Yeşim Çobankent
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 20, 2002 01:58
Zarafeti ve güzelliğiyle insanı hayrete düşüren Peride Celal ile konuşmak kolay olmadı. Edebiyatla örülmüş hayatını insanlara hele hele gazetecilere açmaktan hiç hoşlanmıyor, herkesin yaşıyla uğraşmasından sıkılıyordu.
Ama hastalıklı ve tutkulu bir aşkı anlatan ‘‘Deli Aşk’’ romanını yazmıştı ve sırf romanının hatırı için bizi kabul etti. Başlangıçta epey mesafeliydi. Fotoğrafları çekilirken ‘insanlar bu yaşta bir kadını görüp ne yapacaklar’ dedi. Evine gelen herkesin çarpıldığı kocaman ağacın altında sıkıntıyla poz verdi. Sohbet koyulaşınca sıkıntı bulutları dağıldı ve ödül olarak kendi elleriyle çay demledi ve ikram etti bize. Hatta teyp kapanınca aşk ve hayat hakkında mücevher değerinde öğütler bile verdi. Peride Celal'i dinlemek pırıl pırıl kaleminden aşkı okumak kadar zevkliydi.
Peride Hanım hala çok güzelsiniz, nasıl bakıyorsunuz kendinize?
-Herkes nasıl bakıyorsa öyle. Ayrı bir şey yapmıyorum. Sabahları çok yorgun, çok yaşlı, neden hala buradayım diyen bir hava içinde kalkıyorum ama öğleden sonraları iyi oluyorum.
Peki ya akşam?
-Akşam içkimi içiyorum daha da rahatlıyorum, geç yatıyorum.
Diriliğiniz, dikliğiniz, dinçliğiniz genetik mi?
-Hayır değil. Galiba yavaş yaşamam beni koruyor biraz. Yalanlar insan ilişkilerini çok yıpratıyor, yalana tahammül edemiyorum o yüzden de çok az insanla görüşüyorum. Sizlerle buluşmam bile romanımın hatırı için. Beni asıl koruyan yazı yazmam. Yazmaya çok genç başladım, sonradan koşmaya başladım. İlk yazdıklarıma biraz karalama gözüyle bakıyorum ama onların da çok faydası oldu bana.
Yaşlanmanın insana kazandırdığı bazı özgürlükler var mı?
- Yaşlılığın hiç iyi bir tarafı olamaz. Eğer sanatçı, yazar filansanız daha rahatsınız, birçok şeyi o kadar umursamıyorsunuz, daha rahat konuşuyorsunuz. Birikimin verdiği bir güç de oluyor. Gençliğinizde affetmediğiniz, karşı çıktığınız, büyüttüğünüz şeyleri daha iyi anlıyor, hoşgörülü oluyorsunuz. Aslında bütün mesele zihnin bozulmamasında.
Kitapları satmayan bir yazarım diyorsunuz kendinize.
-Satıyorum ama az satıyorum. Orhan Pamuk, Yaşar Kemal gibi yazarların tirajlarını gördükçe ‘ah’ diyorum. Çok satmak için uğraş göstermek gerek, o da benim harcım değil. Ben çok çekingen biriyim bütün o şeylerden uzağım.
Hep böyle çok çekingen miydiniz?
- Evet ama yazı yazmaya gelince çekingen değilim. Bana gelenler romanımdan çok beni merak ediyorlar, bu da tuhafıma gidiyor. Ortada kitap filan yokken kendimi, yaşadığım mekanı göstermek çok lüzumsuz geliyor bana.
Ama çok satanlar da ortalığa çok çıkıyorlar, reklam filan da yapıyorlar.
- Çok iyi yapıyorlar, galiba ajanları filan da var onların. Bizim insanlarımız okumuyor, kitabı gözlerine sokmak gerekiyor. Bu kitap için gelen görüşme tekliflerine evet diyorum. İnsanların romanlarımı anlamadan yaşımla filan uğraşmaları hoşuma gitmiyor. Artık sekseni geçtikten sonra yaştan konuşmanın ne önemi var?
Belki insanların bu yaşta hala üretiyor olmalarına alışık olmadığımız içindir bunlar.
- Şimdi anılarımı yazıyorum, onu bitirmek istiyorum. Anılarımda daha derinlere inerek kimsenin bilmediği yönlerimle çocukluğumdan itibaren kendimi, ailemi, dostlarımı ve romanlarımı nasıl yazdığımı anlatacağım.
Yeni Türk yazarlarını takip edebiliyor musunuz?
- Tabii, bilhassa gençleri takip ediyorum. Mesela müthiş bir yazar Aslı Erdoğan. Bütün kitaplarını okudum. Belli ki çok acı çeken biri, her satırında o acıyı görüyorsunuz. Murathan Mungan ve Orhan Pamuk'u da çok beğeniyorum. Bir de Oğuz Atay ve Bilge Karasu'yu çok seviyorum. Her ikisinin de bu kadar erken gitmesine üzülüyorum.
Çok üretken ve çalışkan bir yazarsınız.
- Çok da çalışkan sayılmam, notları alınmış başlanmamış hikayelerim, yarım bırakılmış romanlarım var. Ama çalıştığım zaman çok çalışıyorum, hakikaten bir tutku halinde. Hala geceyarısı uyanıp bunu yazsam dediğim konular mutlaka oluyor. Bu son kitap dört sene sürdü, beni çok yordu.
