Türk kimliğiyle ev ve iş aradı

Güncelleme Tarihi:

Türk kimliğiyle ev ve iş aradı
Oluşturulma Tarihi: Mart 19, 2001 00:00


Haberin Devamı

Empar Moliner Barcelona'da yaşayan ünlü bir gazeteci ve yazar. İspanyollar'ın ırkçı olmadıklarını iddia etmeleri, göçmen sorunlarına yakın olan Moliner'i rahatsız ediyordu. Aklına bir fikir geldi. Üstüne Kuzey Afrika ülkeleri kadınlarının giydiği ‘‘çilaba’’yı geçirdi. Başına baş örtüsünü taktı. Ve Türk kimliğiyle Barcelona sokaklarına düştü. Başına gelenleri ‘‘Çilabayla Barcelona’’ başlığıyla, İspanyollar'ın en önemli gazetesi El Pais'te dizi röportaj olarak yayınladı.

Göçmenlerin sorunlarıyla ilgilenen biri Empar Moliner. 34 yaşında ve gazeteciliğinin dışında çok ünlü bir yazar aynı zamanda. El Pais'de yayınladığı röportajı için bileğe kadar inen bir tünik giyip, başörtü takarak Barcelona sokaklarına bir Türk olarak çıkmasının amacı, İspanyolların, özellikle müslüman göçmenlere davranışlarını görmek ve göstermek. Telefonda görüştüğümüz Moliner, ‘‘Gençliğimde Türkiye'yi tanıma imkanı bulmuştum. Kısa süre için gittiğim ülkenizde 1 yıl kaldım. İtiraf etmeliyim ki Türkiye'de bir İspanyol olarak gördüğüm sevgiyi ve hoşgörüyü, kendi yaşadığım kentte başörtülü bir Türk olarak göremedim,’’ diyor.

Empar Moliner, Melike adını alarak bir dergiye, az ücretle ev hizmetlerinde çalışmak üzere iş ilanı veriyor önce. Gerisini kısaltarak kendisinden dinliyoruz:

Birinci Gün: Beni ilk arayan Carlos adında birisi oldu. Türk olduğumu söyleyince, ‘‘Rusları tercih ederdim’’ dedi. Geceleri yatıya kalıp kalamayacağımı sorarak konuşmasını sürdürdü. Sonunda dayanamayıp bozuk bir İspanyolcayla kendisine sordum: Benimle yatmak mı istiyorsun? Hemen ‘‘Evet’’ diyerek yanıtladı. Röportajın ilk gününde karşılaştığım bu olay beni çok üzdü. Röportajdan vazgeçmeyi bile düşündüm.

İkinci Gün: Ev kiralamak üzere yola koyuluyorum. Komisyoncuları telefonla arıyorum. Randevular alıyorum. Ama Türk ve Müslüman olduğumu söylemiyorum. Telefonda kiralamak istediğim evin çok güzel, geniş ve aydınlık olduğunu söylüyorlar. Yabancı olmam nedeniyle bordro örneği götürmeme veya kefil göstermem gerekeceğini ifade ediyorlar. Aynı gün öğleden sonra bu daireleri gidip görmeye karar veriyorum. Beni türban ve çilabalı görünce adeta donup kalıyorlar. Bir de Türk olduğumu öğrenince yüz ifadeleri iyice değişiyor. Sözkonusu evlerin birkaç saat önce kiralandığı yalanını savuruyorlar.

TÜRK'E KİRALIK EV YOK

Üçüncü Gün: Türban ve çilabayı çıkarıyorum. Peruk takarak normal giyiniyorum. Aynı gün içinde kira kontratı imzalamayı kararlaştırdığımız şirketler ve ev sahipleri oluyor. Aynı yerlere öğleden sonra türbanımı takarak, çilabamı giyerek gidiyorum. Sanki dilleri tutuluyor. İlgilendiğim dairelerin kiralandığını söylemekle yetiniyorlar. Bir iki saat sonra bir arkadaşımdan bu şirketleri telefonla aramasını rica ediyorum. Dairelerin henüz kiralanmadığını istediği zaman gelip görebileceğini söylüyorlar. Bir başka şirket, kiralanmak üzere olan üç dairesi olduğunu söylüyor. Hemen taksiye binip gidiyorum. Aradan 40 dakika bile geçmedi. Beni görünce hepsinin kiralandığı söyleniyor. Ne çabuk kiralanıyor Barcelona'da daireler.

