Beyşehirli fotoğrafçı arkadaşım Reha Bilir ile sazlıkların ardından, gölün meşhur günbatımının son saniyelerini seyrediyoruz. ‘’Bu muydu?’’ der gibi bakınca, biraz keyfi kaçmış bir halde, savunmaya geçiyor: ‘‘Öyle, bir seferde karar verilecek bir şey değil bu, bugün hava çok puslu.’’ Birden, tartışmak üzere olduğumuz konunun anlamsızlığını farkedip, gülmeye başlıyoruz.Beyşehir Gölü’ndeki günbatımı, renk ve batış süresi açısından, dünyanın birinci derecede gurupları arasında sayılıyormuş. Günbatımı üzerine, dünyanın belirlediği kriterler olduğunu bilmiyordum. Sanırım ben, herkesin kendi günbatımını kendisinin seçmesinden yanayım. Üstelik, Afrika’da çölün rengini değiştiren, İstanbul’da Sarayburnu’nu kızıla boyayan ya da Beyşehir Gölü’nde sarıdan laciverte, bir yelpaze gibi önünüze açılan günbatımları arasında
seçim yapmak biraz acımasızca olmaz mı? DENİZ GİBİ UÇSUZ BUCAKSIZSonra Reha, Yeşildağ’da fotoğraf çekerken tesadüfen rastladığı ve adını ‘Leylekler Vadisi’ koyduğu bir yere götürüyor beni. Yaklaşık bir yıldır gezdiğimden, leylek görmemek için direniyorum. Üstelik köy mezarlığının hiçbir zaman kesilmeyecek ağaçları üzerine yuvalarını yapan bu kadar çok leyleği birarada görmeyi, gerçekten de beklemiyordum. Nisan başında gelip buraya yumurtlayan leyleklere, bu dönemde göl kıyılarında da sık sık rastlanıyor. Her defasında, Beyşehir’e ‘’deniz’’ diyerek, dilimin sürçmesi nedensiz değil. Türkiye’nin bu en büyük üçüncü gölü, bir deniz kadar uçsuz bucaksız. Tek sineması da bir süre önce kapanmış olan, bu kentle balıkçı kasabası arasında bir kimliğe sahip yerleşim için, yaşamın renklendiği yegane yer, kıyıları. Adım başı, balıkçı lokantaları var. Ama, acaba
balık var mı? ‘’Hatırlıyorum, çocukluÄŸumda 15 çeÅŸit balık vardı.’’ diyor Reha, ondan göldeki balık türlerini saymasını istediÄŸimde... Hikayenin sonrası, insan eliyle yaratılan gerçek bir kabus; yanlış ve fazla su kullanımı sonucu, gölün üst katında yaÅŸayan etobur balıklarla aÅŸağıda yaÅŸayan otobur balıklar birbirlerine yaklaşıyor ve etoburlar otoburları yemeye baÅŸlıyorlar. Otoburlar azaldıkça, göl otlanıyor ve sazlıklar oluÅŸuyor. Kontrolsüz balık avıyla birlikte baÅŸgösteren balıkçının ekonomik sıkıntılarına çare olarak, göle levrek ‘’ekiliyor.’’ Balıkçı belini doÄŸrultuyor ancak bu kez de, etobur levrek, birçok balık türünün ve kerevitlerin neslinin tükenmesine neden oluyor. Göldeki tek otobur olarak, gururla lokantaların tabelalarına konu olan sazan kalıyor. Bugün gölde sadece sazan, levrek ve kadife balığı var ve balıkçılık halen geçim için hayati önem taşıyor. Balıkçılığın yanısıra sazlıkların iÅŸlenmesinde de birçok kiÅŸi çalışıyor. Gölün saÄŸladığı iÅŸ imkanı, yaklaşık 10- 15 bin kiÅŸinin ekmek kapısı. Göller Bölgesi’nin iki ünlü gölü BeyÅŸehir ile EÄŸirdir, ortak bir kaderi paylaşıyorlar. 1955’te de, EÄŸirdir aynı sıkıntıyı çekmiÅŸti. Kıyılarına yerleÅŸtiÄŸi gölün bozulan ekolojik dengesinin yanında, EÄŸirdir’in kendisi küçücük kalıyor. Minyatür bir yaÅŸam ünitesi gibi. Sanki merkezi, bir gecede yoktan varedilmiÅŸ. Kasap, bakkal, manav, eczane hepsi yanyana. En uzak yer, 20 dakika yürüyüş mesafesinde, YeÅŸilada’nın ucundaki Ayios Stefanos Kilisesi. EÄŸirdir’in, bugün artık yarımadaya dönüşen YeÅŸil ve Can adlı iki adasında, eskiden Rum tüccarlar oturur, EÄŸirdir’e ulaşım kayıklarla saÄŸlanırmış. Sonraları buralara Türkler de yerleÅŸmiÅŸ. Mübadele sonrası, Selanikli Türkler gelmiÅŸ, bazı Rum ailelerse burada kalmışlar. O günlerin, taÅŸ, ahÅŸap, cumbalı evlerinden hiçbir iz yok. ‘Şirin’ sıfatının hiç de yakışmadığı bu balıkçı yerleÅŸimi, ne yazık ki, boyundan büyük bir betonlaÅŸmaya sahne olmuÅŸ. EÄŸirdir adının birçokları için, gölden farklı çaÄŸrışımları var. EÄŸirdir denince akla, Türkiye çapında ün salmış Kemik Hastalıkları Hastanesi ve varlığını Sivri Dağ’ın eteklerinde, ‘’Güçlüyüz, Cesuruz, Hazırız, Komandoyuz’’ diye ilan eden, Komando DaÄŸ Okulu, geliyor. Bir de ekimde toplanan elması var tabii; sarı ve kırmızı. Kiraz gibi elma da ihraç ediliyor ve temel geçim kaynaklarından biri.BACKPACKER CENNETÄ° AÄŸustos ve kasım ayları arasında, 600 yıldır olduÄŸu gibi, Pınarbaşı’nda geleneksel panayır kurulur. Pınar Pazarı’nda buluÅŸan yörüklerle EÄŸirdir halkı için, kış öncesi son buluÅŸma ve alışveriÅŸ imkanıdır bu. Yörük, ürettiÄŸi ne varsa satar, kış için neye ihtiyacı varsa alır. Panayırın onuncu cumartesi günü ise, sadece kadınlar bir pazar kurar. Köylü, elmasını satmış, eline para geçmiÅŸtir. Keyfine diyecek yoktur. Kızlarını güzelce giydirir, panayıra getirir. Åžekerli pideler, tuzlama balıklar, ovma helvalar, dolmalar yenir, içilir. O gün, evlenme çağına gelmiÅŸ delikanlıların anneleri, gözlerine kestirdikleri kızlara özel iÅŸlenmiÅŸ mendiller verirler. Birçok düğünün temeli, bu bereketli ortamda atılır. ‘’Sen de mi böyle evlendin?’’ diye soruyorum, Ä°brahim’e. Gülerek, ‘’hayır’’ diye cevap veriyor. Ä°brahim, Lale Pansiyon’un sahibi. 17 yıl içinde, anne ve babasıyla birlikte, burada bir ‘backpacker’ cenneti yaratmış. Burası, sırtında çantasıyla uzun yolculuklara çıkıp, az parayla çok yer görme peÅŸinde olan, yolda tanışıp bir süre birlikte yolculuk eden, birbirleriyle nerede ucuz kalınabileceÄŸi konusunda bilgi alışveriÅŸinde bulunan, tek amacı, farklı doÄŸa ve kültürleri yaÅŸamak olan seyahatçilerin mabedi. Tavsiyeler ve internet derken, Ä°brahim’in dokuz odası 12 ay doluyor. Ä°brahim, kulaktan dolma olmasına raÄŸmen, şık bir Fransızca ve rahat bir Ä°ngilizce konuÅŸuyor. Ä°brahim’in annesi Neriman’cım da, Korelilere, Avustralyalılara, Japonlara, Fransızlara çocukları gibi bakıyor. Hepsi, çat pat birkaç Türkçe kelimenin ve kucaklaÅŸmanın, bu ülkede kapıları açtığını öğreniyorlar. Ä°brahim, pansiyonunda kalmayanlara da, hiçbir karşılık beklemeden vakit ayırıyor ve civar hakkında bilgi veriyor. Turizm nasıl yapılır diye merak edenler için, ‘içtenlikle’ galiba burası için geçerli bir cevap oluyor. EÄŸirdir kışın, her zamankinden sessizdir. Göl buz tutar, gölün kenarında, buzdan, bazen insan boyuna yaklaÅŸan ÅŸaşırtıcı heykelcikler oluÅŸur, buranın halkı, özellikle erkekler, çok eski zamanlardan beri ulaşım için kullanılan Buz Atı’na binerler. KızaÄŸa benzeyen, bu yere yakın, geleneksel ulaşım aracı, hayvan kemiÄŸiyle aÄŸaçtan yapılırmış. Bugün göl buzla kaplanınca, geriye kalan birkaç buz atı YeÅŸilada’daki evlerin kilerlerinden çıkarılıp, çocuklara eÄŸlensinler diye veriliyor.O günlerden bir gün, EÄŸirdir Gölü tamamıyla donmuÅŸ, üzerini, yumuÅŸak, bol kar kaplamıştır. Yüklü develeriyle BeyÅŸehir’den yola çıkan bir yörük, Gelendost üzerinden, kasabaya doÄŸru yol alırken, gölün üzerinde gittiÄŸinin farkına varmaz. Taa ki, EÄŸirdir’in merkezine gelip, Hızırbey Camii’nde cuma namazına katılıncaya kadar... Cemaat, yörüğü görünce, ‘‘AÄŸam, nereden gelirsin, nereye gidersin?’’ diye sorar. ‘‘Ovanın düzünden geldim’’ diye cevap verir. Birden ne yaptığını anlayıp, saÄŸ salim varabildiÄŸine şükreder ve iki devesini kurban eder.BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMKate Clow’un çizdiÄŸi, St. Paul Parkuru’ndan yürümek ve köylerde konaklamakSabah erkenden, bir balıkçıyla balığa çıkmakIşık hüzmeleri arasında, EÅŸrefoÄŸlu Camii’nin ahÅŸap sütunları arasında dolaÅŸmakEÄŸirdir’de taze sıkılmış elma suyu içmekBeyÅŸehir’in eski mahallesinde dolaÅŸmakEÄŸirdir’den BeyÅŸehir’e, YeniÅŸarbademli üzerinden, zor ama manzaralı yoldan gitmekElmalar toplanırken EÄŸirdir’de olmakPınar Pazarı’nın 10. haftasındaki kadınlar pazarında, iÅŸlemeli mendillerin kimlere verildiÄŸini görmekZindan MaÄŸarası’nda tek başına yürümekEÄŸirdir’in meÅŸhur peynirli ÅŸekerli pidesinden tatmakApollo kelebeÄŸini ve Kasnak MeÅŸesi’ni görmekEÄŸirdir merkezden YeÅŸilada’nın sonuna kadar yürümekFOTOÄžRAFLAR: REHA BÄ°LÄ°R - REYAN TUVÄ°- ISPARTA KÃœLTÃœR VE TURÄ°ZM MÃœDÃœRLÜĞÜ ARŞİVÄ°Â
button