Güncelleme Tarihi:
“Yargı” dizisi, bu sezonu domine etti. Çok iyi başladı ve ilk fazdaki olaylar aydınlatıldıktan sonra seyircinin soğuyacağı düşünüldü.
Mesele o sandılar. Herkes, meseleyi katilin kim olduğunu bulmak sandı. Aslında arka tarafta biz neler yaşadık.
“Neva” karakterini anlatır mısın?
Babam, diziyi inanılmaz derecede izliyor ve yargı süreçlerini bilir. Bir gün bana “Hakime Hanım, hiçbir savcı durduk yere hakimi çağıramaz.” dedi. Odası çaprazımda, ağabeyim karakterini oynuyor ve çağırmış. Evet, oluru bu değil ama bazen oluyor. Anlatamıyorum… Sokakta da bu tür tepkiler oluyor. Mesela çok mutlu bir günümdeyim, rejimde değilim. Yolda yürürken karşıma çıkan teyze, “Ama çok da hoş olmadı o yaptığınız şey.” dedi. Zannediyorum ki elimde çöp vardı, yere düştü, attım zannetti. Çok özür dilerim, hemen telafi edeyim filan diyorum. Dizideki bir olay yüzünden kızıyormuş. Ben anlıyorum ve bu insanları tanıyorum. Benim böyle bir anneannem vardı ve beni o büyüttü. Ben, bütün dizileri böyle izlerim. İşim bu olmasına rağmen “Seni Allah kahretmesin.” diyerek izlerim. Demek ki biz ikna ediyoruz ve işimizi iyi yapıyoruz çok şükür. Ama bu yine de bunun bir meslek olduğunu değiştirmez. Kayıt ile kestik arasında bir fark olduğunu bilmek gerekir.
Ben, yazılan her şeyi değerlendirmeye değer buluyorum. Herkes de bunu yapmalı. Senaryomuzda koyulan her virgül ya da üç nokta bile değerlendirilmeye çok değer. Bazen ezber yaparken Çağrı’ya “Sema, daha güzelini yazmış. Ben yanlış söyledim. Ne yazmış? Söyler misin bana?” diyorum. Çağrı da “Evet, daha güzelini yazmış.” diyor.
Sema Hanım, acaba ne yaşıyor da yazıyor?
Çok başarılı zaten. Bu arada çok klişe gelebilir, yapma da gözükebilir size; “Yargı” bu kadar sevildikçe, bu kadar geri dönüş aldıkça, senaryoya bu kadar güvendikçe herkes kendi karakterini sanki kendisine o hafta bir şey söylenmiş gibi irdeliyor. “Neva” karakteri ile ilgili ne olabilir, en iyi nasıl anlatabilirim diye düşünüyorum. Bir de hiç “Neva, bunu söylemez.” demiyorum. “Neva, bunu nasıl söyler? Bu konunun içerisinde nerede duruyor ki bunu söyleme gereği duydu?” diye düşünürüm.
“Neva” karakterine benziyor musun?
Aslında çok benzemiyorum. Okuduğum zaman kendi içimde “yapmadım de” diye tepki verdiğim çok oldu. Bir önceki işim tam bitmeden “Yargı” projesinden istendi. Audition, yönetmen görüşmesi filan derken başlayacağız dendi. Ben, okuma provasına girmeden bana verilen karakter analizi detaylarıyla ne yapabilirim diye düşündüm. Benim her karakter başında tuttuğum bir defter vardır. Onunla ilgili ne düşünüyorsam, ne bulabildiysem her şeyimi not ederim. 100 sayfaya kadar not ederim. Bu, bana bir baz çıkarır. Neva, nasıl bir kadınmış ve nasıl devam ettirebiliriz? Çünkü biz öncesine hakimiz, sonrası ileride geliyor. Bu süreçte de birinci bölümde olmama olayı, bana o kadar yaradı ki. Çünkü bir süredir çok çalıştığım için buna hazırlanmak istiyordum. Gerçekten Neva’yı çalışmak istiyordum çünkü ben hakim değilim. “Sen Çal Kapımı” dizisinde karakterimin adı “Pırıl” idi. O, bir mimardı. Ben de mimarlıktan mezun oldum. Dolayısıyla işin aslını biliyorum. Ben onu çalışırken işle alakalı çalışmama gerek kalmadı. Hatta senaryoyu ben revize ediyordum. Hem bu kadar ciddi hem de üzerine 2 yıl çalışılmış bir işe son ay dahil olmak, insanın üzerine büyük bir yük ekliyor. Sanki ilk işim gibi elim ayağım birbirine girdi. Zaten her iş, ilk işim gibi oluyor. Sanki hayatımda hiç oynamadım, hiç televizyona çıkmadım, bu meslek benim değil gibi uykularım kaçıyor. Bu işimde 1 ay boyunca adliyelere gittim. Adliyelere eğer basın yasağı yoksa ve kapalı davalar değilse herkesin gidebildiğini yeni öğrendim. Bu, benim eksiğim imiş. Ben, saçımı örmeyi çok severim ve çalışkan olacağım zaman saçımı örerim. Yazın ortası, saçlarım örgülü, ben adliyedeyim. Adliyedeki ağabey, “Orada çok güzel boşanma var. 4 yıldır boşanamadılar. Ona git, buraya girme.” diyor. Çok çalıştım ve hala çalışıyorum. Bence herkes bunu yaptı.
