Güncelleme Tarihi:
◊ Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
- 51 yaşındayım, bir erkek çocuk annesiyim, Mimar Sinan Üniversitesi tiyatro bölümü mezunuyum. Bakırköy Büyükşehir Belediye Tiyatrosu oyuncusuyum.
◊ Oyunculukla yolunuz nasıl kesişti?
- Ailelerin çocuklarını doğru yönlendirmesi tam da bu noktada çok kıymetli. Ben de annemin yönlendirmesiyle konservatuvar sınavlarına girdim. Her zaman bu mesleğin iç dinamiği uzaktan uzağa da olsa benim ilgimi çekmişti. Çok kitap okumak, çok gözlem yapmak, farklı farklı karakterlerin hayatlarına dokunabilmek, onların yürüdükleri yolu hissedebilmek benim için her zaman çok heyecan verici olmuştu. Bir oyunculuk okuluna girdiğiniz ve ustalarla çalışmaya başladığınız zaman hayata bakış açınız, yaşam şekliniz, duruşunuz şekilleniyor. Bu yola girdikten sonra artık geri dönüşü yok. Gençlere de küçük bir tavsiye; hayatta her zaman kendilerini en başta mutlu hissedecekleri bir meslek seçsinler.
◊ “Yargı” dizisinin senaryosunu okuduğunuzda dizinin bu kadar çok beğenileceği ve gündem olacağını ön görmüş müydünüz?
- İlk okuduğumda güçlü sahneleri, etkileyici, keskin ve net üslubuyla benim çok ilgimi çekti. Tam sezon hazırlıklarının yapıldığı, cast’ların tamamlandığı bir dönemdi. Birkaç senaryo daha vardı elimde. Evet, hepsi kendi yollarını çizmeye hazırdı ama “Yargı” sihirli ve gizemliydi. Birbirine çok yakın karakterlerden ziyade, ters köşe bir rol oynamak istiyordum. Sonra bir toplantı yaptık Ali Hocam (Bilgin), Sema Hanım ve ben. Toplantının beşinci dakikasında Sema Ergenekon “kaç bölüm okudunuz?” diye sordu. Ben de “1 bölüm” dedim. “Lütfen 3 bölüm okuyun, yolluyoruz” dedi ve soluksuz okudum, bitirdikten sonra şöyle dedim; “Allah’ım ya bir aksilik olursa, ya bu iş olmazsa!” Çünkü yürekten istedim Gül karakterini oynamayı, temiz ve etkileyici bir iş olacağı daha okurken belliydi. “Yargı” oyuncularına da sürprizler yapan bir iş, sadece seyircilerine değil. Ama büyüsü bozulmasın diye en yakın arkadaşlarıma bile bahsetmedim.
LODOSU POYRAZI SERT BİR KADIN
◊ Dizide canlandırdığınız Gül Erguvan karakterinden biraz bahseder misiniz? Kızının kaybından sonra şimdi de eşini arıyor. Karakterin bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Gül karakteri sınırsız bir kadın, çocukları için dünyayı sırtlamış, kol kanat germiş, lodosu poyrazı sert bir kadın, özür dilemeyi pek bilmeyen ama özür dileyecek durumlara da kendisini ve ailesini çok sokmayan bir kadın. Ama sonuçta bir insan, hataları ve yanılgıları, yorgunluğu ve sevecenliği kadar çok... Gül biraz da ne yapacağı pek tahmin edilemeyen biri. Bu da onu yorumlarken her hafta beni hep taze ve dinç tutuyor.
◊ Gül, fedakar, eşi yokken ailesine bakmış, korumacı, güçlü bir karakter. Kendi karakterinizle bağdaştırıyor musunuz?
- Gül karakteri, aslında hayatta yapayalnız olduğunu ve kocasından bugüne kadar o evi ayakta tutabilmek için hiçbir destek görmediğini izleyiciye net bir şekilde aktardı. Ama yine de bilmediği büyük sürprizlerle karşılaşacak. Ne yapacağını hep birlikte göreceğiz.
◊ Dizide oynamakta en zorlandığınız sahne hangisiydi?
- Bir oyuncu için kolay sahne diye bir şey yok. Her sahne kendi zorluğuyla gelir. Ama sanırım şu ana kadar en zorlandığım sahne, evladının öldüğü gerçekliğini kabullendiği sahneydi. ‘Şekerpare’ sahnesi dersem seyircilerimiz anlayacaktır.
◊ Dizininiz bu kadar izlenmesinin sebeplerinden birisi de senaryosu. Siz de bölüm senaryolarını okuduğunuzda izleyiciler kadar şaşırıyor musunuz?
- Evet. Matematiği çok iyi kurulmuş, zekice yazılan bir senaryosu var. Set günlerinde, oyuncu arkadaşlarımızla otururken buna dair şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz.
