Güncelleme Tarihi:
Musiki insan ruhunun en derin noktalarına kadar işleyen ve ona çok derin anlamlar katan bir iksir adeta…
Hayatın her noktasında musiki var…
Hayat bir musiki belki de güftesini bestesini duyabildiğimiz de…
Tepeden tırnağa ya da baştan ayağa aşktır musiki diyen, bu uğurda bir ömür veren, kurduğu Maltepe Musiki Eğitim Derneği'nde Şeflik yapan Fikret Erkaya bugünlerde yeni bir albümle tekrar gündemde…Daha önce İstanbul Şarkıları ile Türk Sanat Musikisinin çok önemli eserlerini seslendirip albümleştiren Erkaya yeni çalışması olan 'Gülî Rânâ' ile Klasik Tekke tavrına uygun eserler sunuyor…
İşte Fikret Erkaya ile musiki üzerinde zevkli bir söyleşi
-Türk musikisinin temel esasları nelerdir?
Temelinde ruh, insanın ruh sağlığı vardır. Bir bilim dalıdır aslında. Musiki aklın ve gönlün beraber işlediği bir bilim dalıdır. İçinde gizli ve derin bir matematik vardır. İkisinin birleşiminden ortaya çıkmış bir ilimdir. Temelinde aklın ve gönlünün tevhidi vardır. Müzik üzerinde düşündüğümüzde birçok müziğin sadece akılda kaldığını ve akıl ile yapıldığını görürüz. Aklın insanın sadece beden yapısını ayakta tutmaya yarayan bir kanat olduğunu düşündüğümüzde diğer yan eksik kalır. Hâlbuki kanat iki tanedir. Bu kanatlardan biri akıl diğeri de gönüldür. Musiki de iki kanatla yapılmalıdır. Sadece iç dünya ile sınırlı kalınırsa ya da sırf akıl dünyasında kalırsa eksik olur, uçulamaz.
-Musiki de iki kanatın önemli olduğuna işaret ediyorsunuz değil mi?
Musikinin temel esası da budur. İnsanı mutlu eden bir latif deryadır musiki…. Letafetle donanmıştır. Eski kavramla söyleyecek olursak musiki hem batini (içsel) hem zahiri (dışsal) ilim üzerine kurulmuştur. Tek cümleyle isterseniz benden şunu söyleyebilirim. İki kanadı bir ederek gönlün göğünde uçmaktır musiki. İki kanat olan akıl ve gönül ayrı kalınca kavga çıkar. Psikolojik sorunların da nedeni ruh ile bedenin bir olmaması olamaması değil mi zaten? Musiki duyguları birleştirir, cem eder ve insanı kendi iç huzursuzluğundan, benlik kavgasından kurtarır.
-Çok enteresan… Musiki bir bakıma sükunet demek öyle mi?
Evet… Nasıl farklı enstrümanlar aynı koro içinde kendilerini eriterek tek ses olurlar ve dinleyenlere huzur verirler… Aynen onun gibi musiki insanın iç kavgasının temel sebepleri olan pek çok kötü duygu, negatif enerjileri sınırlar, sıfırlar ve sükunet sağlar… Bir potada eritir… Kavga, uyumsuzluk, ahenksizlik kişinin dünyasından silinir gider. Yani musiki insanların duyduğu, anladığı gibi iki şarkı, lay lay lom değildir. İçinde büyük bir bilim yatıyor.
-Musiki birazda doğuştan verilen bir ikram mıdır? Bu fikre katılır mısınız? Bağlı olarak sizin Türk musikisiyle tanışmanız ne zaman ve nasıl oldu?
Bir ilgiden, bir yatkınlıktan sanırım bahsedilebilir.Musikiyle tanışmam çocuklukla başlıyor. Memleketim Erzurum'da bilindiği gibi halen devam eden aşıklık geleneği vardır. Çok küçük yaşlardan itibaren aşık kahvelerinden ayrılmaz, onların söz söyleyip atıştıkları divanlarda bulunurdum. Hakk badesi içtiği söylenen bu aşıklar sıradan söz dizmek yerine derin anlamlar içeren ve insana derinden etki eden cümleler kurarlar. Yani musiki ve söze aşinalığım ilk çocuk yıllarımdan. Bilimsel olarak lise ikinci sınıfın sonlarına doğru TRT'nin stajyer sanatçı alımı için açtığı sınava girdim ve kazandım. Radyo hayatıyla bilimsel musikiye başladım. Ailemin de desteğiyle elbette. Gönül olarak her zaman gönlümde musiki ifade ettiğim gibi vardı ama tahsiline 16 yaşımda başladım diyebilirim.
