Güncelleme Tarihi:
Başarı, kariyer, müzik gibi konuları konuşacağız. Ama daha önce hiç kimseyi mutlu ettiniz mi?
Yaptığım müzikte mutluluk çok az. Sen ne yaşadın diyorlar bana. Ben gayet espirili, neşeli biriyim. Bu arada lakabım pürüzdür. İnsanlara çok fazla problem çıkarırım. Sen ne yaşadın da insanları hem enstrümantal müzikle hem de dramatik şarkılarla üzüyorsun diye soruyorlar.
“Yaprak Dökümü” için yaptığınız şarkının nakaratını ve onun yazılma hikayesini bizimle paylaşabilir misiniz?
“Her şey ne çabuk ne kolay dağıldı sonunda” sözünü “Yaprak Dökümü” dizisindeki Şevket karakteri için yaptım. Onun o çaresizliğini düşünürken kendim de çok yakın zamanda sürekli yapmak istediğim işlerin olmamasından kaynaklı psikolojik bir süreç yaşadım. Oturdum, gitarı elime aldım ve “Sonunda” isimli şarkımı yazdım. Hatta “Karanlığın içinde bir ışık söyle hiç yok mu?” sözü, hem o tünelin ucundaki ışığı göremiyorum hem de soyadıma ithafen bir ışık. Hem o karanlığın içinde bir ışık yok mu hem de Toygar Işıklı olarak bir şeyler yapacaksın gibi bir anlamı var. Ağlayarak yazmıştım. Çok etkilenmiştim. Şarkının sonunda “merak etme, halledeceğiz” gibi bir duygu da yok. Havada kalıyor. Bu adam, tünelin sonundaki o ışığı görmeyecek herhalde diyorsun. Zaten benim tek umutlu yazdığım şarkı yine “Yaprak Dökümü” projesi için olan “Tebessüm”. “Neler neler gelir geçer, her şey unutulur, yine bir gün başlar, gelse de sonbahar.” Bir gün Ay Yapım’dayız. Kerem Çatay, “Toygar, çok boğduk. Umutlu bir şarkı filan mı yapsak?” dedi. O arada çocuğumuz olmuştu. Ben de çok mutluydum. O şarkı çıkmıştı. Onun dışında drama devam.
Mutlu bir hikayeniz olmamış olsaydı, eşinizle tanışmamış olsaydınız, travmatik aşk hikayesi yaşayan biri olsaydınız Toygar Işıklı’nın kariyeri nasıl şekillenirdi?
Evlenmeden önce eşimle görüşürken de onunla yaşadığımız gelgitler vardı. Onun için “Sen Yanımdayken” isimli bir şarkı yazdım. Yazalı 25 yıl filan olmuştur. Daha bile fazla olabilir.
Çıkışı o kadar geç mi?
“Medcezir” projesi döneminde yani 2015 yılında Ece Yörenç aradı. Bir şarkı yapsan, sen söylesen, var mı elinde hiç şarkı diye sordu. Çok eskiden yazdığım bu şarkının olduğunu söyledim. Bu şarkı, dijital platformlarda en çok dinlenen 2-3 şarkımdan biri. “Elime doğdu gül yüzün ah.” yani biz beraber büyüdük diye ona söylüyorum. “Yana yana seçtim dünümü.” Yıllar sonra “Medcezir” izleyicisiyle beraber dinleyicilerle buluştu.
“Hayat Gibi” isimli şarkınız, “Kuzey Güney” dizisinde çaldı. “Aşk-ı Memnu” ya da “Ezel” gibi birçok önemli iş varken benim en çok tutulduğum bu şarkının “Kuzey Güney” projesinde yer almasıydı.
“Hayat Gibi”, benim yazdığım bir şarkı değil; Çağın Bodur yazdı. Bir yerden sonra artık her şeyi kendim üretmeye başladım. Enstrümantal film müziğine çok yoğunlaşınca bana ait olmayan şarkıları da söylemek istedim. “Hayat Gibi” şarkısını önce enstrümantal olarak kullanmaya başladık. Sonrasında bir sahnede aniden gelince çok keyifli oldu.
O şarkıda hüzün var, özlem var, kavuşacağını hissediyorsun, sanki o buluşmalarda da varsın.
