Güncelleme Tarihi:
Başbakan’ın demokratik açılım için yazarlar buluşmasına gerçekten sağlık engeliniz nedeniyle mi gitmediniz?
-Kuşku duymanız için bir neden mi var? Doksan bir yaşındayım. Kulağımdaki işitme aygıtına karşın, sizinle konuşurken nasıl zorlandığımı görüyorsunuz. Yıllardır tiyatroya gidemiyorum. Alt yazısı olmayan filmi seyredemiyorum. Tartışmaları duyamayacağım yerde işim ne? Yürüme sorunum da ayrı.
Protesto eden yazarlara katılmayı düşünmediniz mi?
-Bir sürü ağır sorunlar yaşıyoruz. “Küstüm, konuşmuyorum!” mu diyeceğim? Niye? Kime? Ülkemiz için yaşamsal bir konuda, kamuoyunun odaklandığı bir olayda, devlet yaptırım yetkisini, gücücünü elinde tutan birine ön yargıyla tavır koymak, anlayamayacağım bir incelik. “Büyük san’atkarlık” savında değilim. Halkların yazarı olarak kavgalarım, sorunlarım hep iktidarlarla oldu. Politikacı değilim, ama halkların sorunlarına hangi biçimde olursa olsun ilgisizliği, duyarsızlığı anlayamam.
En acil iş olarak ülkede akan kanın, ‘hemen, şu anda’ durmasını beklediğinizi yazdınız başbakana. Bunun yöntemi nedir?
-Onun yolunu, yöntemini, iktidarı elinde tutanlar, ezilen halkın temsilcileriyle birlikte arar, bulur. Ülkemin yazarı olarak görevim, acı çeken insanlarımız adına, yetkililere uyarıda bulunmak, tarihsel sorumluklarını anımsatmaktır.
İYİ NOT VERİRDİM
Başbakan o günkü yazarlar buluşmasında bir çok yazara, şaire atıf yaptı. Elbette danışmanlarıyla birlikte hazırlanan bir konuşmaydı ama Erdoğan’ın özellikle şiire düşkünlüğü biliniyor. Başbakana edebiyattan bir not verseniz?
-Altmış yıl önceki bir lise edebiyat öğretmeni olarak, iyi not verirdim. Ancak danışmanlarla hazırlandığını söylemeniz düşündürdü biraz! Sınav yönetmeliğine göre, anımsadığım kadarıyla kopya yapıldığı saptanan kağıda sıfır verilir. Şiire düşkünlüğünü ben de duymuştum. Kopya olasılığını bir yana bırakıyorum. Konuşma güzel de, yazık ki, sol gözüne perde çekilmiş bir şiir zevki gibi görünüyor. Eski edebiyat öğretmenliği döneminde olsam bir yana çeker. “Bak oğlum, şiir zevkinin gelişmesini, dünyaya bakışının genişlemesin istiyorsan, Necip Fazıl’ı Akif’i, İsmet Özel’i, Sezai Karakoç’u oku, ama, Tevfik Fikret’i, Nazım Hikmet’i, Oktay Rıfat’ı, Melih Cevdet’i, Orhan Veli’yi, Can Yücel’i, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı da oku”, der, daha bir sürü ad sayardım. Kaçırdığım başka adlar var mı bilmiyorum ama söz gelimi, benim de sevdiğim ozan Ece Ayhan’dan dizeler okuyan bir başbakan güzel bir şey ülkede. Kimlerinin “Babamız” dediği, bir günlerin ünlü başbakanına; salt öç alma, gözdağı verme uğruna en yiğit çocuklarımıza idam sehpaları kurdurmak için, elinde yağlı iple Meclis’te koşturan Süleyman Bey’e sorun bakalım Ece Ayhan’ı. Ünlü bir futbolcu sanır belki de!
TKP KEMALİZMİN İLERİ ATILIMLARINI DESTEKLEDİ |
Başbakana mektupta “Şeriatçılıkla suçlanıyorsunuz, attığınız adımlara kuşkuyla bakılıyor” yazdınız ama “Sizi, geçmişinizdeki olaylar, ya da kutsal inançlarınız için suçlamak değil, yapacaklarınızdan ötürü kutlamak isterim” diye de eklediniz. Bir komünist olarak İslam referanslı siyaset ile sorununuz var mı yok mu? Öyle dallı budaklı bir soru ki… “Komünist olarak” diye sormanız yanıtıma ayrı bir sorumluluk yüklüyor. TKP, Kemalizmin ileri atılımlarını elinden geldiğince destekledi, dinsel sömürüye karşı yürütülen kavgada elbette ki Kemalist iktidarın yanında oldu. Ancak her fırsatta bunun yetmezliği konusunda uyarıda bulundu. Emekçi halkların yaşam biçimini iyileştirip sömürüye son vermeden inançlarına saldırmakla hiçbir sorununu çözemezsiniz. Kemalist’lerin çıkmazı bu. Bir toprak reformunu bile başaramadılar. Sonunda “Kemalist devlet” tarihsel yapımızın tuzağına düştü. Bugün ülke, banka, sigorta sermayesinin, tefecilerin, toprak ağalarının, sağlı sollu, “Laikçi-Şeriatçı” soyguncuların egemenliğinde, uluslararası globalist çetelerle hırlaşıp duruyor. |