-Yatkınlık konusunu da doğruluyor bu anlattıklarınız…
Elbette… Benimki de öyle. Müzikle uğraşayım diye başlayan yolculuk değildi. Gönülden, fıtratımda yaratılışımda verilmiş olan bir gönül ilgi... Musikiye ilgiyi gönül olarak görüyorum. İçinde olanın dışa vurumu olarak değerlendiriyorum.. Elmanın çekirdeğine kodlanan özelliklerinin dışarıya vermesi gibi... Rengi, kokusu, şekli… Her şey tohumda nasıl gizliyse insan da ruh tohumundan dışarıya fıtraten kodlanan ilgileriyle vurur. Atalarımız bunu her sureti bir siret gösterir derlermiş. Musikinin hayatımda varoluşu anladım ki gelişimizde var olan bir tatmış.
-Klasik Türk musikisinin insanı içine alan, berrak duygularla insanı gönül dünyasında yolculuk yaptırmasını nasıl anlayabiliriz?
İbrahim Hakkı hazretlerinin bir sözü var. Diyor ki; "Musiki hikmete dair fendir, bilene bilmeyene ruşendir, nice esrarı var idrak idecek, yer gelir sineleri çâk idecek." Çevirecek olursak günümüz Türkçesine, musikinin hikmete dair bir fen olduğunu, bilene bilmeyene bir şenlik güzellik sunduğunu, ruha güzellik verdiğini ifade ediyor.
-Musiki bizim anladığımızdan daha öte de, daha derinde bir yerde mi?
Çok önemli burası.. Musikiye bakışımız önemli. Tarih boyu bu konuya emek veren büyük musiki üstatlarının, gönül insanlarının bakışını da kavramak gerek... Musiki bütün evrende var. Biraz düşünelim üzerinde. Her şeyden önce ses vardı değil mi?. Varlık var olmadan ses vardı. Ses eşittir nefes, nefes eşittir ruh diyebiliriz. Ruhun zuhuru yani ortaya çıkışı nefesledir, nefesin ortaya çıkması da ses iledir. Biraz mistik yaklaşırsak konuya ustanın gönlünün mızrabından geliyor o ses şeklinde düşünebiliriz.
-Musikinin insanda iç barışı ve huzuru sağladığını söylemiştiniz. Konu tam da burası herhalde…
Aynen öyle… Ruhun, üzerine tezahürüdür demiştik. Musikinin ruhun sıhhati ve sağlığı olarak ifade edilmesi üzerinde ciddi şekilde düşünmemiz gerekir. Psikiyatrik şikayetlerde musikinden de bir terapi unsuru olarak yararlanılması konusu önemli. Bu hususta yapılan çalışmaları ve çarpıcı sonuçlarını basında zaman zaman görüyoruz. Bizler işin içinde olan kişiler olarak zaten bunu sürekli görüyoruz. Musiki yaradılışında, varoluşunda olan ve bu beden kafesini ayakta tutan, insanı kendi aslına, özüne doğru seyahate çıkaran önemli bir etkendir. Musiki içten dışa doğru dışarıdaki tüm kötülükleri törpüler. Sizi alıyor, arıtıyor dış dünyadaki kötülüklerden gönlünüze seyahate götürüyor.
-Bu anlattıklarınız aslında bir yaşama şekli, bir hayat tarzı… Bu anlayış, bu idrak kolay oluşmuyor.. Yanılıyor muyum?
Elbette… Bunu anlamak için ömür lazım. İçinde bulunmak gerekiyor ve yaşamak gerekiyor. Müziğin içinde olup da ruh sağlığı bozuk olan insanlar yok mudur? Vardır elbette… Ama dikkatle bakıldığında başta konuştuğumuz gibi tek kanatlı davrandıklarını, sadece akıl yönüyle gittiklerini görürüz. Sadece akılla yapmamalı… Gönlünü katmak gerek. Aklın duygusu ayrı gönlün duygusu ayrı...
-Akıl ile gönül başka bir açıdan baktığımız da zıtlar değil mi? Bunların bir araya gelmesi muhteşem olduğu kadar da güç sanırım…
Çok haklısınız. Birlik hale getirir musiki… Birler zıt duyguları, eşitler ya da… Zıtların nötr hale gelişidir musiki. Artı ve eksi iki kutup gibidir… Bu iki kutup ayrı ayrı dolaşsa dünyayı birleşmese enerjiye dönüşebilir mi? Ama o iki uç birleşince ortaya bir enerji, ışık çıkıyor.
