Times Meydanı’na çim kaplı şezlong koyan Türk

Güncelleme Tarihi:

Times Meydanı’na çim kaplı şezlong koyan Türk
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 04, 2009 00:00

Değer Cengiz, Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunu bir endüstri tasarımcısı. Son 10 yıldır New York’ta yaşıyor. 5 yıldır kendi tasarım stüdyosunda, masadan çiçek sulama aracına, sandalyeden taşınabilir odaya kadar her şeyi tasarlıyor. Bizim ruhumuz duymuyor ama işleri New York’ta çok ses getiriyor.

Geçen yıl tasarladığı modüler yapı sistemiyle dünyanın en prestijli tasarım ödüllerinden Reddot’u kazandı mesela. Ve son günlerde Times Meydanı’nın trafiğe kapatılan bölümüne yolu düşen herkes onun yaptığı çim kaplı şezlongda fotoğraf çektiriyor. Değer Cengiz bu şezlongu bir avuç yeşile hasret New Yorklular için tasarladığını söylüyor. Tekerlekleri ise sevgilisini rahatça gezdirebilmek için takmış. Onu daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Nerede doğdunuz, nasıl bir ailenin çocuğusunuz, nasıl bir eğitim aldınız?
- Devlet hastanesinde doğdum. Çocukluğum Bakırköy’de geçti. Kuleli Askeri Lisesi’ne girdim, ayrılmam 5 yılımı aldı. Üniversite yıllarımda ise Beyoğlu’nun muhtelif köşelerinde yaşadım. Mimar Sinan Mimarlık Bölümü’nden mezunum.

Sizi New York’a hangi rüzgâr attı?
- 10 yıl önce Amerika seyahatine çıkmıştım, gezinin son durağı olarak New York’a geldim ve kendimi evimde hissettim. Kaldım.

Tam olarak nerede yaşıyorsunuz?
- Manhattan’da Downtown’da yaşıyorum. Manhattan deyince akla gökdelenler gelmesin! Downtown metropolün gerçek göbeği, borsacılar, torbacılar, dönerciler, petrolcüler, modacılar, odacılar hepsi burada.

Kendi tasarım stüdyonuzu kurmadan önce nerelerde çalıştınız?
- İlk yıllar serbest iç mimarlık yaptım, çoğunlukla Türklere ve Yahudilere. Bir süre uluslararası bir mobilya firmasında tasarımcı olarak çalıştım. 2005’te bıkıp, kendi stüdyomu kurdum.

New York’ta büyük ilgi görüyorsunuz ama tüm bunlardan bizim çok geç haberimiz oluyor... Bu yalnızca bizim beceriksizliğimiz mi yoksa Türkiye ile pek bir bağınız kalmadı mı?
- İkisi de değil. Buradaki ilginin tek sebebi New York halkı. Bu şehirde kimse yerli değil ve herkes her şeyle çok ilgili... Emin ol ki Birleşik Devletler’in başka şehirlerinde yaşayanlar, Türklerin New York hakkında bildiğinin yarısını bilmezler, duysalar da ilgilenmezler.

Geçen yıl Reddot Tasarım Ödülü bile almışsınız... Nedir bu ödülün anlam ve ehemmiyeti?
- Kuruluşun kendi tanımıyla, “Her yıl 10 binin üzerinde başvuruyla, dünyanın en büyük ve en önemli tasarım yarışması”. Uluslararası uzman bir jüri tasarımın her dalında en iyileri seçip, bir şekilde tasarımın geleceğine yön veriyor. Bence yaptıkları en önemli şey inanılmaz bir tasarım müzesi oluşturmaları.

Hangi tasarımınız ödül aldı?
- Ben bu ödüle tasarladığım modüler yapı sistemiyle layık görüldüm. İsmi Versadome. Projenin en ilgi çeken yanı prefabrik kubbe ve kemerlerden oluşmasıydı. Bu çalışmam müzenin daimi koleksiyonuna dahil edildi.

BİKİNİ İLE GÜNEŞLENİRSENİZ TABİİ Kİ ÇİMLER BATAR

Bunların dışında çim kaplı şezlongunuz Times Meydanı’nda sergileniyor... Bu da büyük bir başarı.
- New York’ta Central Park’tan başka yeşil alan yok, hepimiz bir karış çimene dokunmaya hasretiz. Öncelikle üzerine uzanabileceğim kadar portatif bir çimenlik yaratmaya karar verdim, şezlong konsepti ise her zaman ilgimi çekmiştir, yatak da değil, sandalye de. Bir de tekerleği olsa da sevgilimi gezdirsem üzerinde, dedim.

