABD’de bir şarap starına dönüşen Vaynerchuck’la konuştuk.
Aileniz Rusya’dan ne zaman ABD’ye göçmüş?
- 1978’de, ben iki yaşındayken. Annem bir kasapta, babam bir inşaatta çalışıyordu. 1970’lerin sonunda SSCB Yahudilerin ülkeyi terk etmesine izin vermişti. Babamın da ABD’de bir amcası vardı. Tası tarağı toplayıp onun yanına New Jersey’e geldik. Babam Sasha küçük bir içki dükkanı açtı. 14 yaşıma geldiğimde okuldan arta kalan zamanda kasada durmaya başladım. Sıkıldığımda babamın aldığı Wine Spectator dergisini okuyordum. Şarap dünyası çok ilgimi çekti. Ama hem yaşım tutmadığından, hem de dükkanda pek şarap bulunmadığından tadamıyordum. O yüzden dergiden öğrendiğim kadarıyla bir şarabın içinde bulunabilecek notaları tatmaya başladım. Odun, taş, toprak, garip garip meyveler, tütün... Şarap bilgim tamamiyle bu dergiden ve kendi deneyimlerimden oluştu. Ne bir kursa gittim, ne kimse bana bir şey öğretti.
Bu küçük içki dükkanını nasıl New York’un en popüler şarap mekanı haline getirdiniz?
-İşleri ele almam üniversiteyi bitirmemle başladı. Dört yıl önce dükkanın yıllık cirosu 4 milyon dolardı, şimdi 50 milyon dolar. Bu bir pazarlama başarısı. Önce dükkanın adını Wine Library olarak değiştirdim, şarap çeşitlerini artırdım.
Bir anda New York Times’a koca koca ilanlar vermeye başlamışsınız.
- Evet risk aldım. 2000’de kazandığımız paranın tamamını Wine Spectator ve New York Times’a ilan vermek için harcadım. Babam reklamlarla birlikte işlerin 14 ayda 3 milyondan 10 milyona fırladığını gördü ve tabii beni destekledi.
BİLGİÇLİK TASLAMIYORUM KENDİ JARGONUM VAR
Bu pazarlama yeteneğiniz nereden geliyor? Üniversitede ne okudunuz?
- İşletme okudum ama pazarlama benim DNA’mda var. Küçükken limonata standı kurardım, beyzbol kartları satardım. Bir şeyi nasıl satacağımı bilerek doğdum ben, öğrenmedim.
Neden Wine Library adlı dükkanınıza geliyor insanlar? Özel bir üzüm bağınız var mı?
-Hayır. San Fransisco’daki bir merkezde şarap yaptırıyoruz ama Wine Library’nin New York’ta popüler olmasının sebebi bu değil. Dükkanımızda bulamayacağınız şarap yok. Binlerce şarap çeşidinin bulunduğu inanılmaz bir katalog sunuyoruz. Rakiplerimize göre çok daha fazla şarap uzmanı çalışıyor. Üç katlı dükkanda 130 kişi. Üç müşteriye yedi şarap satıcısı düşebiliyor. Fiyatları çok makul tutuyoruz. Hiç şubemiz yok ama internetten satış yapıyoruz.
İnternette şarap programı yapma fikri nasıl doğdu?
-Hayat internette yaşanıyor. 2006’ta fark ettim: Marka olmak istiyorsanız, müşterinizle aracısız iletişim kurmalısınız. Müşteriyi olaya dahil etmelisiniz, hayran kitleniz oluşmalı. Bunu da en iyi internette yaparsınız. Program bu fikirle doğdu.
Nasıl bu kadar popüler oldunuz?
- Çünkü asla kendini beğenmişlik taslamıyorum. Şarapla ilgili hiçbir şey bilmeyen ortalama birinin anlayacağı dilden konuşuyorum. Degüstatörlerin jargonunu kullanmıyorum, kendi jargonumu yarattım. Programlarım arkadaş arasında yapılan toplantılar gibi. Kimseyi eğitmeye çalışmıyorum.
Ruslar şarabın değil de votkanın iyisini bilir derler. Bu konuda nasılsınız?
- İşte ben "Ruslar sadece votkadan anlar" stereotipini değiştirdim. Elbette iyi votka nedir çok iyi bilirim ama benim işim kesinlikle şarap.
ŞARAP STATÜ SEMBOLÜ DEĞİL ONU TAHTINDAN İNDİRDİM
Şarap seçerken damağınıza güvenin diyorsunuz. Peki ya benim damağım ucuz şarabı beğeniyorsa ve yemek masasında rezil olursam...
