Oluşturulma Tarihi: Mayıs 18, 2002 22:20
Dünya araştırmasınin bir parçası olan Üçüncü Türkiye Değerler Araştırması'nın saha çalışması (birincisi 1990-91, ikincisi ise 1996-97) Aralık 2000-Ocak 2001 tarihlerinde yapıldı. Yani Şubat 2001 ekonomik depreminden önce...
Türkiye Değerler Araştırmaları nedir? Bu araştırmaya siz nasıl katıldınız?
Türkiye Değerler Araştırmaları, uluslararası değerler araştırmalarının bir parçası olarak yürütülür. 1980 yılından bu yana yapılan Dünya ve Avrupa Değerler Araştırmalarına Türkiye 1990 yılında katıldı. Ben de o zamandan beri bu araştırmaların içindeyim. Şu anda da Dünya Değerler Araştırmaları Yürütme Kurulu'nun üyesiyim. Diğer üyeler Amerika, İsveç ve İspanya'dan... Bu araştırmaların temel amacı, toplumların kültürel değerler haritalarını çıkarmak ve bunun zaman içindeki değişimini izlemektir. Sosyal bilimler alanında, bu kadar çok ülkeyi kapsayan başka bir karşılaştırmalı veri tabanı yok.
Denekleri nasıl, neye göre seçtiniz? Bölgelere ve kentlere göre dağılıma birkaç örnek verir misiniz? Deneklerin sayısı, yaş, meslek, cinsiyet dağılımı vb.
- Yapılmaya çalışılan, Türkiye nüfusunu mümkün olduğu kadar az hata ile temsil eden bir grup oluşturmak. Bu da, çok aşamalı, kümeli, tabakalı denilen bir teknikle yapılıyor. Örneğin biz birinci araştırmada, ilk aşamada Türkiye'nin dört yanına dağılmış 22 il belirledik. Daha sonra bu illerden ilçeler, ilçelerden mahalleler ve köyler, köylerden sokaklar seçildi. Bunların hepsi, büyüklüğe oranlı olasılık denilen bir yöntemle yapıldı. İki araştırmada toplam 4 bin 607 kişiyle yüzyüze görüşüldü. Bunların yarısı kadın, yarısı da erkek. Yaşları, eğitimleri, meslekleri ise, ülkede yasayan 18 yaşın üzerindeki nüfusun dağılımına çok yakın.
Bu araştırmanın sonuçları sizi şaşırttı mı?
-Türk halkı beni her zaman şaşırttı. Halkımız hakkında yürüttüğüm tahminlerin büyük çoğunluğunda hep yanıldım.
Türkiye son ekonomik krizden sonra ‘‘En mutsuz millet’’ oldu ya, siz nasılsınız, mutlu musunuz?
-Pardon. Burada araştırmacı ben olduğuma göre, bu tür soruları sormak benim işim.
Araştırmanın sonuçları nerelerde ve nasıl kullanılıyor? Araştırmadan yararlanmasını düşündüğünüz kurum ve kuruluşlar var mı?
- Değerler araştırmaları akademik amaçlı. Şimdiye kadar, dünyanın dört bucağında, bu araştırmaların bulguları kullanılarak, pek çok dilde sayısız kitap ve makale yazıldı. Ama tabii bulgulardan çok çeşitli dallardaki uygulamacılar da yararlanıyor. Politikacıdan pazarlamacıya, iletişimciden sanayiciye, halkla doğrudan ilişki içinde olan herkes, o halkın inançlarını, değerlerini, tutumlarını tanımak istiyor. Hatta bana sorarsanız, gazetecilerin de bilmesinden bir zarar gelmez.
Dünyada yüz kişiden sekseni bu araştırmanın kapsama alanında
Türkiye Değerler Araştırmaları, Dünya ve Avrupa Değerler Araştırmaları'nın bir parçası olarak ve bu uluslararası projenin kuralları ve genel metodolojik çerçevesi içinde yürütülür. Fatih Altaylı bir yazısında ‘‘Ben, prensip olarak Türkiye'de yapılan bu tür araştırmaların hiçbirine inanmam’’diyordu. Temel amacı, Türkiye'nin dünya kültürel değerler haritası içindeki yerini belirlemek olan bu çalışmalarımızın, Altaylı'ya hak verdirecek araştırmalar listesine bir iláve niteliğinde olmadığını içtenlikle umuyorum. Ama şurası da bir gerçek... Örneklem tekniğine dayalı araştırmalarda pek çok potansiyel hata kaynağı bulunur. Ve de Batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye'de bu ‘‘tehlikeler’’ birçok nedenle daha somut ve daha ciddi olabilir. Benim de ‘‘bu araştırma sonuçları her türlü hatadan aridir’’ şeklinde bir iddiada bulunmam beklenemez. Söyleyebileceğim tek şey, doğruya yakın sonuçlara ulaşabilmek için elimden geleni yaptığımdır. Başka ne diyebilirim ki....
