Deniz İNCEOĞLU / dinceoglu@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Aralık 10, 2011 20:16
Keman eğitimine sekiz yaşında Prof. Nuri İyicil’le başlayan, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Oda Orkestrası’nın başkemancısı Pelin Halkacı Akın’ın, Türk bestecilerinin eserlerine yer verdiği ilk solo albümü Yolculuk, Lila Müzik’ten çıktı. Bülent Tarcan, Necil Kazım Akses, İlhan Usmanbaş, Adnan Saygun ve Ulvi Cemal Erkin’in eserlerinden oluşan CD ile birlikte, geçen günlerde 90 yaşına giren Usmanbaş’ın ‘Keman - Piyano Sonatı’, ilk kez kaydedilmiş oldu. Pelin Halkacı Akın’la albümü ve Türk bestecilere verilen önemi konuştuk.
Müzikle nasıl buluştunuz, ailenizde müzikle ilgilenenler var mıydı?
- Annem veya babam müzisyen değil ama ikisi de iyi klasik müzik dinleyicisiydi. Evde sürekli klasik müzik dinlenirdi, beni de ilk kez bir konsere götürdüklerinde daha 5 yaşındaydım. Yani keman çalmaya başlamadan çok önce birçok eseri ve besteciyi tanıyordum, severek de dinliyordum.
Enstrümanınızı nasıl seçtiniz, sizi yönlendiren oldu mu?
- Babam, İstanbul Şehir Orkestrası’nda çello çalan bir komşuları sebebiyle yaylı sazı çok seviyordu. İçinden hep benim de bir çalgı çalmam geçermiş, 8 yaşıma geldiğimde bana bir enstruman çalmaya başlamak isteyip istemediğimi sordular. Ben de istediğimi söyledim. Hatta ilk başta çello çalmam için bir öğretmen ararlarken, bir şeklide o kemana dönüşüp 8 yaşında bu uzun yolculuğa çıkmamla sonuçlandı.
Keman olmasaydı ne çalmak isterdiniz?
- Çello veya klarnet olabilirdi.
Eğitiminiz sırasında etkilendiğiniz isimler kimlerdi? Şimdilerde sizde kimler hayranlık uyandırıyor?
- Öncelikle keman öğretmenim Prof. Nuri İyicil. Çalgı eğitimi bireysel ders gerektirdiğinden usta-çırak ilişkisi gibi olduğu için hocanızla kurduğunuz bağ çok başka. Daha sonra da çalışma olanağı bulduğum Shlomo Mintz, Ida Haendel gibi ünlü kemancıları sayabilirim. Bu öyle bir meslek ki sürekli öğrenmeye devam ediyorsunuz, bu süreçte de başka bir sürü ünlü kemancı veya müzisyenden etkileniyor, hayranlık duyuyor ve hatta yeni şeyler öğreniyorum.
Türk bestecilerine yer verilen böyle bir albüm hazırlamaya nasıl karar verildi?
- Benim ve eşim Gökhan’ın projesiydi. Uzun zamandır bir CD kaydı yapmayı planlıyordum. Birçok konser yapıyoruz ama kayıt gibi kalıcı hiçbir şey yok. Beraber çalmak için daha önce de birlikte konser yaptığım piyanist Metin Ülkü’ye teklif götürdüm. Böylece kayıt yeri ve kaydı yapacak tonmeister arayışımız başladı. Bu konuda Ruşen Güneş yardımcı oldu, tanıdığı İngiliz bir tonmeister ile bağlantıya geçti. Sponsor olarak da Borusan Kültür Sanat yardım etti. Böylece 2010 Temmuz ayında iki gün gibi kısa bir sürede kaydı İngiltere’de tamamladık.
Bestecilerin ve eserlerin seçimleri nasıl ve neye göre yapıldı?
- Türkiye’de yetişmiş bir Türk kemancı olarak ilk CD’min içeriğinin Türk bestecilerinin eserlerinden oluşmasını istedim. Dağarcığı taradık ve hem minütaj hem de birbirlerine uyumlu eserleri seçtik. Tabii aralarında daha önce kaydedilmemiş eserler olması ayrıca önemliydi. Bu açıdan İ. Usmanbaş’ın Sonatı’nı ve B.Tarcan’ın Sirto’sunu kaydetmeyi özellikle istedim. Ayrıca N. K. Akses’in Poeme adlı eseri de sadece besteciyle ilgili bir kitabın eki olarak kaydedilmişti. Yani her isteyenin kolaylıkla ulaşabileceği gibi değildi, ayrı bir CD ile satışa sunulmamıştı. A. A. Saygun’un Demet’i ise defalarca konserlerde çaldığım ve hep kaydetmek istediğim bir eserdi, U. C. Erkin’in Üç Parça’sıyla ise bu projede tanıştım. Daha önce çalmamıştım ama çok severek seslendirdim.
Albümdeki eserler arasında sizi daha önce çok zorlayan, üzerinde çok çalıştığınız bir eser var mı?
- Beni zorlayan bir eser olmadı ama özellikle kayıt olduğu için her bir eserin üzerinde çok detaylı çalıştık. Hatta kayda girmeden önce defalarca konserlerde çaldık, gerek Türkiye’de, gerek Polonya’da, gerekse İngiltere’deki resitallerimizde seslendirdik ki eserler iyice pekişsin.
