Güncelleme Tarihi:
Eşkenaz Yahudileri’nin geleneksel müziğini seslendiren topluluğun ilginç özelliği üyeleri arasında Yahudi bulunmaması. Kurucusu, konservatuvar eğitimli kemancı Bora Gürel durumu bir espriyle özetliyor: “Bunu ancak benim gibi bir Karadenizli’den bekleyebilirsiniz!” Klezmerin neşeli yönüne ağırlık veren topluluk, Nardis konserinde albüm repertuvarını seslendirecek.
İbranice iki sözcük: Kley (ensrüman) ve zmer (şarkı). Sihir, birleştiklerinde ortaya çıkıyor: Klezmer, yani şarkının enstrümanı oluşuyor. Klezmerciler için bu sözcüğün karşılığı vücut. “İnsan vücudu en üstün enstrümandır, klezmer de ruhun sesini sunar” diyor klarnetin büyük ustası Giora Feidman. “Bir sohbettir, gerçeğin ta kendisini söyler. Can alıcı özelliği içtenliğidir.”
Klezmer geçmişi 13’üncü yüzyıla kadar uzanan bir halk müziği. Yaratıcısı Alman ve Leh Yahudileri, yani Eşkenazlar. Avrupa’nın klasik ve halk müziğini harmanlayıp, yepyeni bir tür oluşturmuşlar. Muzip, yaşama sevinci dolu, neşeli, aynı zamanda çok hüzünlü. Şarkıları kuşaktan kuşağa aktarılmış. Öyle bir müzik ki icracısından virtüözite, kıvraklık, zeka, espri yeteneği istiyor.
KÖKENİNİ BİLMEDEN KLEZMER ÇALIYORLARDI
Klezmer 1970’lerde neredeyse unutulmak üzereydi. Amerikalı entelektüellerin merakı sayesinde tekrar hayata döndü. 1990’a kadar çok popüler oldu. Klasik müziğin Itzhak Perlman, Nigel Kennedy gibi star kemancıları klezmer albümleri yayımladı. Sonra tekrar unutulmaya terk edildi. Nedenini klarnetçi Helmut Eisel şöyle açıklıyor: “Yeteneksiz müzikçiler, topluluklar klezmeri soykırımla özdeşleştirmeye çalıştı. Entelektüeller ırkçılığa karşı tavırlarını göstermek için gittiler konserlere. Eğlenmek, coşmak yerine politik görev olarak baktılar. Sonunda sıkıldılar...”
Türkiye’de Seferadlar ağırlıkta olduğu için klezmerin sesi pek duyulmadı. Meraklıları Avrupalı, Amerikalı toplulukların albümlerini dinlemekle yetindi. 2004’te Türkiye’deki ilk klezmer topluluğunun kurulmasını ise bir tesadüfe borçluyuz: İstanbul Belediyesi Konservatuvarı’nda keman öğrenimi gören, oda müziği topluluklarında, çigan orkestralarında çalan kemancı Bora Gürel ile o yıllarda Işık Üniversitesi’nde İngilizce dersleri veren Polonyalı akordeoncu Krzysztof Ochedowski’nin karşılaşmasına...
“Krzysztof’la bir çigan topluluğunda çalıyorduk. Repertuvarımızdaki bazı eserlerin kökenlerini merak ettik. Bunların klezmer olduğunu öğrendik. Polonya’da çok çalınmasına karşın Krzysztof bu ezgilerin kökenini o güne kadar bilmiyordu” diyor Gürel. Yaklaşık altı ay orijinal repertuvar araştırması, altı ay provadan sonra 2004’te İstanbul İtalyan Kültür Merkezi’nde verdiği konser grubun resmi kuruluş tarihi kabul ediliyor. İlk ismi, Yahudi müzikçilerden oluşmadığını espriyle anlatan İstanbul Goyishe Klezmer Kapelye, yani İstanbul Gavurlar Orkestrası. Bir yıl sonra Ochedowski’nin İngiltere’ye yerleşmesiyle çalışmalarına ara veren topluluk, çellist Özlem Gürel, vokalist Sumru Ağıryürüyen, akordeoncu ve saksofoncu Yuri Ryadçenko’nun katılmasıyla 2006’da son şeklini aldı. O gün bugündür, yılda birkaç konser veriyor.
Klez-mez aslında bir proje grubu. Üyeleri klezmerin yanı sıra farklı müzikçilerde, diğer türlerde de çalışmalar yapıyor. Örneğin Bora ve Özlem Gürel çiftinin çigan çaldıkları bir üçlüleri var. Sumru Ağıryürüyen, Sert Sessizler İkilisi’yle deneysel, Sonbahar Kumpanya’yla yerel müzikler yapıyor. Yuri Ryadçenko ise eşi şarkıcı Ebru Berker’in yanı sıra çeşitli topluluklarda saksofon çalıyor.