BENZERİ YOK
Dünya Değerler Araştırması ilk kez 1981 yılında yapıldı ve yaklaşık beş yılda bir tekrarlanıyor. Türkiye bu projeye 1990 yılında katıldı. Avrupa Değerler Araştırması ise dünya araştırmalarıyla eşgüdüm içinde, yaklaşık 10 yılda bir tekrarlanıyor. Avrupa araştırması, dünya verilerine ek olarak, bir miktar daha Avrupa'ya özgü konularda bilgiler topluyor.
1999-2001 yıllarındaki son değerler araştırmasına dahil olan ülke sayısı 60'a yaklaştı. Dünya nüfusunun yüzde sekseni ‘‘kapsama alanında.’’ Bu tür geniş ve karşılaştırmalı bir projenin ve veri tabanının sosyal bilimlerde başka bir benzeri de yok.
Dünya araştırmasınin bir parçası olan Üçüncü Türkiye Değerler Araştırması'nın saha çalışması (birincisi 1990-91, ikincisi ise 1996-97) Aralık 2000-Ocak 2001 tarihlerinde yapıldı. Yani Şubat 2001 ekonomik depreminden önce... Avrupa araştırmasının Türkiye ayağı verileri ise 2001 yılının sonlarına doğru toplandı. Böylece, krizin insanımız üzerindeki etkilerini de gözlemek fırsatı doğdu.
Hep sorulur ‘‘Bu bilgiler kimlerden toplandı?’’ diye. Cevap şu: Pakize Suda'nın her zamanki esprili kalemiyle sorguladığı ve her ne sebeptense dilimizde ‘‘denek’’ diye bilinen insanlardan. Başlığı da ‘‘Denek’’ olan bu yazısında Suda şöyle soruyordu:
DENEK SEÇİMİ
‘‘Siz hiç denek oldunuz mu? Ben olmadım. Ne fikrimi soran, ne tepkimi alan.... Kim seçer denekleri? Kimleri seçerler? Kriter nedir?’’ Ve ekliyordu: ‘‘Kararlıyım, bu sefer bu 271 denekle tanışacağım.’’
Bildiğiniz gibi denekler biraz karmaşık, ama özünde piyangoya benzer bir yöntemle seçilirler. Eh, aşk piyangoları uzmanı Suda'nın denek piyangosunda karavana çekmesi yadırganmamalı!
Bizim deneklerimiz, çok aşamalı, tabakalı, kümeli denilen bir usûlle ve Türkiye'nin dört bir yanından, her bölgenin kentsel ve kırsal birimlerinden seçildi. Yarısı erkek, yarısı da kadın olan bu insanların sayısı tek tek tanışılamayacak kadar çoktu! Birinci araştırmada 3 bin 401; ikincisinde ise bin 206 olmak üzere toplam 4 bin 607 denekle yüzyüze görüşüldü.
Öncekilerde olduğu gibi, 2000-2001 Türkiye Değerler Araştırmalarında da esas olarak uluslararası standart soru formu kullanıldı.
Bir toplumu incelerken, değerlerine, inançlarına dikkatlice bir bakmak gerekir
İşte Dünya ve Avrupa Değerler Araştırmaları, toplumların inançlarını, değerlerini, normlarını karşılaştırmalı olarak inceleme fırsatını da veren 20 yıllık bir veri arşivi oluşturdu. Türk toplumunun da -20 yıl olmasa bile- 10-12 yıllık kültürel değişme ve gelişmesini izleme şansımız var artık.
Gündüz Aktan, 25 Haziran 2001 tarihli Radikal'deki yazısında Culture Matters adlı bir kitabın ‘‘yüzyılın kitabı’’ olarak nitelendirildiğinden söz ediyordu. Bu iddialı ifade hakkında birşey söyleyemem. Ancak ‘‘Culture matters’’ sözcükleri -ki benim bildiğim kadarıyla ikinci kez bir kitaba başlık oluyor- değerler araştırmalarının da ruhunu özetliyor. ‘‘Culture matters.’’ Yani kültür önemlidir, fark yaratır, ihmal edilmemelidir. Daha açıkçası, bir toplumun ekonomisini, siyasetini, iş hayatını incelerken, o toplumun değerlerine, inançlarına dikkatlice bir bakmak gerekir. Varılan siyasal-ekonomik gelişme düzeyini belirleyen önemli faktörlerden biri (kuşkusuz tek faktör değil) o toplumun bireylerinin paylaştığı değerlerdir; insanların neyi doğru, neyi yanlış olarak belledikleridir. Bir ülkede sözgelimi demokrasinin yetersizliğinden yakınanlar, anayasaların ve yasaların yanında (daha doğrusu onlardan da önce) o toplumun siyasal kültürüne de bir göz atmalıdırlar. İnsanların kafa yapısına eğilmelidirler.