KARAKTERLE VEDALAŞMAK ÇOK ZORDUR
◊ Mesleğe başladığınızdan beri birçok dizide rol almışsınız. Unutamadığınız, oynamaktan çok keyif aldığınız rol hangisiydi?
- Bütün rollerimi çok severek oynadığımı söyleyebilirim. Her biriyle, kimi çok uzun, kimi kısa bir yol yürüdüm. Ne oynarsan oyna, bir gün o sarmaş dolaş yürüdüğün tiplemenle vedalaşman gerekir. İşte o an çok buruk bir andır. Kostümlerin tüm yaşanmışlıklarıyla bir kenardadır. O kadının küpesini son kez kulağından çıkarırsın, paltosu, çantası, mutfağı, kapı önü, salonu hepsi durur da sen fotoğrafın bir adım dışına çıkıp şöyle bir bakarsın. Vedalaşmak istemezsin, böyle durumlarda bir hüzün basar bana; alıştığım insanlar, alıştığım mekanlar, artık bana ait olmayan bir karakter. Nasıl olacak şimdi derim yüksek sesle, ne yapacağım? Ama içimdeki ses avaz avaz bağırmaya başlamıştır bile, heyecanını hissederim o içimdeki sesin, deli gibi merak etmektedir yeni oynayacağı karakteri. İçimdeki ses daha hiç tanışmadığı o kadına çoktan vurulmuştur bile.
◊ Sosyal medya ile aranız nasıl? Size gelen yorumları okuyor musunuz? Tepkiler nasıl, memnun musunuz?
- Çok sıkı bir sosyal medya takipçisi ve her gittiği yeri, yiyip içtiği, giydiği her şeyi her dakika paylaşan biri değilim açıkçası. İlgilendiğim konuları zaman buldukça takip etmeye çalışıyorum. Bana gelen yorumları okumaya çalışıyorum. Çoğu zaman o kadar güzel, o kadar kıymetli, özenli, dikkatli değerli yorumlar geliyor ki insan gerçekten mutlu oluyor ve tüm yorgunluğu geçiyor. Hepsinin gözüne, gönlüne sağlık. Bir de sahte hesaplarla akıl almaz, terbiyesiz olanlar var ki; inanamazsınız. O tarz hesaplar için çok ciddi önlemler alınması gerektiğini düşünüyorum.
SETİM OLMADIĞIMDA HEP OĞLUMLA BİRLİKTEYİM
◊ Setinizin olmadığı günlerde neler yaparsınız? Yapmaktan keyif aldığınız hobiniz var mı?
İşimden arta kalan tüm zamanımı oğlumla geçiriyorum. Bazen ders çalışıyoruz, pişti oynuyoruz, arkadaşlarımızla görüşmeye çalışıyoruz, evimize davet edip sohbetlerimizi paylaşıyoruz. Vakit buldukça oğlumu alışverişe götürüyorum. Yiyeceği, içeceği, meyveyi, sebzeyi kendi gözleriyle görmesi ve seçmesi gerektiğini öğretiyorum. İnternetten sipariş edilip eve getirilen zahmetsizce elde edilen bir demet dereotunun bile hayatımıza girmesini istemiyorum. Bunun doğru olmadığı, insanların iletişim halinde kalmaları gerektiğini, yorulmak ve hak etmek gerektiğini, bu tembel hayat tarzının anlamsızlığını göstermeye çalışıyorum.
DUBLAJ SANATÇILARI SESLERİNİ DUYURAMIYOR
◊ Oyuncu kimliğinizin yanı sıra seslendirme sanatçılığı da yapıyorsunuz. Dublaj sanatçılığı emek isteyen zor bir iş, siz en çok hangi işi yaparken mutlu oluyorsunuz?
- Ekran oyunculuğu, tiyatro oyunculuğu ve mikrofon oyunculuğu benzer gibi dursa da çok belirgin farklılıklarla birbirinden ayrılır. Hepsini keyifle yapıyorum. Mesleğime saygım ve sevgim çok büyük. Evet, dublaj sanıldığı kadar kolay bir iş değil, uzun yıllar emek harcamanız gerekiyor bir rolü sırtlanıp iki saat götürebilmek için. Ama ne yazık ki ülkemizde seslendirme sanatçıları gereken değeri görmüyor. Hepimizin emekleri defalarca, başka platformlara satılıyor ve sadece aradaki taşeron dublaj firmaları para kazanıyor. Pek çok meslektaşım bu durumda, seslerini duyuramıyorlar. Şimdi bir mahkeme süreci başlamış, muhakkak takipçisi olacağım.
Dublajın kutsal bir misyonu vardır. Ana dilimizi, Türkçe’mizi korumak ve genç nesillere doğru bir şekilde aktarmak. Ne yazık ki çoğu gencimizin odalarına kapanıp seyrettiği YouTube videolarındaki o gevşek ve katledilen Türkçe’yi, kulaklardan ve zihinlerden silmemiz biraz zaman alacak. O yüzden tam gaz çalışmaya devam.