“Bu ezgileri ülkemde yıllarca Odesa müziği olarak çaldım. Kökenini bu topluluk sayesinde öğrendim” diyor Ryadçenko. 19 yıl önce evlenip Türkiye’ye yerleşen Ukraynalı müzikçi, Klez-mez’e Balkan ruhunu taşıyan iki üyeden biri. Diğeri ise Muammer Ketencoğlu ile albümler hazırlayan Sumru Ağıryürüyen. O ise topluluğa önyargıları kıracak, dostlukları pekiştirecek bir fırsat olarak bakıyor. “Birbirimizin sesini duymaya ihtiyacımız var. İşe birbirimizin şarkılarını söyleyerek başlayabiliriz” diyor.
ŞAŞKINLIK YARATIYOR
Türkiye’den Klez-mez gibi bir topluluğun çıkması, üstelik üyelerinden hiçbirinin Yahudi olmaması dünyada ilgi çekiyor. “İnternette üye olduğum klezmer gruplarında çok ilginç tepkiler alıyorum. Myspace’deki sayfamıza bir Japon dinleyici övgü dolu mesaj bırakmış. Amerika’dan Klez-mez’in espri mi, gerçek mi olduğu soruluyor. Hollanda’dan bir Klezmer radyosu icralarımızı yayımlamak için izin istedi” diyor Bora Gürel. “Seferadların ağırlıkta, Eşkenazların azınlıkta olduğu bir ülkede, Eşkenaz dilinde söylenen klezmeri çalmak, üstelik bunu içinde hiç Yahudi bulunmayan bir topluluk oluşturmak ancak benim gibi bir Karadenizli’nin yapacağı iş...”
Türkiye’deki Yahudi cemaatinde de hayret uyandırdı Klez-Mez. 2008’de Yahudi Kültürü Avrupa Günü’nde verdikleri konser ilgi çekti. Beklemedikleri kadar alkış bir yana “İnanamıyoruz, biz niye bu topluluğu daha önce duymadık, çok mutlu olduk” gibi şevklendirici tepkiler aldılar.
Klez-Mez kuruluş sürecinde ve sonrasında müzikseverlerden önemli destek aldı. Bu alanda çalıştıklarını duyan dostları albümler getirdi. İDSO çellistlerinden Alp Altıner ve Şalom Gazetesi yazarlarından Robert Schild, klezmer CD’si arşivini gruba açtı. Dörtlüye ilk seçilen isimdeki yanlışı gösterip, yeni isim önerdi. Tüm bu destekler grubun taş plaklar, klezmer albümlerinden yaklaşık 40 şarkılık bir repertuvar oluşturmasını sağladı.
Klez-Mez, bu müzik türünde buluşan iki karşıt duygudan birini öne çıkarmayı tercih ediyor: Neşeyi. Çünkü, neşeyi daha iyi ifade ettiklerini düşünüyorlar. Bu müziği eğlenerek çalıyor ve muzipliklere kapılarını açık tutuyorlar.
Topluluk ilk albümünü de dinleyicilerinin desteğiyle, imece usulü kaydetti. Albümün prodüktörlüğünü, kaydını Ryadçenko’nun firması üstlendi. Baskı ve diğer giderlerin yarısını dinleyiciler karşıladı. Dağımıtımı EMI üstlendi. Gürel “Dinleyicimizin bu müziğe sahip çıkması bizi çok sevindirdi” diyor.
Klez-Mez önümüzdeki dönemde repertuvarını genişletmeyi planlıyor. Klezmer repertuvarında istedikleri düzeye geldikten sonra Balkan ve Ukrayna ezgilerine de yerverecekler. Nardis’teki konserde ise repertuvarları ağırlıklı olarak yeni albümden oluşacak.
BORA GÜREL
Yüreğimizi titreten eserleri seslendiriyoruz
Klezmer repertuvarından ruhumuzu ayaklandıran, yüreğimizi titreten, bizi heyecanlandıran şarkıları seçiyoruz. Ut, darbuka, makamlar içeren bir müzik yapsak daha fazla ilgi çekecek, bunu biliyoruz. Fakat biz klasik klezmer yapıyoruz. Eserleri kendi imbiğimizden geçirip damıtıyoruz. Doğaçlamalarla eserlerin içine bu toprakların kültür değerlerini katıyoruz. Biz klezmorim, yani klezmerci değiliz. Bu gelenek içinde öyle önemli topluluklar var ki, kendimizi klezmerci ilan etmeyiz, haddimizi biliriz.