Tokelau’da dünyaya gelseydim mesela...

Güncelleme Tarihi:

Tokelau’da dünyaya gelseydim mesela...
Oluşturulma Tarihi: Şubat 15, 2006 17:43

Geo = toprak ve Graphê = yazmak, tasvir etmek, anlatmak kelimelerinden gelir.

Coğrafya yani ‘insanların kaderini yazan toprak!

Güzel değil mi? Güzel güzel, kabul edin...

*

Zaman, mekân ve ortam, ne kadar önemli düşünebiliyor musunuz!

Sizin bir genetik mirasınız var, tamam, ananızdan, babanızdan zekâ, kabiliyet, yatkınlık, beceriklilik miras kalabileceği gibi, asabiyet, korku, silik ve ezik bir karakter de devralabilirsiniz bal gibi.

Yani ‘kader’ denilen öznel kavramın önemli bir bölümü... genetik miras, karakter, yapı...

Sizin geleceğinizi belirleyen ve şartlandıran.

Ama bu kadar da değil. Kaderinizi yazan başka etkenler de var, içinde doğduğunuz aile mesela: Mutluluk, sıcaklık, kendine güven, entelektüel birikim ve kültürel öncelik, manevi destek... Sonra maddiyat tabii ki, iyi beslenmenizden tutun da - her gün et yiyen, protein alan çocuğun zihinsel gelişimiyle, buğday aşıyla beslenen köylü çocuğu bir olabilir mi - gideceğiniz okula, tutacağınız özel hocaya, dolayısıyla kazanacağınız üniversiteye, işe girerken ihtiyaç duyacağınız torpile kadar her şeyi etkileyen maddi imkanlar!

Yaşadığınız çağ: Türkiye’nin her cephede savaştığı, imparatorluğun adım adım gerilediği, erkeklerin cephelerde telef olduğu, köylünün, işçinin aç bilaç süründüğü 1900’ler Türkiyesi’nde doğan bir çocukla, 2000 senesinin çok daha iyi şartlarında dünyaya gelen bir olabilir mi? Hep söylerim - biraz da bu bahanenin arkasına sığınırım - 1970’lerin sonunda liseyi bitirip, Fransa’ya okumaya gittiğimizde, Fransa’da iyi bir okuldan iyi bir dereceyle mezun olarak Türkiye’ye dönmek insanın geleceğini kurtarması demekti: üniversiteler ve devlet kurumları size kapılarını sonuna kadar açar, büyük şirketler de ‘döt atardı’ sizi işe almak için. Oysa 1980’lerin başında, cebimizde diplomamız ve askerlik tezkeremizle iş piyasasına çıktığımızda, 12 Eylül darbesi üniversiteleri ve devleti yerle bir etmiş, Turgut Özal ekonomiyi liberalleştirmiş, Amerikan üniversitelerinden mezun yuppie’leri ekonominin kilit noktalarına yerleştirmiş... hasılı bir dönem kapanmış ve Fransız okullarından ve ekolünden mezun olanlar piç gibi ortada kalmıştı. Allı şanlı ekonomi fakültelerinden, siyasal bilimler enstitülerinden diplomalı arkadaşlarımız - büyük şirketlerin genel müdür muavini yahut başkan danışmanı seviyesinden işe girecekleri umuduyla kapısını çaldıkları piyasada - kendilerini, büyük dış ticaret şirketlerinin maaş + komisyonla çalışan pazarlamacıları olarak, ellerinde pirinç yahut kuru kayısı numuneleriyle, Cezayir’de, Tunus’ta, Fas’ta buldular. Ve bir daha da kendilerine gelemediler. Zaman ve zamanlama çok önemliydi. Yanlış zamanda, yanlış insanlardık!

Son olarak - genetik kimliğiniz, içinde doğduğunuz aile ve zaman kadar önemli ve belirleyici bir diğer unsur daha: dünyaya geldiğiniz ve yaşadığınız coğrafya. Diğer bütün şartlar aynı olsa bile (ki mümkün değil) İstanbul’un Yeşilköy’ünde dünyaya gelen Serdar’la, Hakkâri’nin Yaylaköyü’nde doğan Selman bir olabilir mi? Biri daha baştan kayıp. Örneğe gerek yok.

