Güncelleme Tarihi:
◊ Ekranlarda yenisiniz. Sizi yakından tanıyalım; hikayeniz nasıl başladı?
- İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Çok küçük yaşlarda başladığım Şehir Tiyatroları’nda alaylı yetişirken bir de okulunu okuyayım dedim ve Kadir Has Üniversitesi’nde oyunculuk okumaya başladım.
◊ Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Hayalleriniz arasında oyunculuğun bir yeri var mıydı?
- Tek çocuğum. Hep sevildiğimi hissettiren ve bana her zaman saygı duyan bir ailede büyüdüm. Annemin 5 kardeşi var; hepsi benden daha çok heyecanlandı her hayalimi paylaştığımda. Hayallerimin şekillenmesinde ailemin payı büyük. Her zaman ilgimin olduğu alanlara yönlendirdiler beni. İnanın ne zaman oyuncu olmak istediğimi hatırlamıyorum bile, o kadar küçüktüm. Annem ve babam hep arkamda oldu.
◊ Oyunculukla ilgili ilk tohumlar ne zaman, nasıl atıldı?
- 2002 senesinde gazetede Şehir Tiyatroları’nın Çocuk Eğitim Birimi için sınav açtığını gördük. Henüz 3. sınıftaydım. Sınavı kazandım ve evim dediğim kuruma ilk adımımı atmış oldum. Aldığım iki senelik eğitimden sonra orada yetişmeye ve çocuk oyuncu olarak sahneye çıkmaya başladım.
KAMERA ÖNÜNE TAM OLARAK HAKİM DEĞİLİM
◊ “Leke” ekrandaki ikinci diziniz. Ekranda olmak, milyonlara ulaşan dizlerde rol almak hayatınızda neler değiştirdi?
- İlk işim yine Kanal D’de yayınlanan “Yazın Öyküsü”ydü. Okulum devam ettiği, ayrıca Şehir Tiyatrosu hayatımın önemli bir parçası olduğu için programım çok yoğundu. Biraz ara vermek zorunda kaldım. Sonrasında “Leke” geldi. Hayatımda pek bir şey değişmedi aslında. Sadece bu aralar kafamın içinde bir Şirin... Yaptıklarıyla, hissettikleriyle sürekli aklımda (gülüyor).
◊ Nasıl bir deneyim oluyor sizin için, neler söylemek istersiniz?
- Kamera önü oyunculuğu çok hakim olduğum bir alan değil henüz. Her şeyi öğrenmeye çalışıyorum. Kamera başka bir oyunculuk istiyor; en iyi şekilde anlayıp yansıtmaya çalışıyorum. Tabii teknik açıdan da gelişiyorsun. Kaçlık lens ne kadar görür? Neden oradan ışık verdiler? Nereye bakmam gerekir? Çok güzel bir süreç; benim için okul gibi.
◊ “Leke”de sizi en çok çeken ne oldu?
- “Leke” için görüşmeye gittiğimde hocamız Metin Balekoğlu’yla tanıştım. Öyle inanmıştı ki Şirin’e, hayran kaldım. Şirin’in kalbindeki sancıları sarıp sarmalamak istedim. Onu hissetmek, onun gibi düşünmek bambaşka bir deneyim olacaktı benim için.
◊ Şirin nasıl bir karakter? Bu karakteri yaratırken nelerden ya da kimden esinlendiniz?
- Şirin benim için bu hikayenin en derin karakterlerinden biri. Gerçek sevgi nedir bilmeyen, kendini henüz tanıyamamış ve gücünün farkında olmayan bir kadın. Birçoğumuz gibi. Çok saf bir yanı var ama aynı zamanda da çok cesaretli. Ailesi yok. Bir tek Yasemin olmuş hayatında tutunacağı. Yalnızlığıyla hayatını kucaklamaya ve ayakları üzerinde durmaya çalışıyor aslında. Her zaman Yasemin kadar doğru kararlar veremese de...
MELİS GÖRÜNDÜĞÜ KADAR TATLI BİRİ
◊ Şirin ve Yasemin’in (Melis Sezen) dizideki dostluğunu nasıl anlatırsınız? Bu ikiliyi gelecek bölümlerde neler bekliyor? Sınanacaklar mı? Sizin için dostluk nedir?
- Başlarına gelen her zorlukta birbirlerine sarılmış Yasemin ve Şirin. Gerçek anlamda kardeş olmuş iki arkadaş. Ama Şirin, Yasemin’in başını epey belaya sokacak gibi. Dolayısıyla ilişkileri sınanacak. Benim için dostluk onun sevincine de, üzüntüsüne de kendi başına gelmiş gibi ortak olmak demek. Kalpten bir bağ karşıdakinin kalbini hissetmeyi gerektirir çünkü...
◊ Peki set dışında Melis Sezen’le ilişkiniz nasıl? “Leke” sayesinde mi tanıştınız?
- Evet, “Leke”de tanıştık Melis’le. Karşılıklı ilk sahnemiz bölümün en zor sahnesiydi. Öyle bir uyum yakaladık ki o günden beri el ele gidiyoruz sahnelere. Çok tatlı, tam da göründüğü gibi.
SAHNEDE OLMAK BENİM TUTKUM
◊ Şehir Tiyatroları’nda devam ediyor musunuz? Şehir Tiyatroları size neler kattı?
- Evet, ediyorum. Orası benim büyüdüğüm, kendim olduğum yer. Tiyatronun ustalarıyla aynı sahneyi paylaşmak büyük şans oldu benim için. Sahnede olmadığım zamanlarda bile antreden tüm oyunu pür dikkat izlerdim. Her oyun ezberimdeydi. Vazgeçemeyeceğim bir tutku sahnede olmak.
◊ Peki set dışında nasıl bir hayatınız var?
- Özge Özder’in kurucusu olduğu Bana Göz Kulak Ol Derneği’nde hayvanlar için gönüllü çalışıyorum. Aynı zamanda Biraderler Yapım’ın bir parçasıyım. Tiyatro, sahne sanatları ve sosyal sorumluluk projeleri adına yeni ve yapılmamış işleri yapıyoruz. En son “İlelebet” oyunumuz prömiyer yaptı mesela... Bunun yanı sıra çocuklar için sosyal sorumluluk projeleri yapıp, otizmli çocukları sanatla hayata kazandırıyoruz.
Özel öğrenme güçlüğü