En çok kiminle eğleniyorsun?
Ağabeyimi oynayan Mehmet’i çok seviyorum. Çok iyi oynuyor ve onunla oynamak çok keyifli. Mehmet’in karakteri, çok değişiktir. Bana, “Başak, sabahın köründe nasıl bu kadar mutlusun?” der. Gelip bunun için kızar bana. Böyle şeyler yapar ama onu öğrenip anlayınca çok sevdim Mehmet’i. Onur’u, Hakan’ı çok severim. Pınar’ı daha önceden de tanıyordum. Onlarla çok görüşmüyoruz ama çok tatlı herkes.
Ilgaz, ilişkideyken Neva’yı sevdi mi sence?
Ilgaz, sevmenin ne demek olduğuyla alakalı bir dönüşüm yaşadı bence. Neva da öyle. Bu iki insan da memurlar ve çok net çizgileri olan memurlar. Yaptıkları iş çok belli. Sınırlı hayatları var. Bazı şeyleri hiç yapmıyorlar, bazı yerlere hiç gitmiyorlar, bazı eğlenceleri hiç yok, uçlukları hiç yok. 20 yaşında birine aşıktın, şimdi de birine aşıksın. Şu anda 20 yaşındaki şeklinle mi seviyorsun? Hayır. Çünkü ben 30 yaşındaki Başak’ım. 20 yaşındaki Başak, bambaşka şeyleri öne koyup seviyordu. Ilgaz ve Neva’nın ilişkisinde çok güzel bir sevgi var. Bize anlatılan o. Ama hiçbir zaman tutkulu olmamış. Hayatta öyle bir doneleri yok. Neva da Ilgaz da anne babalarından da bunu görmemiş. Neva, saplantılı çünkü aşkın bu olduğunu düşünüyor. Neva’nın hiç kimsesi yok. Ilgaz’ın halası var, erkek kardeşi var, küçük kardeşi var, şu anda Ceylin ve ailesi var. İstanbul’da bir düzeni var. Neva’nın ise hayatında sadece abisi var. Yıllardır kendisinden ayrı yaşadığı abisi… Ağır ceza hakimi olarak Ankara’da tek başına Neva. 30’lu yaşında bir kadın için ağır ceza hakimi olmak, inanılmaz zor bir şey.
Neva’nın Ilgaz’a olan takıntısı, bencillik mi?
Bence korku. Başka türlüsünü bilmiyor. Bilmemezlik, insana bir korku getirir. Mehmet’in oynadığı Pars karakteri ve Kaan’ın oynadığı Ilgaz karakteri, benim oynadığım Neva karakteri için önemli. Hayatımda tutunacağım iki dalım var, ikisinin de gitmemesi lazım ki ayakta durayım. Çünkü annesi ölmüş, babası ölmüş, hayatında Ilgaz ve abisinden başka hiçbir şey olmamış, bir de işi var. Üçü de sallantıya girdi. Benim babam yapmaz ya da benim kardeşim yapmaz dersin ya oradaki Ilgaz yapmaz lafı aslında oydu. Herkes dalga geçti Neva ile. Bir düşünün, hayatınızda iki tane insan var. Biri abiniz, biri de abiniz kadar yakın bir eril karakter Ilgaz. Ilgaz, abinizden de yumuşak, her anınızda yanınızda olan, hayatında tek bir falsosu olmayan biri. İlk ayrıldığı gün, kardeşi hapse giriyor. Tek düşündüğü şey, gerçekten Neva’nın ismini lekelememek. Çünkü Ilgaz bunu yapar. Birinin ismini lekelememek için kendisini üzebilecek bir karakter o. Bütün kurallara uyar. Seni çok mu seviyor? Umursamaz, ben buradan gidiyorum diyebilir. Ceylin ile tanışana kadar uçlukları yoktu. Hala da yok. Çekiştirmeye çalışıyorlar ama onun karakteri öyle. O da bir devinim sürecinde. İster istemez Neva’da abisine “Sen, onu en başından beri sevmiyordun. Benim hayatımdaki çok önemli biri. İster istemez ona kızgınsın ama beni korumak için yaptı.” diyor. Ben, Neva’yı eleştirdim de anladım da. Gerçekten canın kadar sevdiğin ve canın için sevdiğin biri… Çok sevmekle alakalı değil; ihtiyaç duymakla alakalı bir konu.
Neva’nın avukat ile olan ilişkisinin duygusu ne?
Sevginin ne şekilde geldiğini hiç bilemezsin. Bir şey bildiğim için söylemiyorum. Ben, hep muğlak konuşurum. Bir, sözleşme imzalattılar. İki, insan hissi bu, her yere götürülebilir.
