Şehriban OĞHAN
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 2010 00:00
“Tüm derdim, Mümin Bey’in kızı değil, Zeynep Erkunt olabilmekti” diyen Zeynep Erkunt Armağan’ın başarısının altında, ikinci kuşak çoğu yönetici gibi kendini ispat yatıyor. İş hayatının neredeyse çeyrek yüzyılını babasının döküm fabrikasında geçirmiş. En sevdiği kokular yağ ve metal kokusu. “Evde kaldım” dediği anda karşısına çıkan beyaz atlı prensiyle Türkiye’nin ilk yerli traktör fabrikasını kurmuş ve çocuklarına veremediği babasının soy ismini 22 ülkede gezen yüz binlerce traktöre kazıtıyor
“Beş-altı yaşlarındaydım. Babam hafta sonu da çalıştığı için bazen fabrikanın bahçesine pikniğe giderdik. Tezgahların arasında dolaşır, makinelerin içlerine bakardım. O koku yok mu? Yağ ve metal kokusu... Çok sevdim o kokuyu. Elbisem yağ olurdu, her seferinde paparayı yerdim annemden. Ama tezgahların arasında geçirdiğim zamana değerdi.”
Erkunt Traktör’ün Genel Müdürü Zeynep Erkunt Armağan (49), sektöre giriş öyküsüne bu sözlerle başlıyor. Unutamadığı o tezgahlarsa, Einstein’in mezun olamadığı Zürih Politeknik Enstitüsü’nde devlet bursuyla okuyan babasının, Ankara’da kurduğu döküm fabrikasının tezgahları. Zeynep Erkunt, babasının, ablasının yerine varis olarak kendisini seçmesini çocukluğuna bağlıyor: “Çocukluğum hep haşarı geçti. Hanım hanımcık nakış işleyen kız çocuğu olamadım hiç. Dizim, dirseğim kabuk içindeydi. Annem ‘oğlum olsa ancak bu kadar olurdu’ diye şikayet ederdi. Babam herhalde bende oğlunu buldu. Beni yanında istediği her halinden belliydi. Ben de ona göre kodladım kendimi. Hacettepe Üniversitesi’nde ekonomi okudum.”
DÖRT DUVAR ARASINDA GENÇLİK
Zeynep Erkunt üniversiteyi bitirdiği yıl, Ankara’da sadece askeriyenin kullandığı bilgisayar sistemi belediyeyle eş zamanlı olarak fabrikaya da kuruluyor. Patronun kızı olarak üç ay eğitime gönderiliyor, döndüğünde fabrikaya işçi oluyor ve hayatının en zor dönemine yelken açıyor:
“Benim bütün derdim, Mümin Erkunt’un kızı olarak değil, Zeynep Erkunt olarak bir yere gelmekti. Dokuz yıl çalıştım o bölümde. Yedi yıl sıfatım olmadı. Maaşım da hep düşüktü. Patron kızı olarak daha fazla maaş aldı denmesin diye...
İşleri tam rayına koydum, satış müdürümüz emekli oldu. Babam ‘makine mühendisi alacaktım ama bulana kadar yarım gün sen otur’ diyerek beni oturttu yerine. Yarım gün bilgi işlemde, yarım gün satışta çalışıyordum. Eve gitmez, babamın çalışma odasının arkasında küçük bir odada yatar kalkardım. 20 ile 30 yaşım arasında dört duvar arasındaydım.”
