Ezgi Atabilen
Oluşturulma Tarihi: Aralık 30, 2011 01:00
Elçin Acun fotoğraf işlerinden oluşan sergisinde güzel olmayanın da estetik olabileceğini savunurken, Özlem Paker vücudun, belleğin ve ruhun bir bütün olarak salt sahibine ait olduğunu söylemekten asla vazgeçmiyor.
ELÇİN ACUN
İKTİDARLAR TEŞHİRE ZORLUYOR
Teşhir Ürünü’nde beden kavramını ayrı bağlamlarda sorguladığım üç projem var. İşlerimde iktidarlar tarafından tüketim araçlarının önüne atılan bireyin bedenini teşhir etmesinin zorunlu hale geldiği, modern dünyaya karşı alternatif bir evren hayali kuruyorum. Serginin ismi de bu fikirden ortaya çıktı. Üç proje de bu fikir üzerinde birleşiyor. Yaygın olan estetik normları yeniden oluşturmaya çalışıp, bedeni kendi estetik anlayışımla tanımlamaya uğraşıyorum.
ESTETİK, PORNOGRAFİK VEYA EROTİK DEĞİL
Bu seride iktidar alanlarının sınırlandırdığı kadının konumunu sorguluyorum. Kadının ağzından organlar çıkartarak onu var eden fiziksel bütünlüğü parçalıyorum ve kadını kendi bedenine hapsolmuşluğundan kurtarıyorum. Kadın imgesinin erkek bakışıyla ‘estetik-pornografi-erotizm’ sınırlarında dolaşan biçimlerde sunularak bir arzu nesnesine dönüşmesine karşı, bedeni yeniden tasvir ederek yaygın olan kadın betimlenmesinin dışına çıkartmayı amaçlıyorum.
TEK-TİPLEŞTİRME ÇABALARINA KARŞI
‘İşaretlenmiş, İsimsiz’ adlı seride malzemelerle işaretlenmiş kimliksiz kadın bedenleri var. Amacım tüketim kültürünün baş öğesi olan kadını tek-tipleştirme/ kimliksizleştirme çabalarına, bireylerin sadece verili olan üzerinden kimlik edinebilmelerine ve bu kimliklerin iktidar alanının sınırları içerisinde davranmaya zorlanan bireyler oluşturmasına dikkat çekmekti. Bedenleri sardığım malzemeler bireylerin hangi alanlarda kimlik edindiklerini temsil ediyor.
ÖZLEM PAKER
ALGINIZI DEĞİŞTİRİN
Öğrencilik yıllarımdan beri benzer konuları irdeliyorum: Kadınlık, çocukluk durumu, vücut farkındalığı ve psikolojik hallerin vücut dili üzerinden anlatımı. Vücudun tüm doğallığıyla algılanıp, yine öyle sergilenmesi önemli. Böylece onu gizlenmesi gereken bir tabu halinden kurtarıp, özgürleştiriyorum. Algıya açık hale getiriyor ve adeta doğaya iade ediyorum. Tarih boyunca baştan çıkarıcı bir tehdit unsuru görülen kadın olgusunun bu yerleşik imajını yıkmak istiyorum. Ne baştan çıkarmak ne de çıkarılmak doğaüstü durumlar değildir zira; doğal insanın etkileşim yollarından biridir. “Biz varız, apaçık ve dimdik buradayız; rahatsız olanlar gidip kendi gözlerini ve algılarını eğitsinler” diyorum. Bu yüzden, işlerimde kurban rolündeki kadını göstermiyorum. Tercihim pozitif yönleriyle dişil enerjiyi vurgulamak; kendini her şeyin üstesinde var eden, kendisiyle barışık ve huşu içinde bu varoluşu deneyimleyen feminiteyi kutlamak.
OĞLUM İŞLERİMLE BÜYÜYOR
Şiddeti göstermek her platformda iletişimi keser. Rahatça seyredemediğiniz bir ortamdan uzaklaşmak istersiniz. Rahatça seyredebiliyorsanız şiddeti zaten içselleştirmişsiniz demektir. Bu tip işler, ilk bakışta şoke eder, rahatsız eder; belki farkındalık yaratır. Ancak şiddeti daha çok göstererek, ona çözüm de üretemezsiniz. Benim amacım iletişimi şiirsel ve yapıcı bir dille kurup ruhun daha derinlerine dokunmak ve dönüşümü tetiklemek. Oğlum altı yaşında ve bu işlerimi görerek, beni bu konular üzerinde dinleyerek büyüyor. Tüm sınıf arkadaşları geldi ve anlayacakları biçimde işlerimi anlattım. Bunun ilerisi için empatik bireyler yetiştirmede çok önemli olduğunu biliyorum. Keşke ilkokullardan başlayarak sanat derslerinde bu tip eserler hakkında slide-showlar yapılsa ve üzerlerinde konuşulsa. Hem erkek hem kadın bedenini doğallığıyla görmeye alışan çocuğun, eşitlik ve saygı algıları da sağlıklı bir biçimde yerleşecek, sansürlenecek bir olgu da kalmayacaktır.
TÜM KADINLAR İFFETSİZDİR
“Suçu ispat edilene dek, herkes suçsuzdur” cümlesi adaletin temelini oluşturur. Oysa kadın söz konusuysa bu tersine dönüyor. Erkek egemen toplumlarda, çocukluktan ergenliğe geçiş sırasında kadınlar ‘iffetsizlik potansiyeline sahip’ damgasını yemeye başlıyorlar. Onlar için uygun görülen biçimde davranmadıklarında iffetsiz oluyorlar. ‘Namus’ özellikle demiyorum, çünkü o erkeğin yitip gittiğini varsaydığı namusunu kapsıyor.