Kitabınız hastalıklı bir aşkı anlatıyor. Erkek kahramanınız çok bencil, yüzeysel ve çıkarcı ama kadın kahramana daha şefkatle yaklaşmışsınız.
- Gayet duygulu erkekler de tanıdım ama genelde erkekle kadın arasında duygu açısından bir farklılık var. Kadın doğaya, mekanlara, sanata daha yakın; erkek daha düz bir çizgi üzerinde giderken yüzeyde kalıyor, sadece kariyerini düşünüyor, çevresine bakıyor ama görmüyor.
Aşkın doğasında hastalık da var mı?
- Var ama neyse ki uzun sürmüyor bir yerde bitiyor. Bunun da bir sürü sebebi var, en başta da yalan. İnsanlar birbirlerine müthiş bir tutkuyla bağlanabilirler ama kendilerini olduğu gibi açamıyor, saklanıyorlar. Sadece aşkta değil yaşamın tam içinde de çatışma var. Sevgi aşktan daha ılık ve birleştirici çünkü sevgide affedebiliyorsunuz. Aşkta, bir insan yalnızca benim olsun istersiniz.
Bu imkansız bir şey mi?
-Hem imkansız hem de yanlış. Aşk cinsel açıdan çok kuvvetli ve ateşli olduğu için yakalananı vuruyor. Tensel olmayan aşk, aşk değildir bence. Cinsellik muhakkak olmalı o olmazsa ne aşk ne de sevgi olur, tatsız bir şey olur. Sadece cinselliğe dayalı bir ilişki olunca da o zaman yıkıcı bir ilişkiye dönüşüyor.
Aşk artık hayat kaygısı olmayan parası ve vakti bol insanların harcı mı? Bir lüks mü, sizin kitaptaki kahramanlarınız böyle insanlar.
- Hayır. Doğal ve güç bir hayatın içinde çok daha açık bir şekilde algılanır aşk ve insan daha kolay kapılır. Aşk herkes içindir, sadece bir takıma mahsus değildir. İnsan karnı açken bile aşkı düşünebilir.
Genellikle kadınları yazıyorsunuz. Kadın kahramanları daha mı çok seviyorsunuz?
- Evet. Kadınlar bilhassa bizim ülkemizde çok güç yaşıyor. Bunu kendimden, yazmaya ilk başladığım zamanlardan biliyorum. Çok gençtim, kendimi korumak için bir kabuğa hapsetmiştim. Zaten ‘bu ne kadar suratsız bir kız’ derlermiş arkamdan. Bu dengeyi korumak çok zordu, çünkü bir yandan da kırmamanız gerek insanlar, onlarla işiniz var.
Kitabınızın çok karamsar bir tonu var, karamsar bir insan mısınız?
- Çok. Ülkenin durumu beni o kadar çok üzüyor, kırıyor ki size anlatamam. Vıcık vıcık yuvarlanıp gidiyoruz. Benim kuşağım için artık çok geç ama Allah gençlere güç versin, bu çıkmazdan kurtulmak kolay değil. Güvendiğim çok az politikacı ve düşünce adamı var. Şimdi Ecevit'e ‘çekil git’ diyorlar. Böyle hasta bir adama ‘git’ demek çok acı bir şey. Onun iyi zamanlarını da gördüğüm için çok acıyorum ama kendisinin anlaması gerekiyordu.
Adam sizi seviyor bir an başkasıyla oluyorsa hakikaten önemli değil
Aşıksanız aşık olduğunuz insanın bir başkasına gittiğini görürseniz çok acı çekersiniz, çünkü o aşkın bitmek üzere olduğunu görüyorsunuzdur. Erkeklerin kaçamaklarını affetmek de insanın doğasına bağlı, mesela ben çok kıskancım başka birini kabullenemem. Eşimle çok uyumlu yaşadım, inandığım biri beni aldatsaydı çok kötü olurdu herhalde. Kabullenenler de vardır ve bence akıllı olan onlar. Adam sizi seviyor ve bazı şeyleri sizinle paylaşıp arada bir an başkalarıyla yatıp kalkıyorsa hakikaten önemli değil.
Tefrika romanlarım karalama dönemimden
Kitabın erkek kahramanı Cem bir köşe yazarı. Onu anlatırken köşe yazarlığı müessesesine de biraz sert davranıyorsunuz sanki?
- Çok beğendiğim ve faydalandığım köşe yazarları da var. Ben herhangi bir köşe yazarından bahsediyorum ve onun gibi kötü örnekler de var.
Aktif bir çalışma hayatınız oldu, gazetelerde çalıştınız.
- O zaman romanlarım tefrika ediliyordu, dolayısıyla gazetelerin yazıişlerinin nasıl işlediğini biliyorum. Uydurduğu röportajları gerçekmiş gibi yayımlayan küçük yazarların olduğu doğrudur. Benim kahramanım da böyle yapan küçük bir köşe yazarı.
Tefrikalarınız yayınlandığı dönemlerde gazetelerin tirajlarını artırıyormuş?
- Evet öyleydi ama ben o zamanı ‘karalama dönemi’ diye hatırlıyorum. O tefrikalarla geçimimi sağlıyordum. Bu arada başka işler de yapıyordum, mesela elektrik şirketinde sekreterdim. İki gazeteye birden hikaye veriyor ve çok hızlı yazıyordum, şimdiyse dört yılda, altı yılda bir roman yazıyorum. Bana kalırsa asıl 1950'lerden sonra yazar oldum ben. Benim yazarlığımın iki dönemi var.