Oluşturulma Tarihi: Mayıs 09, 2004 00:00
Bugüne kadar defalarca anlatılmış, tanımlanmıştır tabii. Ama adıyla en çok yan yana gelen kelime istatistiği yapılsa, ‘maço’ birinciliği açık ara alır. Hemen ardından da ‘Ağır abi’ gelir. Erkekliğin kitabını yazacak adamdır. Son yıllarda bu tanımlara postmodernleri de eklenmiştir: Naturel tacizci, light erkek savunucuların yıkamadığı son kale gibi...37 yıldır Yeşilçam’dadır; çevirdiği 182
film, sık sık gündeme sıçrayan inci gibi sözleri, Türkan Şoray kanunlarından daha etkili ‘değerleri’yle ilmek ilmek kozasını örmüş, dokunulmazlığını çoktan ilan etmiştir. Yeni bir ideolojiler ansiklopedisi yapılsa Kadirizm maddesi, K harfinin önemli bir kısmını kaplayacaktır. Bu ansiklopedi yeni olacaktır ama ilkeler ne kadar yeni, tartışılacaktır elbette. O her zaman tartışılacaktır zaten; tartışmaların adamı, tartışılan adam, bir kült, bir fenomen olarak. Feministlerden çok çekmiştir ya, insan bazen ‘Adama da biraz haksızlık edilmiyor mu?’ diye düşünmeden edemez. Yani koskoca Kadir İnanır, Anadolu’nun, üstelik Karadeniz tarafının taşfırın erkeklerinin kralı, kahramanca bir tavırla, Kraliçe kostümü bile giymemiş midir sinema aşkına, daha ne yapsın! Yetmemiş kalkıp üç farklı afro perukla reklamlara çıkmamış mıdır? Peki bu alkışlanacak eylemleri, ‘karizmayı çizdirdi’ diye yorumlayanlar değil midir asıl eleştirilmesi gerekenler? Ona sorarsanız, Karadeniz damarı bir anda atıp ‘Çizdirdi lafı yanlış, çizdirmeye meraklı olanlar varsa, bizde çizecek adam çok’ diyecektir yine. Ama daha sakin söylediklerine de bakmak gerekir: ‘Benim kişiliğimle bir aktör olarak yaptığım işi niye birbirine karıştırıyorlar? Ben 34 yıldır, hep başrolde oynamış, pazarlaması her zaman yüksek olmuş bir aktörüm. Dünyada örneği var mı?’ Gerçi kişiliğiyle yaptığı işin bir iç içe geçmesi durumu vardır ama olsun o bir yandan geleneksel Türk erkeğinin tüm özelliklerini aslanlar gibi yaşatırken, bir yandan da son olarak Türker İnanoğlu’nun yazdığı gibi, Türk sinemasında iz bırakan 100 önemli sinemacıdan biridir... Üstelik büyük ihtimal, yakın bir dönemde politikada göreceğimiz bir sosyal demokrat. Bir insana babasının ismi bu kadar mı yakışır; Sürmeneli İsmailoğulları’ndan Laz Deli Mehmet’in oğludur. ‘Neden lakabın deli?’ diye sorduğunda, ‘Yanlış anlıyorlar oğlum, aslında Veli de onlar D ile söylüyorlar’ cevabı aldığı babası Fatsa’da evlenip çoluk çocuğa karışmıştır. Hem de ne karışmak; dört eş, 14 çocuk! Kadir İnanır, Laz Deli Mehmet’in, pilav yapmasını istediği ama ‘bilmiyorum’ cevabı alınca ‘O zaman kardeşim ol’ dediği üçüncü eşinden sonraki eşinin, yedi çocuğundan sonuncusudur. (Pilav düşkünlüğü İnanır ailesinde babadan oğula geçer galiba. Yıllar sonra 14 yıl birlikte olacağı Canan Yaka da Kadir İnanır’ın kendisine günde iki üç kez pilav pişirttirdiğini anlatacaktır.) 1949’un harman zamanı doğmuştur.Her fırsatta Anadolu’nun taşı toprağı ve insanını yücelten cümleleri mutlaka kuran İnanır’ın yüzü, 1950’li yılların Fatsa’sından sözederken ışıldar hep. Fatsa’da o zaman; ne deniz, ne hamsi, ne insan ilişkileri bozulmuştur. Kendisi de bir nevi Orhan abi, abilik kurumu da hayatında önemli bir parça olduğundan, o yılların örnek alınacak abilerini de anacaktır sık sık. Bir zamanların ünlü MİT raporlarının ‘Karadeniz Mafyası’ bölümünde adı geçtiği için yaptığı açıklamaya göre, biri de Dündar Kılıç’tır. Ama Fatsa’yı sevmeyecek de nereyi sevecektir? Hırçınlığını, ani