Güncelleme Tarihi:
◊ Vienna Konservatorium mezunusunuz. Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Hep hayaliniz miydi?
- Sahne, çocukluğumdan beri kendimi iyi hissettiğim, huzurlu olduğum yer oldu. Daha çocukken bile eve gelen misafirlere “Gösterimiz 10 dakika sonra başlıyor” diye bilet hazırlar, kendimce hazırladığım kostümlerimle gösterimi yapardım. Lise döneminde babamın eve getirdiği bir VHS kamerayla bu minik gösteriler, arkadaşlarımla çektiğim kısa filmler ve skeçler haline döndü. Lise sonlarına doğru bir yandan özel tiyatrolarda oynuyor, aynı zamanda bir sanat merkezinde gitar dersi veriyordum. Üniversite dönemi geldiğinde ailem Viyana Ekonomi Üniversitesi’ne gideceğimi sanıyordu, fakat ben konservatuvara başlamıştım. Ailem sanırım 1 sene sonra öğrendi durumu ama hiç tepki vermediler, şaşırmadılar. Yani hayatımın hep bir parçasıydı oyunculuk ve müzik.
CİDDİ BİR KILIÇ
HAYRANLIĞIM VAR
◊ Tiyatroya vakit ayırabiliyor musunuz?
- İyi bir tiyatro izleyicisi olduğumu düşünüyorum. Pandemi öncesi her fırsatta tiyatroya gider, izler, notlarımı ve izleme keyfimi alır dönerdim. Artık ne yazık ki eskisi gibi oyun izleyemiyorum. Çok uzun zamandır bir tiyatro oyununda da rol almadım.
◊ Oyunculukta kurallarınız var mı?
- Hayır, kural sevmem. Ahlaki yapılara saygı duyarım tabii ama daima yeni şeyler denemek, yeni karakterleri düşünüp yeni kimlikler bulmaya çalışmak çok keyifli.
◊ Oynamayı hayal ettiğiniz bir rol var mı?
- Oynadığım her şeyden keyif alıyorum ama fantastik bir karakteri oynamak isterdim. “The Witcher” veya “Yüzüklerin Efendisi” gibi evrenlerde kılıç kuşanmış bir karakter fena olmazdı. Ciddi bir kılıç hayranlığım var. Hatta 6 sene profesyonel eskrim geçmişim ve derecelerim de var. Onun dışında sosyopat bir zekaya sahip karakterler oynamak çok keyifli olurdu veya bir biyografik hikayede gerçekten yaşamış bir insanı canlandırmak.
İZLEYİCİNİN ZEKASINA SAYGI DUYUYOR
◊ “Yargı”nın senaryosunu ilk okuduğunuzda ne hissettiniz?
- “Yargı”nın ilk iki bölümünü sanıyorum 1.5 saatte nefes almadan okudum. Uzun süredir bir senaryoya böyle heyecanlanmamış, gözlerim dolmamıştı. Hatta kendimi bölüm sonlarında “Hadi! Haydaaa!” gibi nidalar atarken buldum. Hâlâ daha yeni senaryo geldiğinde kendimi odaya kapar, hevesle Onur olarak beklediğim bir kitabı okur gibi okur, sonra Engin olarak tekrardan çalışmaya başlarım. Sema Ergenekon’un kaleminin, yaratıcılığının büyük hayranıyım. Bu nedenle projenin başarılı olacağından hiç şüphem yoktu.
◊ Dizinin bu kadar ilgi görmesini, elde ettiği başarıyı neye bağlıyorsunuz?
- Harika bir hikaye, harika bir senaryo, harika bir oyuncu kadrosu, harika yönetmenler ve harika bir ekip. Bunlar bence en büyük faktörler. Bir de başarıyı dizinin temposunun sürekli yüksek olmasına ve yaratıcı ters köşelerine bağlıyorum. Bir izleyici olarak da “Yargı” gibi projelere hasret kalmıştık diyebilirim. “Yargı”, aynı zamanda izleyiciye fikirler ve teoriler üretme şansı veriyor, adeta interaktif bir hikaye sunuyor. Özetle izleyicinin zekasına saygı duyuyor. Ve bu tabii ki karşılıksız kalmıyor.
