Güncelleme Tarihi:
Ali Dinçkök’ün oğlu Raif Dinçkök ile evlenen Esra Tümen, medyaya göçün öncüsü, diyordu bu haber. Cemal Ulusoy’un küçük kızı Merva, Levent Penso’nun kızı Verda, Modacı Rıfat Özbek’in kardeşinin çocuğu (Rıfat Özbek meşhur diye soyadını alan) Başak Özbek, Ela Barla, Burcu Esmersoy... medyanın “yeni kazançları” işte bu genç kızlarmış.
Benim baba mesleğim için büyük bir kazanç (!) olduğu ortada.
İntikam olarak, G-string üstüne yırtmaçlı bir mini etek, file çorap ve derin dekolteli bir pembe bluzla “sosyete dünyasının yeni kazancı” hesabı Reina’da “boy göstermezsem” (ki bu kılıkta boyumun yanında enim de görünebilir) bana da Serdar demesinler!
*
Bu dünyanın kahramanları (varsa) meslekleriyle “anılırlar.”
“Ünlü” manken Deniz Akkaya
”Beşiktaş’ın çapkın futbolcusu” Sergen
“Ünlü şovmen” Mehmet Ali Erbil ... gibi.
Bir kısmı, eğer böyle “ünlü” olmasına elverecek bir mesleğe sahip değilse, toplum içindeki “pozisyonu” ile tanıtılır.
Ünlü playboy (tescilli çapkın da olabilir) veya sosyetik güzel, şeklinde.
(Ben bu son iki tanımlamanın başka bir gerçeği gizlediğini düşünüyorum da, suç unsuru içerdiği için yazamıyorum, bilmem anlatabildim mi?)
Gerisi “mensubiyeti” ile bu cafcaflı dünyaya girmeye hak kazanır.
Mesela...
Dedemanlar’ın torunu Özlem Önal
Birlik Madencilik’in sahiplerinden Üstünkayalar’ın kızı Aslı
Akfil’in kurucusu, rahmetli Mehmet Aka Mermerci ile Ender Mermerci’nin küçük kızı Derin
Profilo Holding’in patronu Cefi Kamhi’nin büyük kızı Melda
Koç’un eski yöneticilerinden Uğur Ekşioğlu’nun üç oğlundan büyüğü olan Alp
Finansbank'ın patronu Hüsnü Özyeğin’in oğlu Murat...
... şeklinde!
*
Magazin dünyası, televole dünyası filan denilen bundan ibarettir.
Bu saydıklarımdan birini bile tanımam maalesef. Onlar da beni tanımazlar haliyle.
Hayatımda bir kere, bu tür insanların topluca bulunduğu (Çünkü tek tük benim gibilerin gittiği yerlere karışanlar olur içlerinde ve buralarda – mesela AKM’deki bir operada – kendilerini biraz tuhaf hissederler, çabuk kaçarlar, Ortaköy-Levent-Etiler üçgeninin dışında nefes almaları zordur!)...
Sözümün kesilmesinden nefret ederim, kesen ben bile olsam. Yeniden başlıyorum.
Hayatımda bir kere, bu tür insanların topluca bulunduğu bir yere gittim. Bir doğum gününe. Bir arkadaşımızın arkadaşının doğum günü. Yer, 1970’lerin ünlü bir diskosu. Hangar gibi.
Tam takımız, hepimizin façası yerinde, en protest takılanlar kravatsız, ama hepimiz takım elbiseliyiz. Gitmeden önce, P..’in Esentepe’deki evinde bir tek atmışız, hani cesaretimiz artsın diye. Sonra arabalara doluşup, doğum gününe. Daha kapının önündeki manzaradan anladık ki... yanlış yerdeyiz.
İcabında en “kılas” yerlere takılmayı bilsek de, Karaköy batakhanelerinden yetişmiş benimkiler, hemen hissettiler terso bir vaziyet olduğunu.
- Huooop, nereye geldik beyler? Bunlar kim?
- Tamaaaam, uzatmayın, çocuk üzülür.
- Abi hayatta (tam böyle demiyorlar ya, neyse) çekilmez be... Gelin Tiffanys’e kaçalım, madem bu kadar giyindik...
- Yürü, yürü!
Otelin önünde, özel şoförün kapısını açtığı Mercedes’lerden, kahyalara teslim edilen BMW 2002’lerden, Chevrolet Nova’lardan inen bir takım züppeler. (Biz öyle görüyoruz o tarihte ve o yaşta...)
İçeride, kırık yakalı ipekli pembe gömlek üzerine kurşun rengi parlak kumaştan papyon takmış, smokini üzerine büyük gelen sivilceli tıfıllarla, muhtelif boyda miniler ve altından seçilen muhtelif ebatta popolarla, çok şık, çok iddialı genç kızlar.