Albümdeki eserler sizi bir müzisyen olarak nasıl etkiliyor? Bazı parçaların sizde anıları, hikâyeleri var mı?
- CD’deki her bir eser benim için ayrı ayrı değerli, hepsini severek çaldım. Ama İ. Usmanbaş’ın Sonat’ı okuldan mezun olduğum repertuvardaydı ve çok kez İlhan Bey’le de bu eseri çalışma fırsatım olduğu için çok mutluyum. Bir de B. Tarcan’ın Sirto’sunu ilk çalan kemancı hocam Nuri İyicil’di, kendisi de eseri besteciyle çalışma fırsatı bulmuş, çaldığımda tecrübelerini bana aktarmıştı. Keza A. A. Saygun’un Demet’ini de besteciyle birebir çalışma fırsatı bulmuştu, ben de onunla çalıştığım için bestecinin istediği yoruma yaklaştığımı umuyorum.
TÜRK BESTECİLERE YURTDIŞINDA DAHA ÇOK SAHİP ÇIKILIYOR
Usmanbaş’ın eseri (Keman Piyano için Sonat) ilk kez kaydedildi, Usmanbaş kaydı dinledi mi?
- Evet ilk kez kaydedildi, bu yıl İlhan Bey’in 90. yaşını kutluyoruz. O bakımdan da aslında biz ona bir çeşit doğumgünü hediyesi vermek istedik. Bu eser daha öğrencilik yıllarında yazdığı bir eser ve hiç CD kaydı yapılmamış. Kayda gitmeden önce İlhan Bey’le buluştuk ve ona çaldık. Bir eseri yorumlarken bestecinin hissettiklerini ve düşüncelerini bilerek yapmak çok önemli diye düşünüyorum. Kendisi kaydı dinledikten sonra da çok beğendiğini ifade etti, esere taze bir soluk getirdiğimizi, gençleştirdiğimizi belirtti.
Biz kendi bestecilerimizin eserlerine yeteri kadar sahip çıkıyor muyuz? Ülkede durum böyle olmadığı için mi Türk bestecileri seçtiniz?
- Hayır, yeteri kadar sahip çıkmıyoruz maalesef. Hep önyargılarla hareket ediliyor. Gerek dinleyici, gerekse müzisyenler bazen anlamaya veya tanımaya çalışmadan hemen dışlama yoluna gidiyor. Yurtdışında Türk besteciler ve eserleri yurtiçindekinden daha çok itibar görüyor. Şimdiye kadar hangi ülkede çaldıysam, hep iyi tepkiler aldım. Romanya’da U. C. Erkin Keman Konçertosu çaldığımda “Bu besteci kim, hâlâ hayatta mı? Ne kadar güzel bir müzik, başka hangi eserleri var?” diye sordular. Aynı şekilde İngiltere, Polonya, Azerbaycan ve Kıbrıs’ta da hep çok güzel tepkiler aldım. Bence bizlerin yorumcular olarak konser programlarında daha çok Türk eserine yer vermemiz, izleyicilerin de önyargılardan ve kötü propagandaların etkisinden arınmış olarak konsere gelmeleri lazım.
Peki, Türk beşlerinden üçünün ismini albümünüzde görüyoruz. Onlara sahip çıkmak, her ne kadar Türkiye’de pek yapılmasa da, çok önemli. Bu konu hakkında ve geçen yıllardaki tartışmalar hakkında ne söyleyeceksiniz...
- Tartışmaları çok haksız buluyorum, bu bestecilere çok büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Ama burada konuşulanlardan çok konuşanlar önemli bence, her zaman öğrencilerime şöyle söylerim: Eleştiri veya yerginin kimin tarafından yapıldığı çok önemlidir. Çünkü eleştiri ancak konuda uzman, yeterli birikim, bilgi ve deneyime sahip insanlardan geliyorsa dikkate değerdir. Böyle bir konuda fikir beyan etmek için, biraz enstrüman çalmış, biraz müzik dinlemiş olmak, evde çok sayıda CD’sinin bulunması veya filancayı tanımak yeterli değil bence. Bu besteciler böyle yetkinlikten uzak bazı çevreler karşısında savunulmaya ihtiyaç duyulmayacak kadar değerli ve özeldir.
BU ALBÜM ZAMANDA BİR YOLCULUK
Albümün adı Yolculuk çünkü bu isim birçok açıdan projeyle örtüşüyor. Örneğin bu bir Türkiye yolculuğu, çünkü Trakya, Karadeniz, Orta Anadolu, Ege gibi birçok yöremizin halk ezgilerinden yola çıkan, o yörelerin tavrını yansıtan eserler var. Diğer yandan bu zamanda bir yolculuk, çünkü bizi Cumhuriyetin ilk yıllarına götürüyor. Genç bir cumhuriyetin yetiştirdiği ilk nesil gençlerin neler yaptıklarına, nasıl eserler ürettiklerine şahit oluyoruz. Bir de tabi bizim bu kaydı gerçekleştirmek için ta İngiltere’ye gidiş yolculuğumuz var.