Telif mühendisi

Güncelleme Tarihi:

Telif mühendisi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 17, 2007 00:00

Nilüfer Saltık’ın (41) işi edisyon. Bir müzik eserinin sahiplerine yani besteciye, aranjöre, söz yazarına ve yorumcuya maddi manevi haklarını teslim ediyor. Tabii eğer sahibi olduğu şirketi Kalan Edisyon’a mensuplarsa. Şu anda Kalan Edisyon’a kayıtlı 52 sanatçıdan bazıları yaşamıyor, bazıları yeri yurdu bilinmeyen halk ozanları. Ama Nilüfer Saltık várislerinin peşine düşüyor, bin bir zahmetle onlara ulaşıyor. İşi bununla bitmiyor, sonra onların eserlerini yaygınlaştırmak için projeler üretiyor. Türkiye gibi "Albümü aldık, parasını verdik ya, daha ne istiyorsunuz?" mantığını benimsemiş bir ülkede telif mühendisi olmak nasıl bi şey? Nilüfer Saltık’tan bu soruya cevap vermesini istedik.

İşletme mezunu olan ve uzun süre reklam ajanslarında çalışan Nilüfer Saltık, 8 yıl önce müzik eserlerinin telif haklarıyla ilgilenen Kalan Edisyon’u kurdu. Bunda Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık’la evli olmasının etkisi var elbette. Ama onun böyle pek de bilmediği bir konuda işe atılmasının asıl sebebi öngörü sahibi olmasıydı: "Edisyon denen işin müzik sektöründe büyük bir güç olacağını düşündüm. Artık CD’ler satmıyor, müzik dijital ortama geçti. Böylece sanatçının eser haklarının korunması daha da önem kazandı. Piyasada müzik üstünden o kadar çok para dönüyor ki, birileri bu parayı hak sahiplerine ulaştırmalı diye düşündüm, o nedenle kurdum bu şirketi" diyor. Saltık’ın deneme yanılma yöntemiyle geliştirdiği şirket, şimdi yabancıların büyük gelecek gördüğü ve satın almak istediği bir yatırıma dönüştü.

ARKADAŞLARDAN PARA ALMIYOR DİYE HASAN’LA TAKIŞIYORUZ

Peki tam olarak ne yapıyor? Kalan Edisyon’a kayıtlı 52 sanatçının eserlerinin mümkün olduğunca çok mecrada kullanılmasını ve onların ya da várislerinin bundan para kazanmasını sağlıyor. Örneğin Aşık Veysel’in bir türküsü bir filmde, dizide, albümde, belgeselde, reklamda, cep telefonunda ne kadar çok kullanılırsa işini o kadar iyi yapmış oluyor. Geçen yıl çıkardığı Yeşilçam Şarkıları albümleri buna iyi bir örnek. Temsil ettiği sanatçıların eserlerini böyle bir albüm yaparak tekrar piyasaya sürdü. Sonra o albüm 20 bin adet satınca várisler 30 bin YTL kazandı. "Bir váris parayı teslim alınca çok şaşırmış, havadan para geldi inanamıyorum, demişti. Halbuki havadan değil, hakkı olan para!"

Albüm dışında dizilerde ya da filmlerde kullanılan eserlerin hakkını tahsil etmek o kadar kolay olmuyor. Bazen araya arkadaşlık ilişkileri giriyor, hatır gönül için eserleri para talep etmeden verdikleri oluyor. "Gerçi bu konuda Hasan’la (Saltık) kavga ediyoruz" diyor Nilüfer Saltık, "Avrupa’dan Türkiye’yle ilgili herhangi bir proje yapmak isteyen herkes eninde sonunda bize ulaşıyor, çünkü Türk müziğiyle ilgili en geniş arşiv bizde, tabii o eserlerin hakları da. Onlar izin almaları gerektiğini biliyor. Şu albümünüzün şu parçasından şu kadar saniye kullanacağız, fiyatı nedir diye soruyor. Türk yapımcılar en fazla jenerikte bize teşekkür ediyor."

MAÇKALI HASAN İÇİNTRABZON EMNİYETİ’Nİ ARADI

Nilüfer Saltık’ın işinin önemli bir bölümünde takipçilik, daha doğrusu dedektiflik becerisi gerekiyor. Dedektiflik becerisi, ölen sanatçıların várislerini bulmak için şart. Çünkü bu kişiler çoğunlukla müzik eserleri sahiplerinin mesleki birliği MESAM’a kayıtlı değil. Mesela Sevim Şengül’ün bir parçasına ulaşıyor, Yeşilçam albümüne koyuyor ama yorumcu olarak ondan izin alınması gerek. Sanatçı hayatta olmadığı için várisinden izin alacak. Bir kızı olduğunu biliyor sadece. Neden sonra onun da vefat ettiğini öğreniyor. En sonunda Hürriyet gazetesine bir ilan veriyor: "Sevim Şengül’ün várisi aranıyor. Telif hakkını ödemek istiyoruz." Bu ilana sanatçının torunu cevap veriyor. İzin alıp ödemeyi ona yapıyor.

Maçkalı Hasan Tunç’un várisine ulaşmak içinse önce Trabzon nüfus müdürlüğüne, sonra Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne başvuruyor. Eğer sanatçının bir etnik özelliği varsa, örneğin Kürt ya da Alevi derneklerine bile soruyor. Ankara’da çöpçülük yaparken ölen Alevi müziğinin önde gelen seslerinden Feyzullah Çınar’a bu yolla ulaşmış örneğin.