Kendimizi birden Karaköy Çetesi gibi hissediyoruz. Doğruyu söylemek gerekirse, o kadar şıklığın, o kadar zenginliğin, şimdi markasını unuttuğum kostümlerin, parlak rugan ayakkabıların, fırfırlı eteğin, ince zincirli çantanın içinde... sadece biz fark ediliyoruz.
Aykırı düşüyoruz.
Ama hepsi “iyi aile çocuğu”, açık vermiyorlar, bize sezdirmiyorlar.
Öyle öğrenmişler.
Doğum gününün sahibi, bizi dolaylı yoldan davet eden genç, yanında kız arkadaşı, bize doğru geliyor.
Adabı neydi gereği, önce erkekleri kız arkadaşına tanıştırıyor.
- Bu beyler ...’nin mahalle arkadaşları (Daha Bismillah derken ufaladı bizi!) Atilla, Erdal, Haluk, Kemal, Melih, Osman, Serdar ve Serdar...
Sonra kızı bize takdim ediyor:
- Kız arkadaşım Selma, Okar Pistonları’nın kızı.
(Şirket ve şahıs isimleri tamamen hayal mahsulü olup...gerisini biliyorsunuz.)
Bir sessizlik oluyor. En büyük tehlike Melih, biraz “sesli” gülmek gibi kötü bir huyu vardır. Kimse birbirine bakmıyor. İlk badireyi atlattık. Bundan sonrası daha kolay, tabii benimkilerin içkilerindeki kan promilini kontrol altında tutabilirsem.
Cocktail prolongé (Aklıma geldi, yeni türbanlı sosyetemizde son moda neymiş, biliyor musunuz? İftar prolonje! Doğu-Batı sentezinde sınır yoktur!) yani ayakta bir davet, oluşup dağılan öbeklerin arasında sürü halinde geziyoruz.
Benimkileri vukuat çıkmasını önlemek için uzak tutmaya çalışıyorum, her zaman mümkün olmuyor. Arada, bir şekilde, birileriyle tanıştırılıyoruz.
- Ben Aydınlık Tuğlalar’ın Mehmet
- Selaaam, ben Şengül... Neriman Hamile Butik’lerden
- Kaçkar Gazozları’ndan Ülkü
- Banyocuoğulları’ndan Sedat
Fırtına patladı patlayacak... İyi dayanıyor vallahi benimkiler, ama bir sınırı var.
- Merhaba, ben Makul Tekstiller’in kızı Nuray, siz kimlerdensiniz?
Aaaah! İşte bundan korkuyordum, bu “Siz kimlerdensiniz?” sorusundan.
Erdal, ilk ve en sert tepkiyi veren, elini uzatıyor:
- Memnun oldum Nuray. Ben de Erdal, Terkoslar’dan Erdal.
- Yapma oğlum, Allah aşkına yapma! Ayıp oluyor!
- Pardon isminiz neydi?
- Ali, Arpacıoğlu Turizm’in sahiplerinden Ali...
- Memnun oldum, ben de Terkoslar’ın Erdal...
İroniyi anlamadılar mı, anladılar da, aldıkları terbiye (hasmın sitemini anlamamak hasma sitemdir) belli etmelerine engel mi oldu, bilmiyorum.
Öne doğru on derece eğilmiş vaziyette Erdal, benimkiler kıkırdayarak, pufurdayarak dolduruşta, her gördüklerine dalıyorlar bodoslama:
- Merhaba, ben Terkoslar’dan Erdal. Siz kimlerdensiniz?
İşin tadı kaçmaya başlıyor.
- Çocuklar, bu işin şeyi çıkmak üzere. Boş verin Tiffanys’i filan bu saatten sonra. Yürüyün Çiçek Pasajı’nda bir arjantin atalım...
- Bu kılıkta tekin olmaz be!
- O zaman Kristal’den hamburger alır, bize gideriz...
*
O günün tıfılları, Aydınlık Tuğlalar’ın Mehmet, Kaçkar Gazozları’ndan Ülkü, Makul Tekstillerin kızı Nuray ve Banyocuoğulları’ndan Sedat, bugün işlerin başında. Okar Pistonları’nın kızı Selma ile Neriman Hamile Butik’lerden Şengül, hani televole dergilerinde “Hangisi annesi, hangisi kızı bilin bakalım” diye yalaka fotoğrafları yayımlanan, hani gerile gerile ayağımın tabanına dönmüş kadınlar var ya, işte onlar...
Güya köşe yazarı olduğum, haftada bir de olsa “onların ışıklı dünyasından” haberler yaptığım halde (reklamın iyisi kötüsü yoktur, bakmayın siz), hâlâ beni aralarına almıyorlar. Etiler’deki o adını unuttuğum “mekâna” girmek için gerekli şifreyi cep telefonuma mesajla göndermiyorlar, dört gün gört gece süren düğünlerine, üç gün öncesinden basına sızdırdıkları, yaşı kadar şampanya patlatılar doğum günü partilerine çağırmıyorlar...
İster misiniz Terkoslar’ın Erdal ve Şürekası’nı hâlâ unutmamış olsunlar...