öfkelerini, ben bilirim’lerini, bozma kafamı’larını, etek giydiririm’lerini bu kasabanın koynuna uzandığı Karadeniz’den almamış mıdır? Çocukluğu, hálá duran ve içinde muz ve ananas dışında her şeyin yetiştiği büyük bahçe ile deniz kenarında geçer; özellikle deniz ve deniz ürünleri, genlerinin tamamını oluşturur. Yakışıklılığı, karizması ve sözünü dinletmeye merakı, babasından miras olmalıdır. Mehmet Bey, kasabanın en sayılan kişilerindendir. Bir gün, yolda elinde sigarayla gördüğü komşu oğlunun kafasına bastonuyla vurmuş, güçlü bir ailenin oğlu olan genç ağlayarak eve gittiğinde ailesi çok kızmış; ama bastonu Deli Mehmet’ten yediği anlaşılınca, bir tokat da babasından yemiştir. Kadir İnanır da belki baston kullanmaz ama özellikle çalıştığı setlerde disiplini sağlayandır.MÜHENDİS YA DA DOKTOR OLACAKTIİlkokula gitmeden öğrenir yazmayı. Okuldaki bütün şiirleri nedense o okur. Fatsa’da o zaman açık olan iki yazlık, bir kapalı sinemanın müdavimidir. Ama aklının köşesinden bile geçmez oyunculuk. Ortaokulu bitirir bitirmez, kendisinden önce iki ağabeyinin yaptığı gibi soluğu İstanbul’da dönemin efsane okulu Haydarpaşa Lisesi’nde alır. Bu okula yatılı yazıldığında, ‘toplum değerleri kırılıp dökülmemiştir’ henüz. Orada da abiler vardır. Mehmet Ağar’ı oradan tanır. K’sı onun adından oluşan TÖZKE grubu elemanı olarak, ‘başkaldıran’ tarafını orada konuşturmaya başlar. Mesela bir hoca ‘saçınızı fazla uzatmayın’ mı dedi, o gider sıfır numaraya vurdurur.Lise birde, fen bölümü öğrencisidir; İTÜ’ye girip mühendis olacaktır. Ama bir hocası bir puanla sınıfta bırakınca, öyle kızar ki, edebiyat bölümüne geçer. Her şeyde bir hayır vardır tabii, ya da kader diye bir şey! Orada edebiyata olan düşkünlüğünü fark eder, felsefeyi çok sever. Edebiyat hocası Lütfiye Geniş ve felsefeci İsmet Demirel’i hiç unutmaz, ‘Bugün ağzında üç dört laf varsa hepsi onlarındır.’Kader diye bir şey gerçekten vardır belki de. Liseyi bitirdiği 1968 yazında, Fatsa’da yüzerken, ağabeylerinden biri gelip bir mektup fırlatır önüne; ‘Bu ne?’ diye bağırır. Ne olduğuna bakar, anlayamaz. Saklambaç gazetesinden gelen mektup; ‘Finale kaldınız, yarışmaya bekliyoruz’ demektedir. Sonradan anlaşılır ki arkadaşı Selahattin Aydınlık, Samsun’daki Foto Engin’de çektirdikleri hatıra fotoğrafını, şaka olsun diye göndermiştir Saklambaç’a. Ama ağabeyinin bu mektubu kendisine vermeyi geciktirdiğini anlayınca, yine kızar ve o kızgınlıkla İstanbul’da alır soluğu. Ve o yılın Fotoroman Kralı seçilir. Mühendislik, doktorluk hayali geride kalır; altı ay fotoroman oyunculuğu yaptıktan sonra filmlerde yardımcı rollere çıkmaya başlar.Sonradan ailesi gibi Fatsa’nın da gururu olacaktır ama ilk başlarda ‘artist’liği kalabalık ailesine anlatması kolay olmaz tabii. Bir yandan Marmara Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünde okurken, bir yandan da Yeşilçam merdivenlerini çıkmaya başlar. İlk başrolünü hemen iki yıl sonra, 1970’te Karagözlüm filminde Türkan Şoray’ın karşısında oynar. 1992’de oyunculuğunun yanı sıra yönetmenlik koltuğuna da oturmaya başlar. Bir ara yoğun bir şekilde gazinolarda şarkıcılık teklifi alır; ama prensipleri buna izin vermez elbette. Yılanların Öcü’nden Ah Güzel İstanbul’a, Bodrum Hakimi’nden Bir Yudum Sevgi’ye, Amansız Yol’dan Med Cezir Manzaraları’na, son olarak etek giydi diye hem takdir edildiği, hem de savunma yapmak zorunda kaldığı Komser Şekspir’e, 182 filme imza atar. Bir ara da hiç yapmadığı gazeteciliği dener, ‘Böyle Gitmez’ adlı