Zaten diziye de çok yakıştı. Çok da iyi bir şarkı. Ondan sonra bilerek dizilerde şarkı söylememe işine giriştim. İlk albümden “Sen Eşittir Ben” isimli şarkı vardı. Bilerek hiçbir dizide kullanmadım; dizi şarkısı olmaması için. En son “Yargı” projesinde türkü söyledim.
“Sen Eşittir Ben” şarkısında şöyle bir durum var. Dinlerken siz yanımızdaymışsınız gibi bir his veriyor.
Evet, sözleri de çok güzel. Onu da Çağın Bodur yazdı. Sadece nakarat kısmında biraz payım var. Benim şarkılarım, kulaklıkla dinlendiği zaman yanındaymış gibi hissettiriyor. Onlarca mikrofon arasından seçtiğim bir mikrofon var. Mikrofona çok yakın söylüyorum. Ona göre de mixliyoruz. Deneyip yanılarak ona çok dikkat ettik. O da çok etkili oluyor. Şarkı söylemeyi seviyorum ama kariyerimin %90’ı enstrümantal müzik. Benim dinlenme rakamlarım çok fazla. Dijital platformlarda 1 milyara yakın dinlenmeler oluyor. YouTube’u saymıyorum, onlar milyarlarca yayınlanıyor. Popüler isimlerin çok üstünde. Biz, bunları resmi olarak da görebildiğimiz için. Bana tabii ki mutluluk veriyor. Bazen dinlemezler, anlamazlar gibi düşünülüyor. Öyle bir şey yok. Siz gerçekten aşkla, sevgiyle iyi bir şeyi verirseniz eninde sonunda onu dinlerler. Ben, buna inanıyorum. Tabii ki dizilerin de çok katkısı var. Belki dizilerle olmasa bu kadar ön plana çıkmazdım.
Sizin için hangi dizi?
Ben de “Ezel” dizisinin yeri farklı. Bir müzisyen olarak “Ezel” benim için bir numara. Kendi ürettiğim işler anlamında söylüyorum.
Diziyi izlemiş miydiniz?
Tabii ki, müziklerini ben yaptım.
Hangi karakteri daha çok beğenmiştiniz?
Bestelerken Kenan İmirzalıoğlu’nun, Tuncel Kurtiz’in oynayacağını biliyordum. Senaryoyu okurken onu hayal ediyorsunuz. Oyuncuları bildiğiniz için onun oynadığını ve nasıl bir duygu verdiğini düşünüp siz de duygulanıyorsunuz.
Sizin için bir numaralı enstrüman hangisi?
“Ezel” projesinde klasik perdesiz gitar kullandık. Senfonik yapının ve aksiyon müziğinin içerisinde klasik gitar vardı. Uğur çalıyordu. Onun duygusu çok güzeldir. Tabii ayırt edemiyorum. “Aşk-ı Memnu” jenerik müziği, benim için efsane. İçerde, Çukur, Medcezir…
YouTuber olmanın bir meslek tanımı yok. Birçok içeriği üretebiliyorlar. Müzik de bu noktada başvurulan ilk yol oluyor. YouTube’dan çıkıp sadece müzikal anlamda şarkıcı dediğimiz kişiler var mı? Bunu bilmiyorum. Fenomenlerin müzik dünyasında başarılı olduğunu düşünüyor musunuz?
Şimdi insanlar doğru söylemiyor diyebilir ama neredeyse hiç takip etmiyorum. Ama haberim var. Herkes, her istediğini yapabilir. Özgürlük var. Bizdeki sıkıntı şu; onlar ortaya çıkıp çok fazla ilgi görebilirler. Çok iyi de olabilirler, bilmiyorum. Ama gerçek anlamda bu mesleği icra edenlerle onlar arasındaki uçurum bu kadar olmamalı. Sonuçta onlar popüler kültürün içerisindeler ve normal bir şey. Yurt dışında bu kadar fazla değil. Amerika’da bir film müziği bestecisi de çok popüler olabiliyor. Başka bir pop şarkıcısı o kişinin çok üzerinde olabiliyor ama herkes öbür kişiyi de biliyor. Ben Amerika’ya gidip belirli albümler yaptım. Grammy adaylığı için de yarıştı o albüm. Orada bizden bahsederken tanınmış müzisyen diyorlar. Ama celebrity dediğimiz şey bambaşka. Dolayısıyla bu uçurumun kapanması lazım. Çok yetenekli olup hiçbir çıkış yolu elde edememiş müzisyen arkadaşlarımız var. Onlar, o insanları gördükleri zaman içlerinden çok şey geçiyor.
