Toprak altındakiler korunsun ama toprak üstündekileri koruyor muyuz?

Güncelleme Tarihi:

Toprak altındakiler korunsun ama toprak üstündekileri koruyor muyuz
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 04, 2008 00:00

Bugün profesör olan bir öğrencisi "Kimse bilemez onun kadar İstanbul’u" demişti. Sanat tarihinin 85 yaşındaki anıt ismi Prof. Dr. Semavi Eyice (85), kendisini "sanat tarihinin arkeoloğu" olarak tanımlıyor.

Eskiden Edirne’den Kars’a Türkiye’nin tüm tarihi ve doğal varlıklarını koruma amacıyla tek kurum olarak faaliyet gösteren Anıtlar Yüksek Kurulu’nda başkanlık dahil 40 yıl görev yaptı. Kurulun illere ayrılarak oluşturulan bugünkü yapısını

sulandırılmış buluyor. "Neredeyse muhtarlar bile kurul oluşturacak" sözleriyle eleştiriyor. Hayatının yarım yüzyılı İstanbul’un tarihi siluetini koruma mücadelesiyle geçti. 15 kitabı, 500’ü aşkın makalesi yayınlanan Eyice, bazen şehri modernleştirecek mimari projelerin temel kazılarında toprak altından çıkan kalıntılar gerekçe gösterilerek durdurulmasına karşı çıkacak kadar da pragmatist. "Önce toprağın üstündekileri korumayı öğrenelim!" diyor. Eyice ile İstanbul’u konuştuk.

NELER YAŞANDI TAKSİM’E CAMİ KAVGASINDA

Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanı’ydım. Daha o zaman illa Taksim’e bir cami yapacağız macerası başladı. Şimdiye dek yapılan camileri sormadınız, her yerde pıtrak gibi camiler, tuhaf mimariler. Maksim’in arkasında bir düzlük vardır. Sizin tasarladığınız cami buraya sığmaz, olmaz, dedik. "Su haznesini yıkalım" dedi Bakan, "Yoo onu yıkamazsınız" dedik. İstanbul’un 250 yıllık su haznesi. Sultan Mahmud zamanında yapılmış. Başka yere yenisini yaparız dediler, "Yıktırmam" dedim. Taksim Gezi’ye de olmaz dedik. Fikrimi öğrenince Kültür Bakanı İsmail Kahraman gidiyor, Karabük’te toplanmış köylülere sesleniyor. "İstanbul’da bir Anıtlar Kurulu Başkanı var. Hıristiyanların piyonu, alnı secdeye değmemiş biri, kapının önüne koyacağız." O, Allah’la benim aramdaki bir şey, Müslümanlığımdan şüphe ediyorsa boynumda ayet-el kürsi var dedim. Ben kapının önüne konulduğumda profesör kalırım ama hükümet değişince bakan ne olarak kalır onu bilemem, dedim. Sonra kuruldan istifa ettim. O hükümet düştükten sonra yeni bakan evime gelip plaket verdi, bakanlık adına özür diledi.

SWISSOTEL KARARINI İMZALAMADIM

Kurul üyesiyken bazı önemli kararlara katılmadım, muhalefet yaptım. Kağıthane’de meşhur Mavlova Su Kemeri vardır. Mimar Sinan’ın mühendislik şaheseri. Gerekçemde, "Dini mimaride Süleymaniye neyse, sivil mimaride Mavlova odur, dünya çapında sanat eseridir" dedim. Baraj gölü içerisinde bırakılmasına karşı çıktım. Önüne konulan baraj su tutmuyor şimdi. Allah da razı olmadı, geçen yaz tamamen kurudu. Orayla ilgili itirazımı el yazısıyla vermiştim. Kaybettiler. Sonra ilgisiz bir dosyanın içinde bulabildim. Yedikule Hisarı’nın orta yerine tiyatro yapılmasına karşı çıktım. Muhsin Ertuğrul çok kızdı, küfürname ile tiyatro dergisinde bir yazı yazdı. Dolmabahçe’de Swissotel’in yapımına karşı çıktım. İmzalamayan tek kişiydim.

KURTARDIĞIM TARİHİ CAMİLER

Edirnekapı tarafından Hafız Ahmet Paşa Camii vardır, 16. yüzyıldan kalma. Fatih yangınında yanmış, ama duvarları duruyor. Belediye satılığa çıkarmış, yerine bina yapılacak. Bir de rapor yazılmış, belli belirsiz bir medresenin duvar yıkıntıları var gibi. Halbuki bina ayakta duruyor. Müdahale ettim; gidilip görüldü. Neticede Hafız Ahmet Paşa Camii, vakıflar ve cemaat tarafından ihya edildi. Bugün pırıl pırıl, halılar yayılmış. Yine Fener sırtlarında Sultan 2. Bayezid’in nişancısı, şair ve tarihçi tevkii Cafer Çelebi’nin vakfettiği cami vardı. Tam Fener Patrikhanesi’nin yanında. İçinde gecekondular var. Camiyi sonunda tahliye ettirdim, gecekondular çıkarıldı, restorasyon yarım bırakıldı ama cemaat bugün namaz kılıyor.

