Ertan ÜNAL
Oluşturulma Tarihi: Mart 30, 2011 22:44
Bugün 1 Nisan. Yavaş yavaş terk edilmeye başlansa da, 1 Nisan şakaları bir dönem çok modaydı. Sadece halk değil, medya da bu oyuna katılırdı. İngiltere ile Amerika’yı savaşa tutuşturmak, bekârlardan vergi almak, Troçki’nin Müslüman olmaya hazırlandığını açıklamak, gazetelerin şakaları arasındaydı. İşin ilginç yanı, yabancı basın bu haberleri doğru sanıp kullandı. Atlas Tarih Dergisi, son sayısında şakacı Türk basınını araştırdı.
İstanbul, 1929 yılının Mart ayının son haftasına heyecanlı bir bekleyiş içinde girdi. Gökten gelecek konuğu görebilmek için sabırsızlanılıyordu. Aynı heyecanın korku ile karışık bir benzerini 19 yıl önce de yaşamış, Halley kuyrukluyıldızının dünyaya çarpıp, insanlığın felaketine yol açacağı korkusu ile uykusuz geceler geçirmişti. Yeni konuğun ise böyle bir tehlikesi yoktu, onun adı zeplindi. Çıktığı yeni seyahat sırasında istanbul üzerinde boy gösterecekti. “Zeplin şark seyahatine başlıyor”, “Zeplin üzerimizden geçecek”, “Zeplin istanbul afakında (ufkunda) bir cevelan (dolaşım) yapacak”... Gazetelerde yer alan bu başlıklar halkın merakını büsbütün körüklüyordu. Gazeteler zeplini anlata anlata bitiremiyorlardı. Zeplin Akdeniz’e doğru inerken istanbul’daki sabırsızlık da son haddini bulmuştu. Zeplin istanbul semalarına girdiği anda bir tayyare filosu tarafından karşılanacak, vapurlar düdüklerini, kara taşıtları klaksonlarını çalacaklardı. PAKETİ GETİR ÖDÜLÜ GÖTÜRZeplinin mucidi Graf Zeppelin’in İstanbullulara küçük bir sürprizi de olacaktı. Balon istanbul üzerinden geçerken Alman gazetelerinin istanbul temsilcisi Feldman için aşağıya küçük bir paket atacaktı. Artık Kadıköy’e mi düşer, Karaköy’e mi düşer bilinmez ama bu paketi bulup Cihangir’de üzerinde yazılı adrese götürene yüklü bir mükâfat verilecekti. Zeplinin geleceği öğrenilir öğrenilmez, medya harekete geçmiş, dönemin ünlü gazete fotoğrafçılarından Selahattin Giz, Ali Ersan, Faik Şenol ve Hilmi Şahenk kendilerine üs olarak tarihi Beyazıt Yangın Kulesi’ni seçmişler, bakımsızlıktan dökülmekte olan 180 basamağı korku ile çıkarak, yerden 85 metre yükseklikteki taraçaya yerleşmişlerdi. Bunun yanı sıra Galata Kulesi de hem gazetecilerin, hem de meraklıların akınına uğramış, gözler ufka kenetlenmişti. Bu arada şehrin iki yakasındaki yüksek yerlerde evleri olanlara “zeplin misafirleri” konuk gelmeye başlamışlardı.Bu arada zeplinin ziyaretinden az da olsa para kazanmayı düşünenler de vardı. Bunlar babadan, dededen kalma dürbünleri sandıklardan çıkarıp temizlemiş, Dolmabahçe yokuşu başına yerleştirmişlerdi. Zeplini izlemek isteyen 10 kuruşu bastırıp dürbünden bakacaktı. Koca zepline 10 kuruş. Sudan ucuz! Ama bakalım zeplin gelecek mi? Her şey iyiydi, güzeldi de zeplinden bir
haber yoktu. Üstelik her gün “Zeplin geliyor”, “Zeplin bu sabah dokuzda üzerimizden geçecek” şeklinde haberler veren medyayı da yalancı çıkarıyordu. Zeplin en son kutsal şehir Kudüs üzerinde görülmüş, daha sonra bir haber alınamamıştı. Günler süren bekleyişten sonra muhalif rüzgârlar nedeniyle zeplinin istanbul’a gelemediği ve rotasını değiştirdiği öğrenildi. Muhalif rüzgârlar da tam esecek zamanı bulmuştu! Ama acaba bu açıklama ne dereceye kadar gerçekti? Zeplinin gelişinden umudu keserek yeniden gündelik yaşama dönen İstanbullular, ertesi gün Akşam gazetesinde yer alan bir haberi okuyunca şaşırdılar. Haberde zeplinin rotasını yeniden değiştirip istanbul’a geleceği saat 15:00-16:00 arası Taksim Meydanı’na iniş yapacağı, iki hanım yolcuyu indireceği bildiriliyordu. gazete haberi çok emin kaynaklardan aldığını, sağlam olduğunu yazıyordu. Bu inandırıcı haber üzerine birçok kişi Taksim’e gitmeye karar verdi.istanbul’DA