Türkiye’de kimleri dinlersiniz?
Ben, Sena Şener severim. Ailece Sena Şener fanıyız. Eskilerden Şebnem Ferah çok severim, hiç vazgeçilmezimdir. Grup olarak Mor ve Ötesi dinlerim. Yeni nesil olarak kızım da dinliyor. Son Feci Bisiklet var alternatif gruplardan.
Güncel poptan hiç bahsetmediniz?
Hiç dinlemiyorum.
Nasıl başarıyorsunuz bunu? Neden dinlemiyorsunuz? Aleyna Tilki şarkısını sevmez misiniz?
Aleyna Tilki’nin çıkış şarkısını biliyorum. Duymamak mümkün değil. İyi pop yapan kim var? Eskilerden hepsi. Kenan Doğulu mesela. Hem iyi müzik yapıyor hem pop müzik yapıyor. Gündemde sürekli tüketilen şeyleri takip etmiyorum.
Çok patlamış ve dinlenmiş olan bir şarkıya karşı hayal kırıklığı yaşadınız mı?
Şarkı olarak bilmiyorum ama çok var. Bence piyasaya çıkan şarkıların birçoğu. RAP furyası çıktı. Aslında biz onu “Çukur” projesiyle daha da ön plana çıkarttık. Ben RAP söylemiyorum ama Fuat ve Kubilay Aka ile denemeler yaptık. Onlar gibi değil; Toygar tarzına çekerek yaptım. Fuat ile “Çukurdan Kaçış Yok” şarkısını yaptık. Benim bestemdi. Popüler olanı yapmaktan kaçan biriyim. Tam tersi kendi tarzımı ona çekmeye çalışıyorum.
O şarkılar da tutmuştu.
Evet, çok güzel oldu. Deprem zamanında önüme bir video çıktı. Bütün yıkımın görüntüsüne “Bu sokaklar acıya kardeş olur” şarkısını eklemişler. Birden çok etkilendim, çok kötü oldum. O zaman şarkı başka bir duyguya geçiyor. Çok güzel bir şey tabii. Milyonlarca insan dinliyor. Benim için çok keyifli.
“Aşk-ı Memnu”, “Ezel” ya da “Kuzey Güney” projelerinden hatırladığınız bir anı paylaşabilir misiniz?
“Aşk-ı Memnu” dizisinin jenerik müziğini zaten herkes ezberlemiş durumda. Onu, Boğaz Köprüsü’nde besteledim. “Aşk-ı Memnu” toplantısına gittik. Kerem Çatay, Ece Yörenç ve Hilal Saral var. İhtiraslı, coşkulu, aşk dolu bir şeyi nasıl yaparız diye konuşuyoruz. Sonra köprü trafiğine girdim. O sırada köprüde bir kaza ya da intihar girişimi vardı. 10 dakika, yarım saat, 1 saat… Başladım düşünmeye; bir melodi bulayım diye. Evde telesekreter vardı o zamanlar. Evi aradım, telesekreter devreye girdi. Başladım melodiyi seslendirmeye ve kaydettim. Eve gittim, bilgisayarın başına geçtim, kaydettim. Sabah gönderdim ve tamamdır, budur dediler. “Ezel” projesinde ise Eyşan’ın müziğini oturup besteledim. Bunu yazdığım tweet, binlerce kez retweet edildi. Bazıları kendi kendine yalandan bir şeyler atıyorsun filan dediler. Besteledim, bilgisayarda kaydettim sonra beğenmediğim için çöp kutusuna attım. Eşime, bir şey yaptım ama çok kötü oldu, Ezel için bir şey üretemeyeceğim galiba dedim. Eşim çalışmayı dinlemek istedi. Çöp sepetinden çıkar tuşuna basarak projeyi kurtardım. Dinledi ve sen bunu stüdyoda kaydet dedi. Orası dönüm noktası oldu. Büyük bir imza oldu, milyonlarca dinleniyor. “Yaprak Dökümü” projesi için ben demo gönderdim. O zaman daha dizi müziği yapmıyorum. Bir müzisyen için konserde çalıyordum. Dedim ki ben 1 hafta yokum, konsere gidip geleceğim. Gönderdim CD’yi. Kerem Çatay’dan haber bekliyorum. 1 hafta, 15 gün geçti. Sonra bir telefon çaldı; “Ay Yapım’dan arıyoruz Kerem Bey sizinle görüşmek istiyor.” dediler. “Toygar neredesin? Dizi başlayacak. 3 hafta oldu. Biz gönderdiğin işe bayıldık. Sen dönüşte aramayacak mıydın bizi?” diye sordu. Telefonu kapadım ve hüngür hüngür ağladım. İşte o karanlığın sonundaki ışık, Ay Yapım’dan gelen telefondu. Ondan sonra hayatım tamamen değişti. “Yaprak Dökümü” dönüm noktasıydı.