Bu kadar olaylardan geçen ve böyle yaşayan bir karakter, sonraki senaryosunda doğru kişiyi bulmaz. Seçim konusunda çok rahat olur ve önüne gelen, değer gösteren kişiye düşer.
Bir laf vardır, ben çok severim. Ders, sen öğrenene kadar devam eder. Ben, onu çok düşünürüm. Benim, burada almam gereken şey ne? Bundan daha iyi nasıl olur? Bunun kazancı nedir? Tabii ki, Ilgaz ve Cüneyt aynı insanlar değil, aynı ağırlıkları yok. Ama tutunma ihtiyacı ve sevgi açlığı yine hata yaptırabilirdi aslında.
Sen, Cüneyt konusunda Neva’nın seçimini ideal mi buluyorsun?
Hayır, ideal buluyorum demedim. Bununla alakalı hiçbir fikrim yok. Çünkü bu konuda Neva ile alakalı yorum yapabilmem için yeterli done’m yok. Şu zamana kadar tek şey var elimizde; her şeyinde yanında oldu, önemsedi, diğerlerine karşı Neva’nın yanında oldu.
Gerçek hayatta Başak, Cüneyt’i kabul eder miydi?
Tanımıyorum ki, bilmiyorum. Biz Çağrı ile sevgili olana kadar gerçekten DNA’sına kadar tanıdım. Sürekli beraberdik, aynı işteydik.
Hayatına birini alman, bu kadar zor mu?
Hayatıma almam çok kolaydı. Çok kırıldım ve sağlıklı ilişkilerin birbirini tanımaktan geçtiğine karar verdim. Ben, senden çok hoşlandım hadi gel sevgili olalım. Tamam, olalım. Kaç gün sonra ben çok disiplinli olduğum ve gecenin 2’sinde çalışabildiğim için rahat uyuyamamaya dayanabilirsin? Bilmiyoruz. Kime göre zorum? Çağrı’ya çok kolayım. Onun hayatını inanılmaz kolaylaştırıyorum. Ben de mesela kendimi çok şanslı hissediyorum. Benim kadar sürekli didikleyen biri değil. Ben beyaz iken o da beyaz olmamalı. Olmamalı diyemem, yanlış bir şey bu. Ama tamamlıyorsun.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?
Bir arkadaşım, bir konuda benden fikir almak istemişti. Ben de çalışkan olmakla alakalı nasıl disipline olunur, nasıl çalışılır gibi şeyler söylemiştim. Sen de yaparsın çalışkansın, disiplinlisin demiştim. Hiç değil.
İnanmış mıydı?
İnanmıştı.
Kendini affettireceğin bir andasın ve seni dinliyor. Anlatır mısın? Birini kırdın mı hiç?
Bilerek kırmadım ama kendimi vicdanen kötü hissettiğim bir şey yaşadım. Anneannemin gönlünü hayatım boyunca kırmadım. O yüzden zaten çok üzüldüm. Ben burada değildim, göremedim. Anneannem vefat etti. O yüzden kendimi affedemedim.
Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?
Aklıma ilk, erkek arkadaşım ve köpeklerim geldi. Beni olduğum gibi ve hiç değiştirmeden, onu olduğu gibi ve hiç değiştirmeden, olduğumuz yerde, olduğumuz gibi olabildiğince sakin ve sükunetle, her gün çabalayarak seviyorum.
Aşık mısın?
Çok aşık olduk, oturduk önce buna hüzünlendik. Sonra yolumuzu bulduk. Sonra dedik ki madem bu kadar aşığız niye sevgili olmuyoruz?
Aşkı nasıl tarif edersin?
Bu yaşımda Çağrı’ya aşık olduğum gibi bir aşk. Mesela daha önce hiç yaşamadığım kadar kendimi seviyorum, aşık olduğum adamı severken. Hiç değişmem gerekmiyor. Birbirimize destek olmaya çalışıyoruz, köstek olmaktan ziyade. Ama köstek oluyorsak da burada bunu yapamayacağım diyoruz. Eyvallah deyip devam da ediyoruz. Ben sana aşık oldum çünkü gibi şeyler de yok. O yüzden çok özgür hissediyorum. Daha önceleri ben 2 ay oyunculuk eğitimi almaya gidiyorum diyemezdim. Git, başımla beraber. Ne olur git, hatta git… Ben, ralli eğitimi alacağım. Çünkü o, onu yaptığı zaman çok mutlu. Ben, bunu yaptığım zaman çok mutluyum. Ben yurt dışına çıkıp eğitim aldığım zaman çok mutluyum. Eğer sen oraya gelemiyorsan da mutlusun benim adıma.
Dilediğin kişiye, dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ona ne sorardın?
Klasik cevaplar verebilirim. Meryl Streep’e bayılırım, ona sorarım. Atatürk’e soru sorabilirim. Bir sürü şey sorabilirim. Ama ben herkesin içinde biri var ve ona sormak isterim. Neden herkes karşısındakini yargılıyor? Neden herkes olduğu kişiye bakmak yerine karşıdaki insanı yargılıyor? O, karşısındakinin neresini yansıtıyor da onu rahatsız ediyor acaba?