haber programı sunar. Televizyon dizilerinde artık baba, dede rolleri de olsa rol almaya devam eder. Son olarak Kanal D’de yayımlanan Bütün Çocuklarım adlı dizinin ve Bonus reklamlarının baÅŸrolündedir.İÇİNDE KARADENÄ°Z’İN DALGALARI VAR SANKÄ°Gün gelir birdenbire bir ‘izm’in kurucusu oluverir. O ne kadar bunu kendisinin isimlendirmediÄŸini söylese de üzerine yapıştırılmıştır bir kere. Sadece sık sık açıkladığı düşünceleri, deÄŸerleri vardır; medya onları Kadirizm diye yorumlar. Ona göre yalan konuÅŸmamak, namusa göz dikmemek, ezilenin yanında olmak, ezene sert tepki göstermek, baÅŸarı için kavga etmektir deÄŸerleri. Ama bir yandan da Kadirizmin, öfkelenince gözünün hiçbir ÅŸey görmemesi, biraz ‘Tayyip ErdoÄŸan gibi’ yürümek, kızınca hemen argo konuÅŸmaya baÅŸlamak, kadınlarla ilgili düşüncelerinden dolayı başı sık sık belaya girmek olarak algılanmasının önüne geçemez. Yani Kadirizm biraz, Derman Bey adlı dizide baÅŸrolü paylaÅŸtığı manken Buket Saygı’yı telefonla taciz etmekle suçlandığında (ve üst üste davaları kaybettiÄŸinde) kendini ‘taciz deÄŸil, rolüne sarılsın diye motive ediyordum’ demek olur. Ya da Kırık Ayna dizisinin çekimleri sırasında Ãœrgüp’te Özcan Deniz’le buluÅŸan Mine ÇayıroÄŸlu’na ``Davranışlarına dikkat et’’ ihtarını yapmak. Sonra, Kumsaldaki Ä°zler’deki rol arkadaşı Sanem Çelik’e ‘kot pantolon deÄŸil, topuklu ayakkabı giy’ demek. Onu, harika bir oyunculuk örneÄŸi gösterip kraliçe kostümü giydiÄŸi için üzerine gelenleri ciddiye alıp, ‘Ben etek giymedim, giymek isteyene giydiririm!’’ ya da ``Motivasyonun kralını ederim!’’ diye konuÅŸturan da Kadirizm olur. ‘DuruÅŸuna’ halel getirdiÄŸini düşündüğü her lafa esip, kükreyebilmesinin; herkese her ÅŸeyi ‘ödetebilmesinin’ müsebbibi Kadirizm’dir artık. O itiraz etse de. İçindeki Karadeniz dalgaları hiç durulmaz. Damarına basılırsa, kötü yapar! Hakkında ve onun aÄŸzından yazılan pek çok ÅŸeye yazanın hayal gücü de karışmıştır elbette. O zaman soru ÅŸudur: ‘Bu imajın ne kadarı gerçekten Kadir Ä°nanır?’ Ona sorarsanız, romantik, kadınlara her ÅŸeyini veren, bugüne kadar hiçbir kadının ‘beni üzdü, bana saygısızlık etti’ diyemeyeceÄŸi biridir. ‘Erkek adam sapına kadar aÄŸlar!’ diyebilecek kadar da duygusal. Ãœstelik sık sık polemiÄŸe girdiÄŸi feministlerin, filmlerinin yüzde 90’ının finalinde kadının (düğünle de olsa) kurtuluÅŸu olmasına raÄŸmen, onu bir kez bile onore etmemesine içerler... Ama öyle açıklamaları da vardır ki, ‘Evet bu imajın tamamı gerçek Kadir Ä°nanır’ diyebilirsiniz: ‘Kadın dayak yiyorsa, hak etmiÅŸtir. Hem onlar da kocalarını kesmiyor mu?’ gibi... Herhalde her ÅŸeyin en en gerçeÄŸi, hayatını yazmakta olduÄŸu kitabında olacaktır. Ama nasıl bir kitap olacaktır bu? Onun için ‘Türkiye’de erkekliÄŸin kitabını yeniden yazma hakkına sahip tek kiÅŸi’ denmemiÅŸ midir? Yoksa bu kitap, o kitap mıdır? Umarız deÄŸildir. Çünkü ona kızanların yanında pek çok kadın da kraliçe kostümü giyebilen, biraz kırptırsa da üç farklı Bonus peruÄŸu takabilen Kadir Ä°nanır’ı sevmiÅŸtir. Onlar, yıllardır ezberledikleri bir kitabı yeniden okumak ister mi acaba?Kadir Ä°nanır bugünlerde AyÅŸe Arman’la birlikte rol aldığı ve üç farklı afro saç modeliyle görüldüğü Bonus reklamlarıyla gündemde. Toplumu, taktığıperuklarla karizmasını çizdiÄŸini düşünenler ile bu rolünden dolayı onu alkışlayanlar olarak ikiye bölmüş durumda...Â
button