Aslında bu fikirler hiç de yeni değil. En azından eski Yunan'a kadar gider, siyasal kültür tartışmalarının ucu. Mesela Eflatun, Devlet'inde şöyle diyor:
‘‘Devletlerin onların içindeki insan doğasından değil de, meşeden ve kayadan yapıldığını varsayamayız ya.... İnsanlar neyse, devletler de odur. Devletler insan karakterinden çıkar.’’
Öğrencisi Aristo'nun benzetmesi de hoş. O yönetenleri, ellerine verilen kavalı çalanlar olarak görür. Kuşkusuz bir insan kavalı çok güzel de çalabilir, berbat da... Ama kavalla sınırlıdır işte. Kavaldan lut sesi çıkmaz ki... Aristo'ya göre, bu kavalı üretenler de yönetilenlerdir. Yani esas malzeme, asıl hamur halktır.
1981 yılında yirmi küsur ülkenin katılımıyla ilk kez yapılan Dünya Değerler Araştırması'nın da temel çıkış noktası bu. Bir toplumu, onun üretimini, tüketimini, yönetimini anlamak istiyorsanız, elinizde o toplumun bir kültürel haritası bulunmalı. Üstelik bu harita, sistematik olmayan gözlemlere, izlenimlere, sezilere dayanarak değil, güvenilirliği, geçerliliği ve temsil niteliği belli düzeylerde olan verilerden yola çıkılarak çizilmeli. Bu da yetmez. Kültürel haritanın zaman içindeki seyri de izlenmeli. Öyle ya, kültürel değerler zor değişir, yavaş değişir; ama kesinlikle sabit de değillerdir. Gene de yetmez. Bir toplumun kendi başına kültürel haritasına sahip olabilmek iyidir, hoştur ammaa... Elde mukayese imkánı bulunmayınca, bu verilerin yorumu da sınırlı kalmak zorundadır. Örneğin, ‘‘Bizde politikacıya hiç güvenilmiyor’’ demek yetmez. Bunun hemen arkasından ‘‘Peki ama, Doğu'nun Batı'nın, Kuzey'in Güney'in başka ülkelerinde durum ne merkezdedir?’’ sorusunun gelmesi gerekir. O zaman anlaşılır ki, hemen bütün demokratik toplumlar da halk politikacısına pek güvenmez.
Bu çalışma onlarla mümkün oldu
Dünya Değerler Araştırması'nın bir parçası olan üçüncü Türkiye Değerler Araştırması, herşeyden önce TOFAŞ'ın destek ve katkılarıyla gerçekleşti. TOFAŞ ve onun değerli yöneticisi Sayın Jan Nahum'la genç ekibi, tıpkı Batı'daki örnekleri gibi, bir akademik çalışmanın gerçekleşmesine maddi olanak sağladılar. Bu toplumsal sorumluluk anlayışları ve toplumumuzla ilgili bilgi toplanması konusunda gösterdikleri duyarlılıktan ötürü kendilerine içtenlikle teşekkür ediyorum. Avrupa-Türkiye Değerler Araştırması'nın maddi desteğini ise Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (Tübitak) ile Türkiye Bilimler Akademisi (Tüba) sağladı. Bu kurumların destek ve güveni sayesinde, ülkemiz ilk kez Avrupa Değerler Araştırmaları'nın da bir parçası oldu ve projenin yönetiminde görev aldı. Sanıyorum bu katkının en önemli getirisi, bizim dışımızda 32 Avrupa ülkesini kapsayan bir büyük bilimsel projenin bu kez de dışında kalmamamızı sağlaması. Her iki araştırmanın da saha çalışmasını organize eden, her türlü huysuzluk ve titizliğime güleryüzle katlanan Birim Araştırma'ya ve yöneticisi Sayın Ziya Güveli'ye de büyük bir teşekkür borçluyum. Öte yandan, veri toplanmasında ve diğer işlerde özveriyle çalışan asistan ve öğrencilerimin de araştırmaya katkıları büyük oldu. Ama bu tür çalışmalarda, en büyük teşekkürü hak edenler hiç değişmez. Adına sadece ‘‘denek’’ denen ve hiçbir karşılık beklemeden bize kapılarını ve yüreklerini açan insanlar. Onlar büyük bir samimiyetle bize bütün inandıklarını, hissettiklerini, yaptıklarını anlattılar. Bize güvendiler ve her türlü bilgiyi hiç nazlanmadan verdiler. Sağolsunlar!