◊ Engin, derinliği olan bir rol. Siz nasıl tanımlarsınız? Karakterin kendinizle bağdaştırdığınız özellikleri var mı?
- Ah Engin ah! Engin asla kötü olmayı seçmemiş bir karakter. Sadece sevilmek, özellikle babası Yekta ve sevdikleri tarafından takdir görmek, onaylanmak istiyor. Babasının onu sürekli aşağılaması, sevgisizliği, Engin’in özgüvensiz ve daima onaylanmaya ihtiyacı olan bir insana dönüşmesine sebep olmuş. Gerçek duygularını, sıkışmışlığını, saygı isteğini hep içine atıyor, bastırıyor. Ve ne yazık ki hayatı boyunca yaşadığı bu eziklik ve sevgisizlik onda öfke patlamalarına sebep oluyor. Bu patlamalar yüzünden kendinden bir kez daha nefret ediyor. Çünkü bu tarafını insanlara asla göstermek ve kabul etmek istemiyor. Aslında başından beri tek isteği; var olmak. Yekta bir kez olsun Engin’e gururla sarılsa, olaylar çok daha farklı olabilirdi. Yine de bunların hiçbiri Engin’in bir katil olduğu gerçeğini değiştirmeyecek ve onu haklı göstermeyecek. Engin kendini başka bir yerde ve yolda var etti. Karakterin kendimle bağdaştırdığım tek yönü ise ikimizin de kıvırcık saçlı olması. Ve ikimiz de ceket seviyoruz. (Gülüyor)
KATİLİN ENGİN OLDUĞUNU
BEN DE BİLMİYORDUM
◊ İzleyiciler katilin Engin olduğunu öğrenince çok şaşırdı. Siz başından katili canlandırdığınızı biliyor muydunuz?
- Proje başlamadan önce karakterin ciddi bir dönüşüm yaşayacağına dair ufak bir bilgi almıştım. Fakat ne zaman nasıl ve ne olacağını, hele ki katilin Engin çıkacağını bilmiyordum. Ben de katil olduğumu 5’inci bölümün senaryosu elimize geçtiğinde öğrendim ve bütün ekip bana şakayla karışık tavır aldı. Hâlâ sete gittiğimde “Katil geldi” diyorlar.
◊ En başından Engin’in katil olduğunu bilseydiniz, bu performansınıza yansır mıydı?
- Büyük bir fark olacağını sanmıyorum. Katil olduğumu bilmeden buna benzer bakışlar ekledim. Tabii ki bunda sevgili Ali (Bilgin) ve Beste (Sultan Kasapoğulları) yönetmenlerimin de yönlendirmeleri var. Katil olacağımı hissetmiştim.
GÜLMEDEN OLUR MU HİÇ?
Set dışında neler yaparsınız? Bir yeteneğiniz ya da hobiniz var mı?
- Büyük bir caz tutkunuyum. Hatta hep bir caz müzisyeni olmak istemiştim. Çoğu zaman gitarımla, enstrümanlarımla veya müzik arşivim ve kulaklığımla vakit geçiririm. Çoğu konserde de mutlaka görürüsünüz beni. Bunun yanı sıra yemek yapmaya bayılırım, iddialıyım da. Ve tabii ki yürümek ben en çok dinlendiren şey. Boş günlerimde doğada yahut sahilde kilometrelerce yürürüm. Tabii yine kulaklıklarımın kulağımda olması şartıyla.
Sizin için hayattaki en değerli şey nedir? Vazgeçemediklerinizi sıralarsanız liste nasıl başlar?
- Gülümsemek, gülümseyebilmek, gülümsetmek. Gülmeden olur mu hiç? Keyif almadan olmaz. Elbette her zaman gülümseyecek durumlar bulamıyoruz kabul ama neden denemeyelim?
“Asla affetmem” dediğiniz bir konu var mı?
- Saygısızlık. Hiç tahammülüm yok, hele ki kendine saygısız olan ve kendini sevmeyen insanlara. Çünkü saygısızlık beraberinde yalanı, özgüvensizliği ve türevi istenmeyen şeyleri getiriyor. Kim gibi derseniz, az önce Engin’den bahsetmiştim sanırım...