Türk edebiyatçısı nasıl geçiniyor

Güncelleme Tarihi:

Türk edebiyatçısı nasıl geçiniyor
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 26, 2007 00:00

Geçen hafta yazar Aslı Erdoğan’ın geçirdiği bir kazadan söz etmiştim. Altınoluk’taki annesinin yazlığında üzerine kaynar su dökülmüş ve ciddi şekilde yanmıştı.

Sonrasında Milliyet bunu haber yaptı ve Erdoğan cebinde 35 YTL ile acı içinde kıvranırken telefonla yardım istediği dostlarının vefasızlığından yakındı.

Yalnız Türkiye’de değil, dünyanın pek çok yerinde yazıyla geçinmeye çalışanların ortak kaderi bu. Bir kaç kitabınız bestseller olduysa hayatınız kurtulur ama diğer türlüsü gayet zor. Ya kıt kanaat geçineceksiniz ya da parayı başka bir alanda çalışarak kazanacaksınız. Bu olaydan sonra şöyle bir düşündüm, edebiyat dünyamızda kimlerin yazdıklarıyla kimlerin başka işler yaparak hayatını kazandığını.

MALİYE BAKANINA REST ÇEKEN BÜROKRAT ŞAİR

Edebiyatçılarımız arasında devlet kurumlarında çalışmış, geçimini memurluktan kazanmış pek çok isim de var. Cumhuriyetin ilk yıllarında milletvekilliğinden diplomatlığa, tercüme bürosunda çevirmenlikten, TRT’de yayıncılığa kadar.

En ilginç istifa da yine bir şairimize ait. Cemal Süreya’ya.

Maliye Bakanlığı’nda bürokrat olarak en üst mevkilere kadar çıkmıştı Süreya.

İstifası da bir maliye bakanıyla restleşmesi sonucunda oldu.

Son olarak İstanbul’da Darphane Müdürü olarak görevlendirilir. Dönemin Maliye Bakanı’nın Darphane’yi denetlemeye geleceği haberi verilir kendisine. Ortalık derlenip toparlanır.

Bakan, Cemal Süreya ile farklı siyasi görüşlerde oldukları için biraz da kusur aramaya gelmiştir Darphane’ye.

Binayı dolaşır, denetimini yapar ama hiç bir aksaklık bulamaz. Sonunda etrafa göz gezdirir ve "Ortalığı temiz görmedim" der.

Cemal Süreya’nın yanıtı memuriyetinin de sonu olur: "Siz gelene kadar böyle değildi."

SADECE YAZARAK YAŞAYANLAR

Bu kategoride ilk akla gelen isim hiç kuşkusuz Orhan Pamuk. Ailesinin sağladığı olanaklar sonucunda seçimini özgürce yapmış ve ısrarla yazmayı sürdürmüş, Nobel’e kadar uzanan yolun taşları da bu şekilde döşenmişti. Daha Nobel Edebiyat Ödülü’nü almadan dünya çapında ün yapmış ve en çok kazanan yazarların arasına girmişti. Son romanı Masumiyet Müzesi 2008’in ilk aylarında yayımlanacak ve Galata’da, romanıyla aynı adı taşıyan bir de müze açacak.

Her ne kadar çocukluğunda ve ilk gençliğinde su bekçiliğinden çırçır fabrikasında işçiliğe, ırgat katipliğinden havagazı kontrol memurluğuna ve gazeteciliğe kadar pek çok iş yapsa da romanları yayımlanmaya başladıktan sonra başka bir iş yapmasına gerek kalmayan bir diğer ünlü yazarımız da Yaşar Kemal.

Yine ilk başlarda TRT’de çalışan yazarımız Adalet Ağaoğlu da yıllardır yazdıklarıyla yaşayanların başında geliyor. Bu listeye Füruzan, Selim İleri, İsmet Özel, Latife Tekin, Murathan Mungan, Küçük İskender, Lale Müldür, Elif Şafak, Ayfer Tunç, Ayşe Kulin, İnci Aral, Buket Uzuner, Ahmet Ümit de eklenebilir.

