Güncelleme Tarihi:
Televizyon dizileri çok uzun zamandır hayatımızın yadsınamaz derecede büyük bir bölümünü kapsıyor. Haliyle bu denli odağımızda olan diziler, ve hatta yarışmalar, hakkında izleyicinin söyleyecek bir şeyi her zaman oluyor. Ve izleyici, elinde çekirdeğiyle komşularla ya da arkadaşlarla yapılan sohbetlerin ötesine geçmek, daha geniş kitlelere hitap etmek, memnuniyetini ve memnuniyetsizliğini “yetkili” kişilere ulaştırmak, bazen de sadece kendisi gibi düşünen toplulukların bir parçası istiyor. Kanalların telefonları aracılığıyla fikir beyanından web sitelerinde yazılan önerilere, forum sitelerindeki uzun sohbetlerden günümüzde sosyal medya hesapları üzerinde konumlanan “hayran gruplarına” uzanan yolculuk da tam olarak bu dürtüyle başlıyor.
Zaman içerisinde gelişen sosyal medya ve hayran grupları ile birlikte hayatımıza yeni bir kavram girdi; sosyal medya popülaritesi… Takipçiler binleri aşıp milyonlara, üstelik gerçekten çok kısa bir zaman aralığında, ulaştığında karşımızda azımsanamayacak kadar büyük bir kitlenin var olduğunu sabit rakamlarla birlikte daha net gördük. Sosyal medya, çok kısa sürede kendi yıldızlarını oluşturmaya başladı. Bu da beraberinde bir soruyu daha getirdi; bir oyuncunun sosyal medya popülaritesinin üst sınırlarda seyretmesi demek, ekran bilinirliğini arttıran ve reytinge etki eden bir etmen miydi?
Sanal ağlarda tanınırlığı arttırma yöntemlerinden nasıl daha fazla takipçi kazanacağımıza dair okuduğumuz, okumasak da bir şekilde karşımıza çıkan ve fazlasıyla aşina olduğumuz onlarca metinden çıkarılan tek bir sonuç var; insanlar, sosyal medyada belli bir “zümreye” dahil olmaktan fazlasıyla hoşlanıyorlar ve var olan tanınırlıklarını arttırmak için çeşitli yöntemlere başvuruyorlar. Takipçi sayısı arttıkça, sanal dünyadaki özgüven de doğru orantılı olarak yükseliyor. Tabii bu; ekranlardan ve beyazperdeden tanıdığımız ünlü simalar için de geçerli bir durum…
Sosyal medya üzerinde hatırı sayılır bir kitleye sahip olmak demek, şüphesiz ki, birçok alanda bir adım önde olmak demek… Artık birçok olgunun yansıması haline gelmiş sosyal ağlar, seyircinin ekranda izlediği oyuncuyla iletişim haline geçebileceği ve onu bir şekilde zihninde canlandırdığı yere oturtabilmesini sağlayan önemli bir platform… Bu da bir oyuncunun kendisine sanal ağlar üzerinde de bir kimlik oluşturmasının ne kadar elzem bir şey olduğunu net bir biçimde gösteriyor. Peki sosyal ağlar üzerinde sağlanan bu popülariteye sahip olarak bir adım öne geçen isimleri bünyesinde bulunduran projeler, reyting karnesinde de rakiplerini birer birer eleyebiliyor mu?
Sosyal ağlarda yer alan kitle ile televizyon izleyicisi çoğu zaman birbirine paralel şeyleri benimsemiyor ve istemiyor. Bunun günümüzdeki en önemli örneği; sosyal ağlar üzerinde uçsuz bucaksız bir kitleye sahip olmasına karşın ekran hayatına tahmin edilen ve planlanandan daha erken veda etmek durumunda kalan, bilhassa, gençlik dizileri… Kâğıt üzerinde bakıldığında milyonlarca ileti atabilecek ve gecesini gündüzünü bu uğurda harcayabilecek kadar tutkulu bir kitleye sahip işlerin ana akım izleyici tarafından el tersiyle itilmesi bir mantığa oturmuyor, çünkü eldeki veriler ve rakamlar bunun tam tersini söylüyor. Yine aynı şekilde sosyal medya üzerinde hiçbir etkisi olmayan, konuşulma ve paylaşılma oranı hayli düşük olan işler ana akım izleyici tarafından kabul görüyor ve reyting listesinin ilk sıralarında kendisine yer bulabiliyor. Hatta sosyal medyadaki konuşulma oranının ve yine sosyal medyada parlayan işlerin bir süre sonra önyargıya sebebiyet verdiğini de söylemek mümkün… Neticede seyirci abartıldığını düşündüğü ya da her yerde karşısına çıktığını düşündüğü işlere de önyargı ile yaklaşabiliyor ve şans tanımaktan vazgeçebiliyor. Bu, kimi zaman, sosyal ağlar üzerinden yürütülen PR çalışmaları için de geçerli bir hal alabiliyor.
Tam da bu sebeplerle, üzerine bu kadar konuştuğumuz, sosyal medya popülaritesini “Her şey değil ama hiçbir şey de değil,” mantalitesinde yorumlamışımdır her zaman… Sırtı tamamen sosyal ağlar üzerinde elde edilen popülariteye yaslayarak ilerlemek, sallanan bir sandalyeye oturmakla eşdeğer… İyi yönde sonuçlara gebe olduğu gibi fazlasıyla kaygan bir zemin… Hata kabul etmeyen ve bir şekilde insanların zihninde oluşan ya da oluşturulan kimliğin dışına çıkıldığında beklenenden daha sert, daha büyük bir tepkinin gelebileceği bir platform… Çünkü insanlar, sosyal medya üzerinde daha “özgür” ve daha “rahat” bir ifade biçimi kullanabiliyorlar. Haliyle sosyal medya üzerinden elde edilmiş bir ünün kaybı da, yine aynı platform üzerinde yaşanıyor. Kurulan tek bir cümle, paylaşılan -genele göre- yanlış bir fotoğraf ya da video buna sebep olabiliyor. Birden sevilen bir şeyin, birden büyük bir nefret kazanabildiği bu platformun ne yazık ki affı yok.
Peki, son dönemde Masum ile birlikte başlayan ve Fi ile birlikte devam eden, sosyal medyada belli bir seviyenin üzerinde tanınırlık sağlamak mecburiyetinde olan işlerin devreye girmesiyle bu denklem değişir mi? Sosyal medyanın daha doğru bir yöntemle, daha etkin kullanılmasını dileyen ve reyting sistemini eksik bulan biri olarak; internet dizilerinin reyting denklemini yıkmasını diliyorum. Zamanın değiştirdiği ve geliştirdiği etmenlere hep birlikte şahit olacağız.
noluyotv.com Tarafından hazırlanmıştır.
Her şeyin daha kötü gittiği anda Sinefil!