SEVGİ GÖNÜL’DEN SİTEM
İşteki hırs sosyal aktivitelerden uzaklaştırıyor Zeynep Erkunt’u. Senelerce oynadığı tenisi bırakıyor mesela, yedi yaşından beri çaldığı piyanodan uzaklaşıyor. Beyaz atlı prensi ise, “Bundan sonra ancak mantık evliliği yaparım” dediği anda, 31 yaşında çıkıyor karşısına. Bir döküm fuarında:
“Paris’teki o fuar gittiğim ilk ve tek fuardır. Tuna’la orada karşılaştık. Benimki ilk görüşte aşk, yakam paçam birbirine dolaştı. İşi bırakıp İstanbul’da yaşama planları yaparken, babam beklemediğim bir şekilde Tuna’ya iş teklif etti. Rahmetli Sevgi Gönül bir kokteylde yakaladı beni. ‘Seni sevmedim hiç, Tuna’yı elimizden aldın’ deyince ‘Biz evlenmeye karar verdik’ diyebildim.”
Baba, evlilikten birkaç yıl sonra fabrikayı kızıyla damadına devretti. İşte de güçlerini birleştiren çift artık yan sanayiden çıkma vakti geldiğini düşünüp, ilk yerli traktörü üretmek için kolları sıvadı.
Babasıyla bir gün İstanbul’a giderken bir traktör çıkıyor yollarına. Oğlu olmadığı için Erkunt soyadının silinip gideceğini düşünen baba traktörün üzerinde soyadını görünce heyecanlanıyor. Zeynep Hanım’ın dudaklarından şu sözler dökülüyor: “Bak baba Erkunt ismi silinmeyecek, marka olarak yıllarca devam edecek.”
TARLADA ZEYNEP ABLA, EVDE ÇİVİ
Bir traktör fabrikasını bir kadının yönetmesine çiftçiler uzun süre alışamamış. Bu yüzden “Zeynep Bey” diyenler bile çıkmış: “Ama onları geride bıraktık, artık Zeynep Abla’larıyım” diyor. Tuna Armağan ise kayınpederinin Zeynep Hanım’a taktığı lakabı paylaşıyor: “Babasının tabiriyle çividir Zeynep. Çok güçlüdür. Hem çocuklara yetişir, hem işe. Tüm organizasyonları o yapar. Zamanını çok iyi kullanır. Evde de çividir. Çocuklar onu daha fazla ciddiye alır.” Peki hep tuttuğunu koparan biri mi oldu? Zeynep Hanım çocukluğundan bir anıyla cevap veriyor: “Mahallede üç kişinin bisikleti vardı, biri benimdi. Babamın gazetelerini önce ben alır, bütün sayfalarına ‘Bisiklet istiyorum’ diye yazardım. Sonunda bisiklet alındı ama binmeyi bilmiyorum. Mağazadan eve kadar elimde yürüterek götürdüm. Sonra da akrobatı oldum”.
BAŞARININ TÜYOLARI
* Satıcılık içten gelir varsa vardır, yoksa yoktur. Kazık gibi insansanız satıcı olamazsınız. Karşınızdaki insanla konuşurken duvar köşelerine bakıyorsanız, yine satıcı olamazsınız.
* Ekonomik krizden güçlenerek çıkmanın tek yolu sakin olmak, yoluna devam etmek. 2009 hepimiz için çok dramatik geçti. Türkiye’de traktör satışı 36 binden 11 bine düştü. ‘Kriz var oturup bekleyelim, bitince yatırıma devam ederiz’ diyen çok oldu. Kolay mı insan yetiştirmek? Kısa çalışma ödeneğine başvurduk. Çalışanlarımız da vefakar davrandı. Krizi kolay atlattık, üretimi ikiye katladık.
40 BİN TİRAJLI GAZETE ÇIKARIYOR
Çiftçinin eğitimini çok önemsiyorum. Toprağın analizi, doğru ilaç kullanımı, GDO, alternatif ürünler, bölgenin sorunları gibi konuların yanı sıra, kadın ve çocuk sayfalarının da yer aldığı bir gazete çıkarıyoruz. Bu gazeteyle 40 bin çiftçiye ulaşıyoruz. Bunların sadece 6 bin 500’ü traktörümüzü kullanıyor. Şu anda iki fabrika var. Döküm fabrikasında 1200, traktör fabrikasında 170 kişi çalışıyor.