-Herkesin bilmediği ama sizin aşina olduğunuz bir konuyu sormak istiyorum. Türk sanat musikisi ile tekke müziği arasındaki benzerlikler ya da farklar nelerdir?
Nağmeler, melodiler, yapılan müzikal kalite eş değerdedir. İkisi de birbirinden ayrı durmazlar. Klasik ile tekke musikinin birleşmesi iki kanatı besleyen insanı ortaya çıkarır. Tekke musikisi aslında insanın mana dünyasını besler. Onun mektebidir. Buna eskiler 'Mektebi İrfan' derler. Klasik eserlerin derinliği de aynıdır. İrfanı, anlayışı, derin düşünceyi, evrenin mahiyetini, yaratılışını, insanın anlamını, nereden geldiğini, nereye gittiğini, nasıl bir görevle yüklendiğini, hayatın sebep ve sonuçlarını düşündürür. Tüm evreni, yaratılmışları bir aile görmesini, onlara şefkat ile bakmasını sağlar. Görünene değil perde arkasına bakmayı öğütler. Hemen karar vermemesini, hayatın bir süreç olduğunu işaret eder. Bakışı geniş, hoşgörüsü derindir. Yaratılanı Yaratana nispet etme ahlakını öğrenir burada. Musikisi de kültürü de işte bunları kapsar. Tekkelerin mürşidi yani gönül hocası vardır. Onlar gönle hitap ederler. O nedenle onlara mürşit denilir. Musiki kurumları da bu buradan beslenirler ve beslerler. Tekke musıkisi binanın iç duvarı, klasik musıki dış duvarı; bina aynı binadır.
Gerçi günümüzde çok var. Bakkal açar gibi tekke açılıyor. Bir ehliyet gerektirir aslında. Önüne gelen musiki cemiyeti açıyor. Yetkiniz var mı ki açıyorsunuz?
-Bu anlattıklarınız akla Mevlevihaneleri akla getiriyor…
Çok doğru… Mevlevihaneler bugünün en büyük konservatuarlarından daha büyüktü. Tekrarlamam şart, koca bir ilim var musikinin arkasında... Bir saatten fazla süren Mevlevi ayinleri icra ederlermiş… İki satır okumadan ibaret değildir... İdrak ne kadar yüksek ise maneviyat da o kadar yüksektir. Ne kadar yüksekte kemale/olgunluğa ermiş ise kişinin fiilleri de davranış ve tutumları da o kadar kemale ermiştir. Çünkü ruhu olgunlaşmıştır. Bugünün konservatuar mezunu olanların hepsi için söyleyemem ama çoğu 5 Mevlevi ayinini okuyamaz. Çok yüksek bir bilim ve sanat dalıdır bu..
Musikide meşkin yeri nedir?
Meşk, tamamen karşılıkla etkileşim, nüfuz etme yani feyiz ile ortaya çıkan bir şeydir. Feyiz insanın içinde bulunan bir kaynak önemli bir membadır. Meşk manevi bir haz bir lezzettir. Çiçeğin üzerindeki koku nasıl görünmezse gönül içinden de çıkan bir koku vardır işte o feyizdir. Söze çok gelmez ama meşkte en derin haliyle yaşarsınız. Meşk bir gelenektir aynı zamanda… Usul ve tavır geliştirmek içinde gereklidir.
Kurucusu ve Şefliğini yaptığınız Maltepe Musiki Eğitim Derneğinin faaliyetlerinden bahseder misiniz? Neler yapıyorsunuz burada?
Musiki ilminin bütün dallarını icra ediyoruz burada. Batı müziği bölümünde klasik piyano, klasik gitar, çello, keman ve şan derslerini veren hocalarımız var. Bunlar batı müziğidir, batının dünyasını anlatır bize… Türk müziğindeki bütün enstrümanların da eğitimi derneğimizde verilmektedir. Ney, klasik kemençe, keman, ud, kanun, tanbur, rebab, lavta hepsinin eğitimi verilmekte. Yine usta devlet sanatçısı hocalarımız tarafından sunuluyor bu hizmet. Yine derneğimizde klasik icra koromuz var. Usul dersleri ve nota dersleri veriliyor. Bunları edebiyat dersleriyle birlikte veriyoruz. Bestekarların hayatlarını inceliyoruz, anlatıyoruz. İki şarkının okunduğu bir yer değil yani. Tamamen ilime yönelik bir eğitim veriliyor. Hocalar ve sanatçılar yetişiyor buradan.
