Güncelleme Tarihi:
Söylediklerini yerine getirmediği ve kilo aldığı için utancından doktoruna gidemeyen, çareyi de yeni bir diyetisyene başvurmakta bulan Uğurkan Erez'in kaderi bu sıradan kararla değişti. Doktorunun istediği testler sonucu akciğer kanseri olduğu ortaya çıkan ünlü koreograf, erken teşhis sayesinde hastalığı yendi ve bir ayda iyileşip ayağa kalktı. Erez "ikinci bahar" öyküsünü ilk kez Kelebek'e anlattı.
Size 1.5 ay önce akciğer kanseri teşhisi konuldu. Şu an ise karşımda sapasağlam duruyorsunuz, çünkü hastalığı yendiniz. Sebebi elbette erken teşhis... Bu süreci sizden dinleyebilir miyiz?
- Kanser denildiğinde hep ölümü düşünüyoruz. "Hayat bitti, ölüyorum artık" diyoruz. Öyle bir şey yok. Bunun altını özellikle çiziyorum, erken teşhis çok önemli. Bir gün şirkette oturuyorum, birden başım dönmeye başladı. Kendimi kötü hissedince evime gittim. Sonra yeğenim Hande geldi. Üşütmüş olabileceğimi düşünerek ateşimi ölçtü. Vücut sıcaklığı 34.5 çıktı. Bunu çok önemsemedik. Neyse... Ben bir yıl önce sigarayı bıraktım. Bırakınca kilo aldım. Kilolardan kurtulmak için bir diyet doktoruna gittim. Çok da güzel kilo verdim. Fakat bir ara şaşırdım ve yeniden kilo almaya başladım. Bu yüzden doktoruma gitmeye utandım. Bunun üzerine Arzu Kaprol bana başka bir diyet doktoru tavsiye etti. Kalkıp ona gittim. Yeni diyetisyenim, her şeye en baştan başlayacağı, yeni bir diyet programı uygulayacağı için benden kan tahlili istedi. Tahlilim yapıldı, bir bakıldı ki şeker, kolesterol yüksek. Hayatım boyunca böyle bir şikayetim olmamıştı oysa... Tabii bunlar yüksek çıkınca beni kalp doktoruna yönlendirdiler; kalbime bakıldı, bir şey yok. Kalp dokturu da beni göğüs cerrahisine yönlendirdi. Orada da akciğer tomografim çekildi. Amaç sadece check-up'tı. Bu arada ben daha önce akciğer rontgeni çektirmiştim, ama tertemiz çıkmıştı. Bütün bu işlemler bittikten sonra evime gittim. Akşam evimde tek başıma oturuyorum, bir telefon geldi ve akciğerimde kitle gördüklerini, ertesi sabah acil olarak hastaneye gitmem gerektiğini söylediler.
Bir diyetisyen değişikliği sizin kaderinizi değiştirmiş Uğurkan Bey...
- Aynen öyle. Ben utanmayıp eski diyetisyenime gitseydim, hiçbir şeyin farkında olmadan hayatıma devam edecektim. Çünkü aylar öncesinde orada tahlillerim falan yapılmıştı, her şey normaldi.
Peki, bu kötü haberi aldığınızda neler yaşadınız?
- Beni arayan doktor arkadaşıma "Kanser miyim?" diye sordum. Bir şey diyemedi. Sadece acil olarak hastaneye gitmem gerektiğini söyledi. Telefonu kapattım, ağlamaya başladım. Ben annemi çok severdim, kendi kendime "Anne ben yanına geliyorum, seninle bir arada olmak çok güzel, ama ben daha gitmek istemiyorum" demeye başladım. Kızımı düşündüm, dede olmak istediğimi düşündüm. Herkes, yaşantım, arkadaşlarım, her şey gözümün önünden geçmeye başladı. Sonra yeğenim Hande ile eşini aradım. Çünkü yalnız kalmak istemedim. Paylaşmak, anlatmak istedim. Geldiler, dertleştik, konuştuk. O sırada "Kurtlar Vadisi" dizisi oynuyordu. Tam mevzuyu hatırlamıyorum ama şöyle bir kelime geçti: "Tamam bu dünyadan gidebilirim, önemli değil. Burada güzel yaşadım. Ama başka bir dünya daha var. Bu yaşantı orada da devam edecek..." Bu söz beni kendime getirdi. Çünkü ben ölümden çok korkardım. Ölmek hiç istemezdim. Ama bu olayla ölüm korkusunu da yendim. Ve en başından itibaren bu hastalığı kendime yakıştıramadım.
