Güncelleme Tarihi:
Tarsus’a beş kilometre mesafede, okaliptus ağaçlarıyla çevrili Mutlu Çiftlik 200 dönümlük bir araziye kurulu ve 80 yıllık bir geçmişe sahip. Çiftliğin sahibi, Tarsus’un eski toprak ağalarından Turgut İçgören’in kendiyle aynı adı taşıyan torunu. İçgören, çocukluğunu uçsuz bucaksız arazilerde geçirdikten sonra İstanbul’a gidiyor, restorasyon okuyor. Sonra geri dönüyor: “Buradaki zengin ailelerin çocukları okumak için İstanbul’a gider ve çoğu aynı hatayı yapar: Burada bir fabrika potansiyeli varken, orada mimarlık bürosu kurmaya çalışır. Buradakiler ölünce, arazilere bakmak için geri gelir. Ancak hiçbir bilgi birikimleri olmadığından iflas eder. Ben bu yola girmek yerine okul bitince Tarsus’a döndüm. Önce, babama yardım ederim diye düşündüm. Babam çiftliğe müdahale etmeme asla izin vermezdi ama bir virüs gibi içeri sızdım.”
İçgören, tarım işindense hayvancılığa ağırlık vermek istediğinde, babası yine karşı çıkmış: “Babam ağalık zihniyetiyle çiftliği idare ediyordu. Oysa, sektör ilerliyor. Kendinizi yeniliklere açmazsanız kaybedersiniz. Mısır ve buğday iyi para getiriyordu ama hasılatı farklı şekilde değerlendirmek istedim. İlk göz ağrımız ineğimiz Nazlı’yı satın aldım ve hayvancılığa yöneldim. Hayvanları iyi beslemek istedim; bütün tarlayı onların hizmetine sundum. Sonuçta çok iyi bir gübre potansiyeli çıktı. O iyi gübreyi tekrar tarlaya verince, hasılat daha da iyi oldu. Babam başta karşı çıkmıştı ama sonucu görünce kabullendi.”
9. SENFONİ COŞTURUYOR
İyi beslenme, işin sadece başlangıcı. Turgut İçgören, verimli hasılat için ineklere pozitif bir ortam sunmayı da ilke haline getirmiş: “Japonlar bir araştırma yapmış. Su, nasıl bir ortamda donarsa öyle kristaller oluşturuyormuş; negatif ortamlarda şekilsiz, pozitif ortamlardaysa harika desenlerle... Bu beni çok etkiledi. Karşınızdaki canlıya nasıl davranırsanız, o da size öyle döner. Hayvanlarımıza onların istediği şekilde pozitif bir ortam sağlıyoruz. Mesela ahırlarımıza pis diyebilirsiniz... Önce beton döktük, çok mutsuz oldular. Bunun üstüne toprak yaptık. Şu an keyiflerine diyecek yok. Bir dönem klasik müzik dinlettik. İki hoparlör koydum ahırlarına; beni ne rahatlatıyorsa onlara da dinlettim. Beethoven’in 9. senfonisi inekleri coşturuyor. Arabeski hiç sevmiyorlar. Bunu da şöyle anladık; bir arkadaşımız da aynı yöntemi kullanıyordu. Ancak verim düşünce baskın yaptık; çiftlikte çalışan elemanlar klasik müziği değiştirip arabesk koyunca inekler birbirlerini boğazlıyormuş.”
Turgut İçgören hobi olarak yaptığı motosiklet gezilerinde, artık yeni teknikler için incelemeler yapıyor: “Keyif için gezmeye gidip, işleri öğreniyorum. Mesela Ege’ye gidiyorum, bir ahır görüp inceliyorum. Türkiye’deki tüm örnek ahırları gördüm diyebilirim. Bununla kalmıyorum, geçenlerde motor turu için İsviçre’ye gittim ama asıl amacım sanayi casusluğuydu. Peynir atölyelerini gezdim. Halkın arasına giriyorum; bana sırlarını anlatıyorlar. Her öğrendiğimi ‘Acaba bunu nasıl yaparım?’ diye çiftliğime uyarlamaya çalışıyorum. Daha yapacağımız çok şey var. Mesela yazın burası çok sıcak. Hayvanlara yağmurlama düzeneği kuracağım. Haziranda tüm ahırlarda yıkanan hayvanlar olacak. Ben de ara sıra aralarına girebilirim! Sütü de mandıra gibi değerlendirince hep birlikte mutlu olacağız.”
HERKESE SERBEST DOLAŞIM HAKKI
Mutlu Çiftlik’te özgür bir ortam var. Ağaçlar budanmıyor, serbestçe büyüyor. Hayvanlarsa, geniş arazide özgürlüğün tadını çıkarıyor. Kediler köpeklerle, ördekler tavuklarla sosyalleşiyor. İçgören bu ortamın hem huzuru, hem de ürün verimliliğini artırdığını anlatıyor: “Tavuklar için kümes vardı ama hiç girmiyorlardı. Bir gece baskın yaptık, hepsini toplayıp kümese attık. Günlerce yumurta vermediler. Dil döktüm, yalvardım, dinlemediler. Sonunda pes ettim, hepsini serbest bıraktım. Şimdi bağımsız bir hayat sürüyorlar. Geceleri bir kısmı ağaçların, bir kısmı atın veya ineklerin üstünde uyuyor. Göçmen tavuk oldular; ‘Benim tavuklarım’ diyemiyorum bile. Öttükleri zaman peşlerine takılıp, yumurtalarını bulmaya çalışıyoruz. Kümesi de yıktım, oturma alanı yaptık. Orada mangal yakıp, keyfini çıkarıyoruz.”
SİSLİ KIR YAVRU KEDİLERLE OYNUYOR
Çiftliğin maskotu; Sisli Kır. Emekli yarış atı Sisli Kır’ın dokunaklı bir hayat hikayesi var: “Eskiden birçok yarış atımız vardı. Zamanla elden çıkardık. En son Sisli Kır kaldı. Bir arkadaşa vermiştik bakımı için. Koşuyordu, güzel paralar getiriyordu. Sonra bir koşuda sakatlandı; ‘Bakamıyoruz, gelin alın’ dediler. Gittik ki, bir deri bir kemik kalmış. Herkese saldırıyor. Elimde doğmasına rağmen beni bile tanımadı. Meğer orada aç bırakmış, kötü muamele etmişler. Bunun üstüne çiftliğe geldi. Köpeğimiz Panda onu rehabilite etti. Şimdi çok mutlu. Serbestçe geziniyor. Bahçıvan gibi çalışıyor, yeşil alanlarda uzayan otları temizliyor. Diğer hayvanlarla muhabbette. Koca cüssesiyle yavru kedilerle oynuyor.”