EDEBİYATÇI GAZETECİLER

Edebiyatla gazete yazarlığını birlikte sürdürenlerin başında Altan Ailesi geliyor. Çetin Altan bu işin duayenlerinden. Ahmet Altan da babasının izinden gidiyor. Romancılığı kadar köşe yazarlığıyla da öne çıkan bir diğer isim ise Perihan Mağden.

Ahmet Oktay ve Orhan Duru da bilfiil gazetelerin mutfağında uzun yıllar gazetecilik yaptılar. Doğan Hızlan edebiyat dergiciliğinden yayınevi yöneticiliğine, günlük deneme yazarlığına kadar pek çok alanda emek veren bir başka isim.

Kahve falından esinlenme çıktı

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçildiği için şu aralar resmi, gayrıresmi pek çok kurum ve kuruluş harıl harıl proje üretmekle meşgul.

Çok da zaman yok hani, üç yılda ne yapılabilirse. Her şey İstanbul için.

Dedim ya herkes kendince birşeyler yapmak istiyor diye.

Dino Dream adlı bir ajans da 2010 için bir afiş yarışması düzenlemiş ve kazanan afişler ilan edilmişti.

Bu işin koordinasyonunu üstelenen Avrupa Kültür Başkenti 2010 Gelişim Grubu eğer kabul ederse resmi afiş olarak kullanılacak.

Birinci gelen afiş bir kahve fincanı ve yanında bir lokum. Fincanın içinde de telvelerden belirmiş bir İstanbul silueti. "3 vakte kadar bir yolunuz var" sloganı ile insanları İstanbul’a davet eden bu afişi Aydın Gürer hazırlamış.

İlk bakışta hoşuma gitti, fikir güzeldi. Ama sonra bir yerlerden hatırladığımı farkettim buna benzer bir çizgiyi.

Yanılmamışım, Selçuk Demirel’in 2001’de Om Yayınları tarafından yayımlanan İstanbul Aramızda Kalsın ve 2003’te YKY tarafından yayımlanan Göz Alabildiğine adlı iki kitabında da bulunan desenine hayli benziyordu(!) afişte kullanılan espri.

Yeni bir esinlenme vakası mı değil mi varın siz karar verin.

Benim asıl merak ettiğim seçimi yapan jürinin bunu nasıl atladığı...

Kendin yaz kendin bas Sezai Karakoç yazdıklarıyla yaşayanlardan ve kurduğu Diriliş Yayınları’nda sadece kendi kitaplarını basıyor. Aynı tarzı benimseyen, yani hem yazıp hem de kitaplarını kendi basan bir diğer şair de Kemal Özer.

EN ÇOK YAYINCILIK VE REKLAMCILIK YAPAN VAR

Türk edebiyatçısının para kazanmak için seçtiği ikinci işi de yayın dünyasından oluyor. Yayınevi yöneticiliği, dergi yayıncılığı, köşe yazarlığı gibi. Şairlerin seçimi ise daha çok reklamcılıktan yana.

Enis Batur pek çok dergi yayınlamış, uzun yıllar da Yapı Kredi Yayınları’nı yönetmişti. Erdal Öz’ün adı, yazarlığı kadar kurduğu Can Yayınları ile de bütünleşmişti. Metin Celal, Parantez Yayınları’nın kurucusu ve yöneticisi.

Şiir en az satan edebiyat türü. Dolayısıyla bir şairin şiir kitaplarıyla geçinmesi hayli zor. Dile hakim olma ve metafor yaratmada ustalıklarını gösterebilecekleri en yakın alan reklam sektöründe metin yazarlığı.

Süreyya Berfe ve Güven Turan sonradan bıraksalar da uzun yıllar reklam dünyasında çalışmış.

Şair ve yazar Hulki Aktunç reklamcılık sektörünün öncülerinden.

Haydar Ergülen, Vural Bahadır Bayrıl, Seyhan Erözçelik de reklamcılıktan para kazanmış ve halen para kazanmakta olan şairler arasında yer alıyor. Son yıllarında sadece yazarak hayatını kazanan Tuna Kiremitçi de şiirle ve müzikle iştigal ettiği yıllarda reklamcılıkla geçimini sağlamıştı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!