UYURSAM BİR DAHA UYANAMAM SANDIM
Peki... Ertesi sabah hastaneye gittiniz ve sağ akciğerinizde 1.8 santim boyunda tümör tespit edildi. Hemen ameliyat oldunuz, değil mi?
- Evet... Beni hemen Amerikan Hastanesi'ndeki Prof. Dr. Şükrü Dilege'ye yönlendirdiler. Şükrü Bey "Sana iki haberim var. Biri kötü, çünkü kansersin. Diğeri iyi haber, kitle çok küçük, sen yaşayacaksın" dedi ve hemen ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Ama Kurban Bayramı'na giriyorduk. Dolayısıyla ameliyat bayram sonrasına kaldı. Tabii o bayram nasıl geçti size anlatamam. Yeğenlerimle Kıbrıs'a gittim. O dört gün boyunca onların yanındayım, ama yokum. Resimlerde gülüyorum, fakat gözlerimde hüzün var. Kabus gibi bir dört gündü. Bayram tatilinin son üç gününü de sevgili dostum Ertan Kayıtken'in yanında İzmir'de geçirdim. Ardından İstanbul'a geldim. Ve hiç kimseye vermeden, sessiz sedasız ameliyata girdim. Yanımda sadece en yakınlarım vardı. Ameliyathaneye girdiğimde bağıra bağıra ağladığımı hatırlıyorum. Sonrasını hatırlamıyorum, gözümü açtığımda yoğun bakımdaydım. Kendime geldiğimde, her yerime bir şeyler bağlı olduğunu gördüm. Bir uyandım, bir daha hiç uyumadım. Kaç tane uyku ilacı verdiler uyuyup dinleneyim diye, yine de uyuyamadım. Neden uyuyamadım biliyor musunuz, uyursam bir daha uyanamam diye korktum. Bir gece yoğun bakımda kaldım. Sonra normal odaya geçtim ve dokuz gün hastanede yattım.
Akciğerinizin üçte biri mi alındı?
- Evet, kitleyle beraber alındı. Zaten hiçbir yere sıçrama yapmamış. Radyoterapi, kemoterapi de görmedim. Tamamen temizlenmiş. Sadece beş yıl boyunca, üç ayda bir kontrole gideceğim.
Neler öğrendiniz, neler değişti hayatınızda?
- Bir kere yeniden doğdum. Hayata daha cesaretli bakıyorum artık. Bu hastalık sayesinde çok şey de öğrendim. Ben nezaket icabı, daha doğrusu rahatsız etmemek için hastaneye gitmez, hep çiçek gönderirdim. Meğer gidilmesi gerekiyormuş. Gelenler bana hep pozitif elektrik verdi. Çünkü oraya seni sevenler geliyor.
Siz de "gelenler, arayanlar" listesi yaptırdınız mı?
- Evet... İnsan buna bakıyor, çok enteresan... O yüzden bundan böyle hep hastaneye gideceğim. Beni çok şaşırtanlar oldu. Mesela çok yakın olduklarım aramadı, uzak olduklarım hastanede başucumdan ayrılmadı. Mesela Huysuz Virjin, yani Seyfi Dursunoğlu... Her gün aradı, her gün benimle konuştu. Yarışmadan kazandığım iki önemli isimden biri Seyfi Bey'dir, diğeri Yonca Evcimik.
HUYSUZ VİRJİN BAŞIMDAN AYRILMADI
Tan Sağtürk aramadı mı?
- Telefonla aradı...
Asena?