Batmıyor mu?
- Bikini ile güneşlenmeye kalkarsanız tabii ki çimler batar, ancak ben onu şehir mobilyası olarak tasarladım, yani giyinik olarak kullanmak üzere. Times Meydanı’nı trafiğe kapatıp, biraz daha sevimli bir yer haline getirmek istiyorlardı; çimenli şezlongdan ilk görüşte etkilendiler.

STAR TASARIMCI DEDİĞİN YURDUM İNSANIDIR

Tasarım ile ilişkiniz ne zaman, nerede, nasıl başladı?
- Hatırladığım kadarıyla ilkokulda; kıyafet devrimini öğrenirken. “Atatürk bizi çarşaftan festen iyi ki kurtardı da, niye batının şapkasını getirdi. Türk milleti için özel bir şapka yapsaydı da milletçe dünyadan farklı olsaydık” diye düşünüp kendimce şapka tasarımları düşünmeye başlamıştım. Ama ne çizsem çok komik olmuştu. Çocukluk işte!

İlk kullandığınız tasarım ürünü neydi?
- Plastik mama kaşığı.

Bir tasarım cezbedici olmalı mıdır?
- Tasarım tabii ki hedef kitleyi cezbetmeli, ama bu iç okşayarak da olabilir, cebe uygun olarak da. Kitlelere ulaşmak çok önemli.

Bugün bizim aklımıza tasarımcı deyince Karl Lagerfeld geliyor, John Galliano geliyor. Dünyadaki ilk star endüstri tasarımcısı kimdir? Bugünün starları kim sizce?
- Star konusu günümüzde geçmişe oranla daha karmaşık bir konu. Geçmişte bir Raymond Loewy vardı mesela, onu star yapan toplumun star ihtiyacı değil, endüstriyel tasarımlarıydı. Günümüzde star olmak en başta star yaratma ihtiyacından doğuyor. Bence isimsiz starlar daha önemli. Yokluk içinde, kendi problemine çare bulmak için tasarım yapmak zorunda olanlar. Bazen Türk gazetelerinin internet sitelerinde “yurdum insanı” başlıklı foto albümleri görüyorum, işte gerçek starlar bunlar, diyorum. Sorunuzun beklediğiniz anlamda cevabını verecek olursam, bugün için bulunduğu yeri hak eden Ross Lovegrove’u gösterebilirim.

Tasarlayıp da üretilmeyen bir tasarımınız var mı?
- Yüzlerce, hepsi de doğru kişilerle tanışmayı bekliyor.

Nasıl oluyor da hem ev, hem sandalye, hem çiçek sulama aracı tasarlayabiliyorsunuz?
Aslında hepsi aynı yoldan geçiyor. Lavabo tasarlarken her sabah yüzünü yıkadığın lavaboya bir kez daha bakıyorsun, sonrası yoğun bir çalışma; malzeme, fizik, moda, teknoloji, rüya, ego, kısaca her şey.

Aksanım yüzünden Türk tasarımcı olarak hatırlanıyorum

Oralarda herkes sizin Türk olduğunuzu biliyor mu?
- Tabii ki. Bugüne kadar Türk aksanımı özen göstererek korumayı başardım. Birisiyle konuşmaya başlayınca ilk duyduğum “Aksanınız nereden” sorusu. O zaman mimar Değer değil, Türk tasarımcı olarak hatırlanıyorum. Bu da bir nevi ayrıcalık, Ferrarili, kekeme, kızıl saçlı, havalı, uyuz gibi.
Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
- Her zaman çok pozitif. Bazen “Hiç sıradan tasarımınız yok mu?” diye soruyorlar. Var tabii, hem de çok. Ama onlar da tasarım dünyasının diğer sıradan ürünleri gibi sessizce bir köşede var olup gidiyorlar.

ODA İÇİNDE ODA
/images/100/0x0/55eabaccf018fbb8f8930032


Önünde fotoğraf çektirdiğim bu odanın ismi Mobile Room, yani taşınabilir oda. Geçmiş yıllarda birçok müşterim loft tipi evlerindeki mekan sorunlarına çözüm bulmam için bana başvurdu. New York yasaları büyük bir mekanın içine özgürce oda inşa etmenize izin vermiyor. Yangın ve havalandırma yüzünden duvar örüp, odalara bölemiyorsunuz. Bu tip sorunları aşmak için müşterilerime hafif, sökülüp taşınabilir odalar yapmaya başladım. Mobile Room her ne kadar bir oda gibi kullanılsa da aslen bir mobilya. Sistem çeşitli boyutlarda döşeme ve duvar panellerinden oluşmakta. Taşındığınızda odanızı söküp, başka bir mekana kolayca taşıyabiliyorsunuz. Çeşitli malzemelerden paneller, dolaplar, raflar, çiçeklikler ve aydınlatma armatürleri sistemin herhangi bir köşesine asılabiliyor. Her bir parça söküldüğünden nakliyesi çok kolay.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!