Dördüncü Gün: Sonunda bir komisyoncu şirket bana yardımcı olacağına söz veriyor. Evin merkezi ve büyük olmadığını söylüyorlar. Faslı arkadaşım Mohamed ile karı-koca rolü oynuyoruz. Birlikte evi görmeye gidiyoruz. Binayı görünce hayretler içinde kalıyoruz. Sanki iç savaşta bombalanmış... Avluya bakıyor ve her taraf inşaat artıkları ve çöple dolu. Plastik şırıngalardan geçilmiyor. Fareler ortalıkta cirit atıyor. Bina merdivenlerini pislikten çıkmak imkansız. Komisyoncuya ‘‘Sağol istemiyoruz’’ diye cevap verince aldığımız karşılık ilginç: ‘‘Ne istiyorsunuz, otel Ritz'de mi yaşayacaksınız sandınız.’’

ANCAK İNDİRİMLİ YİYECEK

Beşinci Gün: Göçmenlere yemek servisi yapılan bir yemekhanede Faslı Fatma (Fatima) ile tanışıyorum. Fatma bana çok iyi davranıyor. Bir eksiğim olup olmadığını sorma nezaketini bile gösteriyor. Mahalledeki sosyal hizmetler merkezinin adresini veriyor. Geliri olmayanlara 2 bin Pesetas'lık çek veriyorlar. Bu çekle marketlere gidip alışveriş yapabiliyorsunuz. Aşevlerinde ise ücretsiz yemek veriyorlar. Yemekler AB üyesi ülkelerin üretim artığı ürünlerden yapılıyor. Kuru pirinç gibi. Bazen coca-cola bile var. Fakat hiçbir zaman et, balık, sebze ve meyve yok.

Altınca Gün: Faslı Fatma ve Türk Melike sosyal hizmetlerden aldığımız 2 bin Pesetas'lık çekle markete alışveriş yapmaya gidiyoruz. Her markette bu çekleri kabul etmiyorlar. Markette indirimli yiyecekleri ananos ediyorlar. Örneğin dondurulmuş balığın kilosu 600 Pesetas. Birkaç şey alıp kasaya yöneliyoruz. Kasiyer bağış çekle ödemek istediğimizi görünce avazı çıktığı kadar bağırıyor: ‘‘Hanımlar, hanımlar o çekle öyle şıp diye ödemede bulunamazsınız. Bekleyeceksiniz. Sıra var.’’

Markette bir tek müşteri kalıncaya kadar bekliyoruz ve tekrardan kasaya yanaşıyoruz. Kasiyer gene bağırmaya başlıyor: ‘‘İstediğiniz her şeyi alamazsınız. İndirim olan yiyecekleri alacaksınız.’’

İndirim olan temel gıda maddelerini satın alabilirmişiz. Yabancı olan ve İspanyolcayı bilmeyen bir göçmenin hangi mallarda indirim yapıldığını bilmesi oldukça zor. Ama bunu düşünen yok. İşini çok seven ve çok etkin olduğuna inanan sosyal hizmetler merkezi müdürüne başımdan geçenleri anlatıyorum. Faslı Ahmet'i de yanımıza alıp aynı markete gidiyoruz. Ahmet istediğini alıyor. Aldıkları arasında diyet bisküvi bile var. Aynı kasiyer sesini bile çıkartmadan Ahmet'in çekini alıyor ve işlemlere başlıyor.''

72 YAŞINDAKİ SEKS MANYAĞI

Yedinci Gün:Verdiğim küçük ilanı okuyup beni arayanların sayısı 11'e ulaştı. Hepsi erkek ve hepsi eninde sonunda lafı sekse getiriyor. Tarragona'dan 72 yaşında olduğunu söyleyen biri beni arıyor. Ertesi gün Barcelona'nın Paseo de Gracia'da buluşuyoruz.

Sekizinci Gün: Buluşmamızdan kısa bir süre sonra seksten söz etmeye başlıyor. Porno filmlere çok düşkün olduğunu söylüyor. Sonra vücudumu okşamaya başlıyor. Beni serbest bırakmasını söylediğim an karakola şikayet edeceği tehdidini savuruyor ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başlıyor.