*

İşte benim (adına solculuk deyin, komünizm deyin, insanlık deyin, ne derseniz deyin) DAVAM bu: Devlet, toplum, insanlarına ŞANS EŞİTLİĞİ temin etmek için her şeyi yapmalı. Eşitlik istemiyorum, bu mümkün değil, hatta (eşitlikçi komünist toplumların neye benzediğini gördük) arzu edilir bir durum da değil. İnsan tabiatına aykırı. Ama ŞANS EŞİTLİĞİ temel hedef olmalı. İstanbul’un Bebek semtinde zengin bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelen AYLİN ile, Kars’ın Susuz ilçesinde fakir bir ailenin 15 çocuğundan biri olarak doğan AYŞE’ye bu toplum, ŞANS EŞİTLİĞİ sağlamalı: Eğer Ayşe akıllı / kabiliyetli / çalışkan bir çocuksa ve niyeti / iradesi de varsa, toplum ona eğitim olarak, iş olarak ‘yükselme’ imkânı temin etmeli. Tabii asla bire bir olmaz. Tamam. Dünyanın her yerinde, her çağda, birileri daha ‘şanslı’ başlayacaktır hayata. Ama fark 1’i 1 milyon olmasın da, 1’e 100 olsun diye çabalamak düşer insanlığa. Bugün 1’e 100, yarın 1’e 10, öbür gün belki ve keşke 1’e 5...

*

Bütün bu laga luga nereden aklıma geldi? Tamamen alakasız bir haberi okurken. Yukarıda söylediğim gibi ‘COĞRAFYANIN İNSANIN KADERİNİ BELİRLEDİĞİ’ fikrinden...

/images/100/0x0/55eac3d2f018fbb8f895417d

Güney Pasifik’te küçücük bir takımada var(mış), adı Tokelau. Nereden duyacaksınız, binlercesi var böyle. Hepsi 12 km2’lik üç atolden oluşan, 1.500 nüfuslu bir takımada. Yeni Zelanda’ya bağlı.

Pazartesi günü bu adalarda bir referandum yapıldı, oylama sürüyor, konu: Yeni Zelanda’dan bağımsızlık oylaması.

Eğer kayıtlı 650 seçmen ‘evet’ derse, Tokelau adaları bir ‘mikro-devlet’ haline gelecek. Bayrağı ve milli marşı bilahare belirlenecek. Ancak dış işlerinde ve savunmada Yeni Zelanda’ya bağlı kalacakları için, Birleşmiş Milletler’de oy hakkına sahip olamayacaklar.

Küçücük üç atol. Hepsi 12 km2. Karşılaştırmak için söyleyeyim, İstanbul’un dokuz adasının toplam yüzölçümü (Kınalıada, Burgazada, Kaşıkadası, Heybeliada, Tavşanadası, Sedefadası ile arkadaki Hayırsızada ve Yassıada) 11,32 km2’dir.

Ve 1.500 kişi. (850 kadarı çocuk. 650’si 18 yaş ve üstü.) Yine bir örnek vereyim: Bizim Hürriyet binasından 2.000’e yakın insan çalışıyor.

/images/100/0x0/55eac3d2f018fbb8f895417f

Ve bir Pasifik adası, atoller, deniz, palmiyeler, ılıman iklim... Fotoğrafı yanda. Cennet gibi bir yer... Sularında balıkçılık lisansı, zanaat, pul satışı vea ‘koprah’ yani soyulmuş Hindistan cevizi ihracatına dayalı yıllık 3 milyon dolar gelirleri varmış. Yeni Zelanda da yılda 4 milyon dolar yardım ediyormuş. (Yani kişi başına milli gelir 4.650 oolar, Türkiye kadar.)

Diyeceksiniz ki, bırak Yeni Zelanda ile Hawai’nin orta noktasında, dünyanın tam da öbür ucunda bulunan Pasifik adalarını, sen Çatalca’nın bir köyünde, yahut Gazi Mahallesi’nde doğsan kaderin tamamen farklı olurdu... Tamam da, düşündüm yine de:

Serdar dünyaya bir tokelan olarak gelseydi mesela, hayatı, kaderi ne kadar farklı olacaktı, hayal edebiliyor musunuz!

Ben edemiyorum!

Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!