SU AYGIRI AVIAynı gün Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayısında da ilginç bir haber vardı. Limanda konuk olarak bulunan Amerikan kruvazörü Raleigh’in personeli Ahırkapı açıklarında bir su aygırını zıpkınla yaralayarak yakalamışlardı. Gemi komutanı Amiral Dayton, yaralı deniz aygırını, Türk Amerikan dostluğunun bir nişanesi olarak Bahriye Komutanlığı’na hediye etmiş, aygır geçici olarak Kabataş İskelesi’ndeki kayık bağlama yerine konulmuştu. Deniz aygırı tedavi edildikten sonra bir hayvanat bahçesi olmadığından Haliç’e nakledilecekti. Hayvanları Koruma Cemiyeti, haberi alır almaz deniz aygırının bakımını üstlenmişti. İki haberi birden okuyanlar bir taşla iki kuş vurmayı, hem de çoluk çocuk Taksim ve Kabataş’a gitmeyi düşündüler. Zeplinle sevabına bir iki tur atabilirlerse istanbul’u havadan görme imkânı doğacaktı. Marmara’ya “dehşet” saçtığı iddia edilen deniz aygırı ise çocuklar için iyi bir eğlence kaynağı olacaktı. Meraklı gözlerle dışarı bakanlar tek bir bulut bile olmadığını gördüler. Hava, zeplinin inişi için mükemmeldi. Mutlu bir tesadüf eseri o gün yeni alınan 4 otobüsle Beyazıt-Taksim seferleri de başlamış bulunuyordu. KILIÇ KALKAN NEREDECumhuriyet Anıtı bitirilip açıldığı halde, çevresini oluşturan Taksim Meydanı’nın düzenlenmesi henüz tamamlanmamıştı. Bu yüzden gelenler tereddüt içinde kaldılar. Koca zeplin buraya nasıl inecekti? Yoksa hemen yakında bulunan Topçu Kışlası’nın avlusuna mı? Orası daha elverişli gibi görünüyordu. Bu yüzden kimileri Topçu Kışlası’na gitti, kimileri anıt çevresinde kaldı ama bilgili kişiler, bazı eksikliklerin olduğunu hemen fark etti. Örneğin zeplinin ineceği yerle ilgili hiçbir hazırlık yapılmamıştı. En azından iplerin bağlanacağı direkler bile dikilmemişti. Sonra böylesine önemli konukları karşılamak üzere şehir temsilcilerinin de burada bulunması gerekmez miydi? Vali ve belediye başkanı neredeydi? Bu tip törenlerde alışılan bando da yoktu ortalıkta. Bandodan vazgeçtik, kılıç kalkan ekibi ya da mehter takımı da... Böyle sönük bir karşılama taa Almanya’lardan kalkıp gelen değerli konuklara saygısızlık olmaz mıydı? Saatler 16:00’yı geçmiş, zeplin görülmemişti! Ama yankesiciler ve simit satıcıları iyi iş yapmıştı. Bekleşenlerden birisi “Bu, 1 Nisan şakası, bizi kandırdılar” diye bağırınca gerçek ortaya çıktı.NE AYGIR VAR NE DE ZEPLİNÜşümüş, ayakları donmuş, devamlı yukarı bakmaktan boyunları tutulmuş kızgın kitlenin bir bölümü “Zararın neresinden dönülse kârdır. Bari Kabataş’a gidip deniz aygırını görelim” dediler. Dediler ama isteklerine erişemediler. Orada kendilerini sabahtan beri gelen binlerce kişiye dert anlatmaktan çıldırma raddesine gelen bir görevli karşıladı: “Ne aygırı kardeşim, vallahi de yok, billahi de yok!” diye bağırıyor, saçını başını yoluyordu. Bu da dönemin en ciddi ve saygın gazetesi Cumhuriyet’in “Nisan Balığı” idi. 1 Nisan haberleri daha sonraki yıllarda da devam etti. 1930 yılının 1 Nisan’ında Cumhuriyet gazetesinde yer alan “Beyazıt Meydanındaki havuz yıktırılıyor” haberi örneğin. gazete, bir objektif oyunu ile de habere uydurduğu bir fotoğraf yayımlamıştı. haber, özellikle yaz günleri fıskiyeleriyle çevreye serinlik veren güzelim havuzun çevresinde dinlenen İstanbulluları üzmüştü. Ama bir gün sonra yalan olduğu anlaşılınca herkes derin bir nefes aldı. İşin ilginç yanı, bu haberin ilerideki yıllarda gerçekleşmesi oldu. Tıpkı Vakit’in Yahya Kemal Beyatlı İspanya Büyükelçisi oluyor haberi gibi. Ünlü şair 1929 yılının ortalarında Madrid’e ortaelçi atanınca Vakit’in haberi de doğrulanmış oldu. Bunun yanı sıra yıllar sonra Marmara’da yakalanan “deniz canavarı” Kabataş’ta değil, Taksim’de Topçu Kışlası’nın avlusunda halka teşhir edildi.