Dokuzuncu Gün: Bu kez Marcos adında biri arıyor. Buluşuyoruz. ‘‘Niye yalan söyleyeyim, Kübalı bir melezi tercih ederdim’’ diye söze başlıyor. Sadece öğleden sonra dükkanını temizleyeceğimi ve buna karşılık günde 10 bin pesetas yevmiye ödeyeceğini söylüyor ve ekliyor: ‘‘Liberal olan birisi çalıştırmak isterim.’’ Liberal bir temizlikçi... Utangaç bir biçimde kendisine liberal olmak istemediğimi ifade ediyorum. Konuşmaya başlıyor: ‘‘Biliyor musun, şerefsiz olanlar hayat kadınları değil. Siz göçmenler şerefsizsiniz. Orospu-moroslar. (Moros: İspanyolca argoda tüm Araplara verilen ad. Türkler de 'moros'ların arasında sayılıyor.)

Onuncu Gün: Mohamed kız kardeşi Naime ile beni tanıştırıyor. Evlerinde çay içiyor, yemek yiyoruz. TV haberlerinde Cebelitarık'ı geçmek isterken boğularak ölen göçmenler gösteriliyor.

KREDİ KARTI SORUN

Onbirinci Gün: Kaliteli giyim eşyası satılan dükkanlara gidiyorum. Beni kapıda görünce kepenklerini indirenler bile var. Büyük mağazaların ziynet eşyası satılan bölümlerindeyim. Benimle ilgilenmeleri için yaklaşık yarım saat bekliyorum. Parfüm satılan kısma geçiyorum. Cüzdan elimde bekliyorum. Benim bir şey satın alacağıma kimse inanmıyor yahut inanmak istemiyor. Sabun almak istediğimi belirtince mixta sabunları gösteriyor. Bir sabun alıyorum. Kredi kartımı verince ortalık daha da karışıyor. Tezgahtar kız kıpkırmızı kesiliyor. Onun istemesini beklemeden pasaportumu veriyorum. Kredi kartıyla pasaporttaki adın aynı olduğunu görüyor. ‘‘Nerelisiniz?’’ diye soruyor. Pasaportta yazılı olduğu gibi Barcelonalı olduğumu söylüyorum. İyice şaşırıyor. Gidiyor, geliyor, birileriyle sürekli konuşuyor. Sonunda bölümün şefi olduğu anlaşılan bir bayan bana yaklaşarak pasaportun bana ait olup olmadığını soruyor. Sonunda karar veriliyor bu pasaport benim. Kasa fişini alıyorum ve çıkış kapısına yöneliyorum. Kapıdaki güvenlik görevlisi hiçbir müşteriyi aramadığı kadar beni baştan aşağı arıyor. Torbalara bakıyor, teker teker kasa fişlerini kontrol ediyor.

Onikinci Gün: Ev kiralamak üzere bir komisyoncuyu daha arıyorum. Miguel Angel ile tanışıyoruz. Ev kiralamak için Barcelona'da başımdan geçenleri anlatıyorum. Utanarak başını öne eğiyor ve anlatmaya başlıyor: ‘‘Sorun bizlerden kaynaklanmıyor. Ev sahipleri Müslümanları istemiyorlar. Çinlilere evlerini kiralıyorlar. Amerikalılarla hemen kontrat imzalıyorlar. Arjantinliler de kara listede. Ama Şilililer'le sorun yok. Magrip ülkelerinden ve Kosova'dan gelirsen kiralık ev bulman hemen hemen imkansız. Göçmenlere ve özellikle müslümanlara ev kiralayacağını söyleyip parasını çarpan birçok komisyoncu var. Aman dikkat et.

Onüçüncü Gün: Evime dönüyorum. Duş alıp divana uzanıyorum. Radyoda haberler okunuyor. Jordi Pujol'un eşi Marta Ferrusola, göçmen sorunlarının tartışıldığı bir toplantıda bakın ne demiş: ‘‘Kiliselerimizde on yıl içinde artık dua edemez hale geleceğiz. Çünkü hepsi cami olacak.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!