En son en çok istediğiniz şey neydi?
Geçen sene Amerikalı bir grup ile albüm yapmıştık. Grammy için yarıştı o albüm. Son 5’e kalacağız gibi bir durumdu. O kadar istedim ki. Son anda kategorimizi çağdaş müzik olarak değiştirdiler. O finale kalmayı çok istemiştim. Bunu ilk defa anlatıyorum. O 5’e kalırsam zaten bütün dünya duyar diye düşünüyorum.
En son en çok hüzünlendiğiniz anı paylaşabilir misiniz?
Bir olay değil de “Billy Elliot” isminde bir film vardır. Taşradaki bir çocuğun balet olma hikayesi. İngiliz filmi diye hatırlıyorum. Onu izlediğim zaman çok ağlamıştım. Ben de bu yollardan geçtim, uğraştım, çırpındım diye düşündüm. Çok hüzünlendim.
En son en çok neye şaşırdınız?
Çok fazla şaşırmıyorum. Öngörülerimin iyi olduğunu görüyorum. Belki Türkiye’deki bir şeye şaşırmışımdır. Hayatım boyunca çok şaşırdığım şeyler olduğu için diğer şeyler sadece gözlem gibi oluyor.
Ona aslında öyle olmadığını anlatabilir misiniz?
Yaşadığım bir dönemde bir şeyleri çok ihmal ettiğimi fark etmemişim. O dönemde birçok insana - bu ailemle de ilgili- aslında duygularım o değilken kendi kaybolduğum girdapta onlara hiç sevgi veremiyormuşum gibi bir dönem oldu. Sonradan bunlar konuşuldu tabii. Tekrardan söylemek isterim. Hayatta iş, başarı gibi kavramların bir noktadan sonra hiçbir önemi yok. Aileden daha önemli hiçbir şey yok hayatta.
Kendinizi affettireceğiniz bir andasınız ve sizi dinliyor. Anlatır mısınız?
Ben, iletişimi çok güçlü bir insanım. Hemen gidip orada yanlış yapmışım derim, özür dilerim. Gerçekten farkına vardığımı ispat ederim. Mesela teyzem beni çok severdi. Ben de onu çok severdim ama gösteremedim. Öldükten sonra geç kalıyorsunuz. Ama o beni duyuyordur. Onu çok sevdiğimi tekrar söylerim. Çok şükür annem hayatta ve o hatamdan ders alıp çok daha iyi bir iletişim kuruyorum.
Onu nasıl sevdiğinizi tarif eder misiniz?
Bazen bir tarif oluyor. Ben bir kere şöyle bir cümle kullanmıştım eşim için. “Çok ukalalık yapmak istemiyorum. O yüzden bir insan, başka bir insanı en fazla benim sevdiğim kadar sevebilir.” Benden daha fazla kimse sevemez lafı vardır. Ben ona dedim ki; tamam herkes sevebilir ama en fazla benim sevdiğim kadar sevebilir.
Dilediğiniz kişiye, dilediğiniz bir soruyu 83 milyonun izlediği programda sorma imkanı verildi size. Bu kim olurdu ve ne sorardınız?
Ben çok soru sorarım. Neden? Geçmişle ilgili, sektörle ilgili, yurt dışındaki bestecilere sorabilirim. Bu noktaya gelmek için izlediğiniz süreç nedir? Nasıl gelişti? Ben, kafamda bir süreç belirledim. Benim çizdiğim yol, sizin çizdiğiniz yolla paralellik gösteriyor mu? Yoksa daha farklı bir şey mi yapmalıyım? John Williams’a, Alexandre Michel Gérard Desplat’a… Bunlara sormak istedim. En azından kafamda kurduğum hayallere ulaşmak için nasıl bir yol izlemeliyim?