- Yok aramadı, herhalde duymadı diye düşünüyorum. Neyse, ne öğrendiğime gelelim... Öğrendiğim bir başka şey, bu meslekte şöyle bir inanış vardır: İyi durumda değilsen kimse seni arayıp sormaz! Hayır... Uzaktan, yakından menfaat ilişkim olmayan bir sürü insan hastaneye geldi. Şunu gördüm, ben yatırımımı insana yapmışım. Bu dünyanın en önemli şeyi. Ne öğrendim, içime atmamayı, fazla üzülmemem, kafaya takmamam gerektiğini... Hayatımdaki en büyük değişiklik ise artık İzmir'de de yaşayacağım. Orada bir ev alıp, yılın bir bölümünü orada geçireceğim. Artık hayatımı bu şekilde yaşamak istiyorum. Tabii para da kazanmak zorundayım. Yine işimin başında olacağım. Bu kez fazla yorulmadan, kendimi üzmeden ama... En önemli şey ise artık kimsenin hayatı beni ilgilendirmiyor. Herkes her istediğini yapabilir, yapmalı da... Kısıtlamamalı...
Bir ayda iyileştiniz ve ayağa kalktınız. İşinizin başına ne zaman döneceksiniz?
- 21 Şubat'ta... İki defile ile başlayacağım. Ardından fuarlara gideceğim. Bendeki en önemli değişiklik ne biliyor musunuz, çok pimpirikli oldum. Çok daha özenli, dikkatliyim. Bu da fena bir şey, abartmamak gerek. Mesela her şeyin organiğini yemeye çalışıyorum. Nereye kadar? Çok da sıkmamaya çalışıyorum kendimi o yüzden...
Peki.. Tekrar, çok çok geçmiş olsun...
- Çok teşekkür ederim... Bu hastalığı atlattım. Herkese "Erken teşhisin önemini unutmayın, sigara içmeyin, dert etmeyin, üzülmeyin, içinize hiçbir şeyi atmayın" diyorum, başka da bir şey söylemiyorum. Çünkü ben çok sigara içtim, babamı da akciğer kanserinden kaybettim. Genetik de vardır işin içinde, ama sigara, üzüntü, stres bu hastalıkları fena tetikliyor. Ben iki yıldır çok sıkıntı yaşadım. Annemi kaybettim, ağabeyim iki yıl hastanede yattı vs... Bütün bu acılar, bir yerinizden bir şekilde çıkıyor. Söylemesi zor ama takmayın olur mu? Hayat kısa... Bakın ben artık ölmek istemiyorum. Ve hayatımı da bu isteğe göre yaşıyorum. Buradan herkese sevgilerimi iletiyorum. Ve 21 şubat'ta da işimin başındayım... Durmak yok...
ARTIK HAYATA DAHA CESUR BAKIYORUM
Bunu biraz açabilir miyiz?
- Ben hayatta her istediğimi yapmadım. Dikkat ettim, hep kontrollü yaşadım. bunun sebebi meşhurluk falan değil. Ailenin bana verdiği terbiyeden kaynaklanan şeylerdi bunlar.O yüzden insanlar mutlu oldukları sürece istediklerini yapsınlar. Ben de mutlu olduğum sürece istediğimi yapacağım kardeşim... Kimse de kusura bakmasın! Bir de şunu yapmayacağım; hayatta yaptığım hiçbir şeyden pişman olmayacağım. Yaptığım şeyleri hep sorgulardım, şimdi her şeyi arkada bırakıyorum. Artık hayatta cesurum. Ben, ölümle yaşam arasında gittim geldim yahu! O 10 gün neler yaşadığımı ben biliyorum.
Artık hayata daha cesur bakıyorum dediniz ya, yapılacaklar listesi hazırladınız mı kendinize?
- Tabii... Mesela kanser olduğumu öğrendiğimde, eğer kurtulamayacak olsaydım, yani bana "şu kadar yaşarsın" deselerdi, dünyayı dolaşacaktım. İçkimi, sigaramı içecek, gezecektim... Şimdi liste değişti. Artık hayata bakışımı değiştirdim. Her şeye sevecen bakacağım. Kafama takmayacağım, gönlümce yaşayacağım. Önce mutluluk önemli artık... Bakın, ben bir ayda ayağa kalktım. Neden? Çünkü hep moralimi yüksek tuttum, hep güldüm, keyifli oldum. Bu beni ayağa kaldırdı.