Güncelleme Tarihi:
◊ “Barda” filminin tiyatro sahnesine uyarlanması sizin için ne ifade ediyor?
- Deniz Çakır: ‘Barda’, dönemin kült yapımlarından biri ve Türkiye’nin önemli yönetmenlerinden Serdar Akar’ın marka filmi. Sinemanın artık tiyatroya uyarlanması fikri beni genel olarak çok heyecanlandırıyor çünkü bu farklı dalların birbiriyle biraz daha kol kola iş birliği haline gelmesi daha güncel ve daha iyi geliyor bana. Bu sebeple pek çok açıdan heyecanlandırıyor.
‘Barda’ filminin tiyatroya uyarlanma fikrini bir festivalde Serdar Hoca konuşurken bahsetmişti. Aslında filmde çetenin içindeki benim oynadığım kadın yok ve ben filmden yola çıkabileceğim bir veri olmadan bu işin içinde oldum.
Serdar Akar’a çok güvendiğim ve Işıl Kasapoğlu ismini duyduğum için açıkçası teslim oldum. Gelen metin de beni mutlu etti. İyi hissediyorum.
◊ Oyunun senaryosuna eklenen kadın karakterin hikâyesi, kadın sorunlarına nasıl bir ışık tutuyor? Sizce bu ekleme, oyunun toplumsal mesajını nasıl güçlendirdi?
- Deniz Çakır: Bence güçlendiriyor çünkü zaten o iyiler-kötüler meselesi tartışmaya çok açık. Neye göre iyi, kime göre iyi? Aslında hepsi hayat içerisinde nasıl konumlandırıldığımızla ve yaşadığımız şartlarla alakalı.
Dolayısıyla bir şeyi sağ-sol ya da kadın-erkek diye ayırmadan bütün duyguların herkes için olduğunu anlattığımız nokta bence çok doğru.
Benim içinde olduğum karakter şiddetin içinde ama kendini dışarıya çıkardığında çok başka bir yerden bakıp bir vicdan muhasebesi de yapabiliyor aslında herkes gibi. Şiddet çok cinsiyetsiz bir duygu.
Evet, kadınların erkek şiddetine fazlasıyla maruz kaldığı bir ülkedeyiz. Bu bir gerçek, maalesef. Ama biz her iki türlüsünü de görüyoruz aslında ve bunları da göstermeliyiz.
Evet, erkek şiddeti var ama bir insan şiddeti de var. İnsanoğlunun gittikçe hayvanlaştığı bir dünyada insanoğlunun zalimliği, kötülüğüyle alakalı. O yüzden bunu kadın, erkek diye ayırmadan vermek çok daha doğru geliyor.
FİLMDEKİ KADAR ÇOK ŞİDDET YOK
◊ Siz, izleyiciye ne vermeyi ümit ediyorsunuz?
- Tardu Flordun: ‘Barda’ ağır bir sinema senaryosuydu. Serdar Akar’ın kült filmlerinden biridir. İlk konuştuğumuz zaman tedirgin oldum tabii. O kadar şiddetin, sertliğin tiyatro sahnesine uyarlanması, açıkçası şu içinde bulunduğumuz dönemde ilk önce oyuncuyu biraz tedirgin ediyor. Ama biz tabii ki tiyatroda, filmdeki kadar şiddeti kullanmıyoruz. Onu biraz yumuşatmaya çalıştık.
Oyun boyunca seyircinin koltuklarına çakıldığı, tam rahatlayacağı an tekrar gerileceği bir reji ve oyunculuğu yapmaya çalışıyoruz. Yine de o ilk günkü, o risk ve tedirginlik kısmını yavaş yavaş atıyorum ve bence iyi bir iş çıkacak. Bir kere ekibimiz harika. Bu Serdar Akar’ın filmi ve Işıl Kasapoğlu da çok iyi bir tiyatro yönetmeni. İki çok iyi yönetmenle film ve tiyatronun nasıl iç içe geçtiğini de konuştuk. İyi bir karma oldu ve iyi ilerliyoruz. Deniz de inanılmaz uydu.
- Deniz Çakır: Bir de şiddeti her zaman kanla göstereceğiz diye bir şey yok. Evet, şiddet ve kan, Tardu’nun dediği gibi çok tedirgin edici bir şey ama sinemada arada bir perde olduğu için kısmen daha rahat izleyebiliyoruz, fakat onda bile çok tedirgin oluyoruz. Tiyatrodaysa amacımız bu yerden tedirgin etmek değil. İşte burada Işıl’ın zekâsı ve sanat vizyonu işin içine giriyor. O rahatsızlığı, şiddetin insanda yarattığı o ürpertici şeyi sessizliklerle, gerginliklerle ve oyunda göreceğiniz bir sürü numaralarla vermek çok güzel ve yenilikçi geliyor bana.