Burada bir şey dikkatimi çekti. Ders verilen odalarının farklı farklı isimleri…
Evet odalarımıza önemli kişilerin adlarını verdik diyor. Meşk odasına Abdülkadir Meragi ismini verdik. 1300'lü yıllarda yaşamış büyük Türk bestecisi. Musikinin bilim alanında ve gönül alanında yükseklere ermiş kâmil insanlardan biridir kendisi. Musiki meşkler yapıyoruz burada.
Büyük sınıfa Dede Efendi ismini verdik. Türk musikisinde önemli mihenk taşlarından biridir. Musikide adına üniversiteler kursanız, hayatını incelemeye yetmez. Şaşılacak başarıları var. Besteler, şarkılarda her şeyde yüksekte seyretmiş bir deha kendisi.
Enstrümanda zirveye çıkmış Tanburu Cemil Beyin ismi de var sınıf isimleri arasında. Klasik kemençeyi ve tanburu bu kadar güzel icra eden sanat adamı kendisi.
Hacı Arif Bey. Klasik dönemden neo klasik döneme geçiş yapan bir besteci, onun ismini de verdik. Hacı Arif Bey cumhuriyet dönemine geçiş yapan bir sanat adamı.
Itri sınıfı var. Yine Türk musikisinin önemli mihenk taşlarından, 17'inci yüzyılın bestecilerinden. Klasik musikide zirve yapmış. Bu kişilerde mutasavvıf bir yol var. Hiçbiri manadan kopuk değil ne ilimden ne gönülden uzaklar. Hayata bağımlı varlık ve hayatla bütünleşmiş kâmil insanlar her biri...
Dernek bahçesindeki büstler de aynı şekilde hemen fark ediliyor
Itri'nin büstü ilk kez burada yapılmıştır. Dede efendinin de bir büstü var burada. 3'üncü Selim'in yine büstü var. 3'üncü Selim 16 tane musikide makam tertip etmiş, olağanüstü musikişinastır. Musikinin geçmiş zamandan bilimsel olarak taşınmasında çok büyük rol oynamıştır. Sanatın bir dalı heykel o dala da burada yer verdik. İçerde resimler var. Mimari olarak da sanatın her dalını burada görebilirsiniz.
Fikret Erkaya'ya en sevdiği bestekarları soruyoruz…
Mesala bir Itri, Dede Efendi, bunları sevmemek mümkün mü? Zekai Dede mesela. Cumhuriyet döneminde şarkı formunda çok iyi besteler yapmış ustalar var kendine has tavrı olan. Saadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Zeki Arif Ataergin sevdiğim bestekârlardan bir kaçı. Sanat yönü yüksek besteciler vardır ve var olacaktır. Her asırda çağa göre kendini gösterir bu isimler. Üslubu korumakla birlikte bu çağa taşıyan bir köprü gibidir musiki. Dede efendi ve Itrinin zevkini biz burada yaşıyoruz.
Türk Musikisinin iki önemli ismini sormak istiyorum.. Bekir Sıtkı Sezgin ve Zeki Müren. Zeki Müren toplumda Sanat Güneşi olarak bilinse de bu sanata gönül verenler tarafından ilk radyo yılları sonrasında icrayı bozduğu, klasik okuyuşa show kattığı söyleniyor. Bekir Sıtkı Sezgin önemli bir icracı iken sanat müziği sevdiğini söyleyen pek çoğu tarafından sevilmez. Değerlendirmeniz nedir?
Zeki Müren'in ilk yıllarında 1950'li yıllarda klasik üslubu ve besteleri vardı. İcrası, sesi ve sanatıyla mükemmel bir insan. İçinde taşıdığı musikiyi dış dünyaya taşıdı. Sonradan içindeki kemalat zamanla kayboldu. İlk çıktığında iyiydi. Bekir Sıtkı Sezgin ise şanslıymış ki o kabiliyetini daha ehil ustalarla geliştirdi. İlim ve gönül olarak sanatını iyi yapmış bir insan Sezgin. Hakikaten musikide zirvede duran, bizlere rehber olan bir isim.
Zeki Müren'den de alınacak çok şey var musiki adına. Diksiyon, perdelere basışı,
temiz bir ses. Aslında biri bir kanatta diğeri diğer kanatta duran isimler bu iki isim.