SELAHATTİN PINAR’IN VÁRİSİNİ 2 YIL ARADI

İş her zaman várisi bulmakla da bitmiyor. Mesela Selahattin Pınar’ın eşi Atıfet Hanım kimseyle görüşmüyor. Albümün kitapçığı için gereken fotoğrafı bile vermeyi reddediyor. Önce o ikna ediliyor. Arada bir güven ilişkisi kuruluyor. Fakat o öldükten sonra váris arama telaşı yeniden başlıyor. Nilüfer Hanım’ın duyduğu kadarıyla Selahattin Pınar’ın bir evlatlığı var. Fakat MESAM’a kayıtlı telefon numarasını kesinlikle açmıyor. Tam 2 sene peşinden koşuyor. Sonunda bir gün onu telefonda yakalıyor. Buyurun şirkette bir kahve içelim, size telif hakkı ödemek istiyoruz dediğinde telefonda garip bir sessizlik oluşuyor. Hakkını ödemek için biri birini böyle deli gibi arar mı?

Bazen de bir sanatçının bir anda türeyen uzak akrabalarıyla karşılaşıyor. Örneğin Neyzen Tevfik’in hiç bilinmeyen kayıtlarını ortaya çıkardıklarında yine Hürriyet’e ilan veriyor. Ertesi gün kapısında ben Neyzen Tevfik’in várisiyim diyen 20 kişiyle karşılaşıyor. Halbuki gerçek váris bu işte bir iş var, kimse kimseyi para vermek için aramaz, diye şüphelenmiş, hiç gelmemiş. Sonradan bir avukat aracılığıyla Kalan Edisyon’a ulaşıyor.

KAFELER REKLAMINIZI YAPIYORUZ ÜSTÜNE PARA MI VERECEĞİZ DİYOR

Bir müzik eserinin umuma açık yerlerde sunulmasının bir bedeli var. Örneğin bir otelde, kafede, mağazada, otobüste, uçakta, sinemada ya da barda çalınan bir eser için ayrıca bir bedel ödenmesi gerekiyor. İnsanlar bir albüm satın aldıktan sonra işin bittiğini zannediyor. Ben zaten bu albüme 12 lira verdim, lokantamda çalıyorum bir daha para mı ödeyeceğim diyor. Bir keresinde bir kafede bizim çıkardığımız albümlerden biri çalınıyordu. "Bunu çalmak için bizden izin almanız lazım, yoksa sizi dava ederim. Hapis cezası var" dedim. Adam şaşırdı, "Aaa ben sizin albümünüzü çalıp reklamınızı yapıyorum, daha ne istiyorsunuz" dedi. Zihniyet bu! Buradaki sıkıntının bir sebebi de MESAM, MSG VE MIYOR gibi meslek birlikleri arasında böyle mekanlardan ne kadar pay alınacağına dair bir mutabakata varılmaması. Aslında kanun var ama uygulanmıyor. Halbuki bu çok önemli bir pazar ve büyük paralar dönüyor. Örneğin Reina’da müzik olmasa siz oraya gider misiniz? Gitmezsiniz. O zaman o mekan da kazandığı paranın bir kısmını müziğini çaldığı sanatçılara ve yayıncılara vermek zorunda. Örneğin bir filmde bizim müziğimiz kullanıldıysa, o filmin gişe hasılatının yüzde 2’si bize kalmalı. Ama hálá ne Eşkıya’dan ne de Vizontele filmlerinden hakkımız olanı alabilmiş değiliz.

HANGİ SANATÇILARI ONUN SAYESİNDE DİNLİYORUZ

Aşık Veysel, Aynur Doğan, Birol Topaloğlu, Birol Yayla, Bora Ebeoğlu, Cemal Reşit Rey, Cengiz Onursal, Cihat Aşkın, Engin Arslan, Engin Arslan, Erkan Oğur, Erzincanlı Şerif Tanındı, Ferruh Yarkın, Fahrettin Yarkın, Grup Yorum, Gülay Sezer, Hamza Şenses, Hisarlı Ahmet, Hüseyin Çırakman, Kadir Üründülcü, Kardeş Türküler, Kemal Sahir Gürel, Lütfü Güntekin, Maçkalı Hasan Tunç, Mahmut Erdal, Mare Nostrum, Fuat Saka, Mazlum Çimen, Metin Bükey, Muharrem Cengiz, Muharrem Ertaş, Nail Yurtsever, Necip Celal Andel, Nesimi Çimen, Neşet Ertaş, Nevzat Çelik, Neyzen Tevfik, Nida Ateş, Refik Başaran, Saadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Selim Kızılcıklar, Serdar Ateşer, Sunay Özgür, Şexo, Tahsin İncirci, Tolga Çandar, Turgay Güzelcan, Ulaş Özdemir, Yakın Ritim Grubu, Zararlı Halil Söyler, Zülfü Livaneli.

KANAL KANAL ZAPLAYIP İZİNSİZ MÜZİK KULLANANLARI NOT EDİYOR

Nilüfer Saltık bazen televizyonun başına oturuyor ve kanal kanal dolaşıyor. Sonra çok alakasız yerlerde konudan kopuk bir biçimde Kürt ya da Alevi kökenli müziğin çalındığı bir yerde duyuyor. Sonra o kanalın yetkililerini arıyor ve gereken izni almaları gerektiğini anlatıyor. Hangi kanalda hangi tarihte hangi parça izinsiz yayınlandı, notlarını tutuyor ve MESAM’a şikayet ediyor.

KİM NE KADAR TELİF ÖDEMELİ

Bir parça bir TV dizisinde kullanılıyorsa yayıncı şirkete 300-1000 YTL, yerli sinema filmi 1000-3000 YTL, yabancı sinema filmi 1000-4000 Euro, reklam filmi 5-20 bin YTL, bir albümde kullanılıyorsa 500-3000 YTL ödüyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!