ÇELİK GÜLERSOY’LA BİRAZ SÜRTÜŞTÜK

Sarayların tadilinde (Eski Turing Kurumu Başkanı) Çelik Gülersoy’la biraz sürtüştük. Kendisi her şeyi iyi bilirim, düşüncesindeydi. Topkapı Sarayı’nın yanındaki Soğukçeşme Sokağı’nda yıktıkları binanın arkasından saray-ı hümayundan içeriye muhteşem bir geçit çıktı. "Keşke bunun önüne artık bir daha bina yapılmasa" dedim. Buna fena halde bozuldu. Sonra Çelik’e "Bu köşkleri 10 yıl müddetle alıyorsun, bu süre az" dedim. Buraları pırıl pırıl olduktan sonra, belediye elinden almaya başladı.

KENAN EVREN SANAT TARİHÇİLERİNİ SÜPÜRDÜ

Türk Tarih Kurumu’nda 15 yıl üyelik yaptım. 12 Eylül’den (1980) sonra Ekrem Akurgal’larla birlikte oradan çıkarıldığım için, o zevattan rica etmem. Yalnız Türk sanatıyla değil, Anadolu’nun diğer sanatlarında da uzmanların yetişmesi lazım. Atatürk’ün bir telgrafı var: "Gezdiğim, dolaştığım yerlerde birçok kazının yabancılar tarafından yapılmakta olduğunu gördüm. Türk gençleri Avrupa’da tahsil yapıp gelsin, kazıları onlar yapsın." İşte o günden sonra yetişen Türk sanat tarihçilerinin hepsini süpürüp attı Kenan Evren.

KÜTÜPHANEMİ FETHULLAH HOCA’NIN ADAMLARI İSTEDİ, İNAN KIRAÇ ALDI

Kütüphanem bitişik binadaydı. Üç kat duvarlara kadar kitaptı. İstanbul hakkındaki eski, yeni kitapları toplamıştım. Öz akçemle satın aldığım kitaplardır, kimseden miras kalmadı. Teklifler geliyor, taa Mısır’dan biri geldi. Fethullah Hoca’nın adamları bile geldi. Varlıklılar, "Binayı bile satın alırız" dediler. Satmak istemedim. İşadamı İnan Kıraç önce bir adamını gönderdi, sonra bir kız gönderdi, kış boyu çalıştık. Sonra evime gelip ’alıyoruz’ dedi. 45 koli, 4 kamyon, 45 bin kitap yaklaşık...

SOFYA’DA SİNAN’IN KAYIP CAMİİNİ BULDUM

Bulgaristan’da, Sofya’da bir Bosnalı Mehmet Paşa Camii vardır. 1902’de tamamen tadil edilerek kilise haline getirilmiş. Ancak içeri girdiğinizde İslami mimari olduğunu görmek mümkün. Eski resimleri bulup, araştırmalarını yaptım, vakfiyesini tespit ettim. 16. asırdan kalma Mimar Sinan eseri. Kitap yakında çıkacak.

DARÜLACEZE’DE ASANSÖRE ADIMI VERMİŞLER

İstanbul’un toprak tabakasının altında Bizans, onun altında Roma devrine ait kalıntılar var. 4-5 metreden başlıyor, 8-10 metre derine iniyor. Bir şeylere rastlanacağı muhakkak.

İstanbul’da bazı zevat var ki; Bizans’ın hiçbir taşına dokunulmasın diyor. Oysa biz bütün binalarda tarihi yok ettik. Mesela Fen Edebiyat Fakültesi, Bizans binalarının komple yok edilmesiyle ortaya çıktı. İstanbul Adliyesi tam bir felaket.

Beyoğlu’nda yabancıların yaptığı bir işhanı restore edilip 5 katlı işhanı olacak, asansör gerekli. Asansör konulmasın diye isyan ediliyor. Olur mu? Darülaceze’den bir hemşire, "Hamam alt katta, yaşlıları indirip çıkarmak için bir asansör gerekiyor" dedi.

Bizim kurulun üyeleri olurdu olmazdı, diye tartışmaya başladılar. Asansör yapılsın dedim, kurul üyelerini ikna ettim, mimarlara parasız projesini yapın diye rica ettim. Asansöre benim adımı vermişler.

Tamam, toprak altındakiler korunsun ama, toprak üstündekiler ne halde, onları koruyor muyuz, evvela bu binaları koruyalım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!