ŞARKI DA SESLENDİRİYORUZ
◊ Tardu Bey de oyunun finalinde bir şarkı seslendirecek. Deniz Hanım zaten oyunda şarkı söylüyor. Müzikle oyunculuğun bir birleşimi de var, bunu nasıl buldunuz?
- Tardu Flordun: Bence Volkan Akkoç da nefis yapıyor müzikleri. Deniz’in söylediği şarkılar da oyunu destekliyor. O gergin havayı, seyircinin rahatlama anlarına dönüştürüyor.
◊ Tardu Bey, siz 10 sene sonra tiyatro sahnesine döndünüz. Canlandırdığınız karakterin karanlık yönleriyle yüzleşmek, oyuncu olarak sizin için nasıl bir deneyimdi?
- Tardu Flordun: Zor bir karakter. En başta oyuncu olarak sahnede o şiddeti ben ayarlamak durumundayım, çünkü silah bende. Aslında oyunun aynı zamanda maestrosu gibi tüm ekiple hem karşı tayfayla hem de bizim tayfayla uğraşıyorum.
◊ Bu karakterlerle bağ kurarken zorlandınız mı peki?
- Tardu Flordun: Bu bir film olsaydı o kadar zorlanmayabilirdim ama gerçekten tiyatroda çok dikkat edilmesi gereken bir rol.
KARANLIĞI İÇSELLEŞTİRMEDE ZORLANDIM
◊ Deniz Hanım, oyundaki karakterinizle bağ kurmakta zorlandınız mı?
- Deniz Çakır: Canlandırdığım Gülsüm’ün karanlığını içselleştirmekte zorlanıyorum. Hâlâ bugün yeni bir şeyler, kıracak yerler bulmamız gerekiyor çünkü Tardu’nun rolü Selim’in çetede olma nedeniyle Gülsüm’ün çetede olma nedeni aynı şeyler değil. Birbirlerine temas eden acıları var ama yolları çok farklı, farklı hayatlardan gelmişler.
Bu kadın daha entelektüel. Bir taraftan da bu bana çok iyi geliyor çünkü hep sanıyoruz ki arka sokaklarda yaşayan, arka mahallenin çocukları çete üyesi oluyor. Ama hayır, üniversite okuyan, daha entelektüel bir kadın da tüm inançlarının zedelenmesiyle her şeyi reddedip kontağı kapatıp kendini bu karanlığın içinde bulabilir ve bu bana sahici geliyor. Sadece, benim bulduğum bu sahiciliği aşama aşama kadına enjekte etmek gerekiyor.
IŞIL KASAPOĞLU
‘İYİ VE KÖTÜ HEP İÇİMİZDE’
◊ Sizce seyirci bu oyunu izlerken nelere odaklanmalı?
- Işıl Kasapoğlu: Seyircinin odaklanacağı tek şey kendisi. Yönetmen de yazar da oyunu insanlara bir şey öğretmek için değil onlarla bir süre kol kola gezmek için yapar. Yönetmenin işi seyirciye eşlik etmek.
İyi ve kötü hep içimizde. İnsan ne iyidir ne kötüdür; yok öyle tek bir şey. Önümüze çıkan fırsatlar ve engeller bizi belirliyor. Bir yandan, bir tarafa gitmemek için de tek şansımız kültür birikimimizi artırmamız. Daha çok resim izlememiz, müzik dinlememiz, daha çok kitap okumamız, daha çok bilgilenmemiz lazım. Yaşam bize her şeyi sunuyor, nasıl kullanacağımıza bağlı. Ama buna bazen tek bir kelime dahi etki edip tüm yaşamı değiştirebiliyor. “Kötü yetiştiler, kötüler” diye bir şey yok. En iyi yetişen insan da katil olabilir. Oyunda “hep beraber bunu bir yaşayalım” diyorum.
◊ Oyununuz bir anlamda bir uyarı gibi mi sizce?
- Işıl Kasapoğlu: Hepimize uyarı. Bu uyarılar sinemada, edebiyatta, resimde yüzyıllardır yapılıyor. Biz bu oyunda ders vermeyeceğiz, hiç kimseye herhangi bir şey öğretmeye de kalkmıyoruz. Sadece birlikte birkaç saat etrafımızda neler var diye bakalım.