- Ah ah... İşte bu şarabın statü sembolü olmasıyla ilgili bir korku. Bir lokantada insanların son derece sıkıcı yemekler ısmarladığını ama ucuz şarap istemekten çekindiğini görüyorum. Ya rezil olursam korkusu başlıyor. Oysa ucuz şarabı beğeniyorsanız çok şanslısınız, az vererek mutlu olacaksınız demektir. Şarap artık statü sembolü değil. Ben onu tahttan indirdim. Şarap orta yaşlı zenginlerin içeceği de değil. Müşterilerimin çoğu 21-35 yaş arası gençler. Deli gibi şarap takip ediyorlar ve alıyorlar. Sektör onların sayesinde çok büyüdü.
Bugünlerde kötü şarap bulmak zor diyorsunuz. Neden?
- Çünkü teknoloji çok gelişti. Havayı önceden tahmin edebiliyorlar, damıtma ve filtre etme yöntemleri çok ilerledi. Kötü şarap için gerçekten uğraşmanız lazım.
Favori şarabınız nedir? Şiraz? Cabernet? Pinot Noir?
- Sürekli değişiyor. Bu aralar favorim Arjantin beyaz şarabı Torrontes. Bazı kişilerin "insanların ben sadece Fransız ya da İtalyan şarabı içerim" demesini anlamıyorum. Her yıl başka türlü lezzetler ortaya çıkıyor.
Hiç Türk şarabı tattınız mı?
- Geçen yıl tekneyle Türkiye kıyılarını gezdim ve çok güzel Türk şarapları tattım. Fakat ABD’de Türk şarabı bulmak çok zor. Buradan Türk şarapçılarına sesleniyorum, lütfen tatmam ve programımda tanıtmam için bana şarap gönderin!
ELLEN VE CONAN’A DA TAŞ YALATTI
Amerika’nın ünlü talk şovcuları Ellen Degeneres ve Conan O’Brien, Gary’yi şovlarına çağırdı. Gary bu programlarda onlara da kendi yaptığı gibi taş yalatıp çimen çiğnetti. Ellen ve Conan iyi şaraptan anlamak için ne gerekiyorsa yapacağız diyerek Gary’ye uydular.
GARY’YE GÖRE ŞARAPLA İLGİLİ 10 YALAN
1. Şarap ne kadar pahalıysa o kadar iyidir.
Gerçek: Bir şarabı şişesine ödediğiniz parayla değerlendiremezsiniz. 8 dolarlık muhteşem Arjantin şarabı da tattım, 80 dolarlık bulaşık suyu da!
2. Bilinen bağlar en güzel şarabı yapar.
Gerçek: Hayatınızın şarabı dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi büyüklükte bir bağdan çıkmış olabilir.
3. Kırmızı şarap beyaz şaraptan daha kompleks ve sofistikedir.
Gerçek: Bunu ancak şarap snobları söyler. Dünyanın en iyi birkaç şarabı var ki, beyazdır.
4. Meyvemsi şaraplar nebati notaları ağır basan şaraplardan iyidir.
Gerçek: Bu, tamamen Amerikalıların uydurması. Çünkü Amerikalılar şeker takıntısı olan bir millet o yüzden meyvemsi tatlar onların daha çok hoşuna gider, bu kadar basit.
5. Bira, ABD’de alkol piyasasında bir numaradır.
Gerçek: Şarap, son beş yılda birayı sollayıp geçti.
6. Uzmanlar tarafından önerilen şarapları alın.
Gerçek: Sadece kendi damak tadınıza güvenin, hoşunuza gideni alın.
7. Üzümlerin nasıl işlendiği, nerede yetiştiğinden daha önemlidir.
Gerçek: Emlak sektöründe olduğu gibi şarapçılıkta da en önemli faktör lokasyondur. Bağın nerede olduğu, havası, suyu, toprağı her şeyden önemlidir.
8. Eğer beğendiğiniz bir bağ ya da şarap markası bulduysanız ondan şaşmayın.
Gerçek: Şarap teknolojisi her yıl ilerliyor. Hava ve toprak koşulları her yıl değişiyor. Aynı bağdan bir sonraki yıl tamamen farklı bir şarap çıkabilir. Farklı tatlar denemeyi sürdürün.
9. Yirmili yaşlardaki gençler şarapla ilgilenmez.
Gerçek: Son birkaç yılda 21-25 yaş arası gençler kafayı şarapla bozmaya başladı.
10. Şampanya, şampanya adıyla satılmıyorsa uyduruktur.
Gerçek: Prosecco, cava ve köpüklü şarap geleneksel şampanyaya göre daha ucuz olmasına rağmen gayet güzeldir.