Thames kıyılarında Üç Denizin Sesi

Güncelleme Tarihi:

Thames kıyılarında Üç Denizin Sesi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 05, 2005 00:00

TEKFEN Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Gökyiğit’in üzerinde titrediği ‘çocuklarından’ biri TEMA ise, diğeri Tekfen Filarmoni Orkestrası.Gökyiğit, Londra’da Royal Academy of Arts’daki Türkler Sergisi’nin kapanışı nedeniyle bir konser veren Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın hikayesini anlatırken zaman zaman TEMA’ya atlıyor. Hangisini daha çok önemsediğine karar vermek güç.Ancak hem TEMA’nın, hem Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın kendisi için büyük anlam taşıdığı kesin. Dilerseniz önce Tekfen Filarmoni Orkestrası’ndan başlayalım.Orkestra, 1992 yılında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi’nin oluştuğu sırada bölgedeki kültürel ilişkileri geliştirmek için önce ‘Karadeniz Oda Orkestrası’ olarak kuruluyor.Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Öğretim Üyesi Profesör Saim Akçıl bir orkestra kurmayı Nihat Gökyiğit’e önerdiğinde işadamı anında kabul ediyor.Üstelik sponsoru oluyor.Nihat Gökyiğit orkestranın 14 yıllık hikayesini anlatırken en küçük ayrıntı bile aklında.Orkestra önce Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi’nin 11 üye ülkesinden gelen sanatçıları bir araya getiriyor.Şef Saim Akçıl gidiyor Azerbaycan’dan, Moldova’dan, Ukrayna’dan ve diğer ülkelerden en iyi müzisyenleri bulup getiriyor. Ukrayna Ulusal Senfoni, Sofya Filarmoni orkestralarının baş kemancıları örneğin halen orkestra üyelerinden.ÜÇ DENİZİN SESİNihat Gökyiğit ‘Moldova’dan gelen çelist kesinlikle Rostropovitch ayarında’ diyor.Londra’da Cadogan Konser Salonu’nda anlayoruz ki gerçekten dediği kadar varmış.Orkestranın hikayesine dönersek, 1998 yılında, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi’nin düzenlemiş olduğu ‘İki Denizin Öyküsü’ Enerji Konferansı vesilesiyle Hazar Denizi’ne komşu ülkelerin katılımıyla genişliyor.11 yerine 16 ülkenin müzisyenleri bir araya geliyor. Daha sonra dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel diyor ki ‘Enerji konuşuluyorsa Karadeniz ve Hazar kadar Doğu Akdeniz de önemli. Zira petrol boru hatları bu denize inecek.’Böylelikle orkestraya Mısır, İsrail, Ürdün, Filistin, Lübnan ve Suriye’den de müzisyenler katılıyor. Konser verildiğinde sahnede tam 23 bayrak yer alıyor.Dört, beş yıl kadar önce tamamen Tekfen Holding’in şemsiyesi altına giren orkestranın şimdi iki ismi var: ‘Tekfen Filarmoni Orkestrası ve Üç Denizin Sesi.’Filistinli ve İsrailli, Ermeni ve Azeri müzisyenlerin turnelerde kimi zaman aynı odaları paylaşmaları Nihat Gökyiğit’i pek heyecanlandırıyor.Bölge barışına orkestranın nasıl katkısı olduğunu anlatıyor ‘müzik insanlar arasındaki düşmanlığı yok eder’ derken.Ancak orkestranın bunun ötesinde başka bir önemi var.O da şu: Dünyada belki ilk kez yerel enstrümanlar için filarmoni orkestrasının çalacağı eserler besteleniyor.Kaval, kılkobuz ya da kemança gibi tek sesli enstrümanlara alışmış halklar çok sesliliğe alıştırıldığı gibi ortaya müthiş besteler çıkıyor.Londra’da Cadogan Konser Salonu’nda Azeri solist Şefika Eyvazova’nın çaldığı alet ’kemança’. Bestesini Azeri Hanmemmedov yapmış. Abartısız insanın gözlerinden yaş akıtacak kadar güzel bir beste.Orkestranın piyanisti Azeri bestekar Mirzaev’in ney için bestesi de öyle.Salondaki İngiliz dinleyicilerin alkışlarından benimle aynı duyguları paylaştıklarını söyleyebilirim. Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın Londra’dan sonra durağı Brüksel.Yılda dört kez bir araya gelip bir dizi konser veren orkestrayı İstanbul’da haziran ayında Enerji Konferansı’nın, temmuz ayında ise Dünya Mimarlar Kongresi’nin açılışında dinlemek mümkün.Kaçırmamanızı öneririm.AP’de Türkiye’nin biyolojik zenginliğini anlatacakNİHAT Gökyiğit’in diğer ‘göz ağrısı’ TEMA’ya gelince...Anladığım kadarıyla yoğun iş temposu, Tekfen Holding’in kurucularından Artvin doğumlu Nihat Gökyiğit’i doğadan asla kopartmamış.Artvin’in büyüleyici doğasından mı, genlerinden mi bilmem ağaçlar, kuşlar, böcekler bu yaşında Nihat Gökyiğit’i belki Tekfen’in alacağı ihaleden daha fazla heyecanlandırıyor.Tekfen Filarmoni Orkestrasını anlatırken sözü sürekli doğaya ve özellikle insanların tahrip ettiği doğaya getirmesinden anlaşılıyor bu.‘İnsanlar, kendisini yenilemeye fırsat vermeden doğayı tüketiyor’ diyor.50 yılda dünya ekonomisi 7 kat büyürken, kuraklık ve dolayısıyla açlık, susuzluk artmış.Dünyadaki tarım alanlarının üçte biri kirlenme, tuzlanma nedeniyle kullanılamıyor.Her yıl dünyada, Yunanistan büyüklüğünde bir yeşil arazi yok oluyor. Yer altı suları süratle alçalıyor.Ve bunların tasası gençler yerine ‘Sermayeden yiyoruz. Böyle giderse yeryüzünün sonu iflas’ diyen 80 yaşındaki genç bir delikanlıya düşüyor.Nihat Gökyiğit’in dünyanın genel durumuyla ilgili çizdiği karanlık tablonun bir aydınlık yüzü var: Türkiye. Zira Türkiye’de hálá tarım ilaçlarının hiç girmediği alanlar mevcut.Avrupa’da doğal ormanların oranı yüzde bir iken, Türkiye’de yüzde 93.Doğal ormanlar biyolojik zenginlikler barındırdıkları için son derece önemli.Türkiye şükür ki, hem doğal orman, hem biyolojik çeşitlilik açısından son derece şanslı.‘Endemik’ bitki türü bizde 3022’ye ulaşmış.Bu zenginliğin nedeni üç ayrı iklim kuşağı barındırmamızda.Gökyiğit’in anlattığına göre, Okyanus, Akdeniz ve kara iklimlerini üst üste barındıran nadir ülkelerden biriyiz. Gökyiğit’in halen Yönetim Kurulu Başkanı olduğu TEMA bu zenginliğimizin pek farkında.Bir yanda erozyona karşı mücadele ederken, diğer yanda biyolojik çeşitliliğin korunması için çalışmalar yapıyor.Macahel’de mesela 65 farklı ceviz türü tespit edilmiş. Bunlardan dört tanesi üzerinde çalışmalar yapılıyor.Aşılama filan tutarsa pazarda yeni tür cevizlerle karşılaşacağız.Gökyiğit, Avrupa Parlamentosu AB-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Joost Lagendjick’ten davet almış, biyolojik zenginliğimizi 4 Mayıs günü Avrupa Parlamentosu’nun Çevre Komisyonu’nda anlatacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!