Güncelleme Tarihi:
Ali İl, işini yapıp ceketini alıp çıktıktan sonra farklı bir hayata dönen biri mi?
Biraz öyle çünkü üstüne konuşuldukça karmaşıklaştığına ve bir yere ulaşılabileceğine inanmıyorum.
İşler nasıl gidiyor?
İşler iyi gidiyor. “Sadakatsiz” projesine 20. bölümünden sonra dahil oldum. Sezonu kapattık ve seneye devam edeceğiz.
Kanal D projelerinde Ali İl denince elektrik tutuyor.
“Küçük Kadınlar”, “Poyraz Karayel”, ondan önce “Ihlamurlar Altında”, “Okul Zamanında” gibi projelerim oldu. Evet, Kanal D’den gitme durumu var.
İzliyorum dersem yalan söylemiş olurum. İzliyorum, dizi bitiyor 11.30’a doğru, moralim bozuluyor, beğenmiyorum kendimi. Açıkçası biraz öyle durumlar var.
Siz bir oyuncu olarak dizi ya da film izlerken ne gibi kriterlere bakıyorsunuz? Mesela oyuncunun iyi olarak nitelendirdiği iş, bazı izleyiciye aynı şekilde yansımıyor. Bazen de tam tersi durumlar oluyor. Bu noktada oyuncu neye dikkat ediyor?
Biraz önce dediğim gibi üzerine çok konuşulacak bir şey değil. Sen seviyorsan seviyorsundur. Profesyonel oyuncunun, “Sen yanlış değerlendiriyorsun. Aslında burada güzel oynamış.” demesinin hiçbir anlamı yok. Görüşleriniz belki şundan kaynaklanıyor olabilir. Oyuncu; işin perde arkasını, ne şartlarda çekildiğini, mutfağını daha iyi bildiği için farklı gözle değerlendiriyor olabilir. Ama bence izleyicinin bakışı daha objektif. Çünkü oyuncu, mutfağı bilmeyen insana hizmet ediyor ve ona kendini beğendirmeye çalışıyor. O yüzden kötü oynamış sana iyi geliyor ya da iyi oynamış sana kötü geliyor gibi bir mana çıkaramazsın. Ben şunu değerlendiriyorum; bazı setlerde bazı sahneler çok olumsuz koşullarda çekiliyor. Bu duruma karşı da çok acımasız olmak istemem. Gecenin 4’ünde çok zor bir sahneyi oynayamamış olabilir. O yüzden ona da kötü oynamış etiketini yapıştıramam.
Gerçekçilik senin hayata bakışında duygusallıktan daha mı ağır basıyor?
Evet, ben de öyle. Rasyonel bir insanımdır. Duygusalım ama çok belli etmiyorum.
Peki, bu durum olumlu mu yansıyor? Projelere daha kolay adapte oluyor musun?
Zaman zaman çok zorlandığım oluyor. Bazı oyuncular var; ağlaması gerektiği yerde ağlıyor, bir anda rolüne girebiliyor. Öyle bir coşkuyla değil de ne yapmak lazım, karşımdaki oyuncuyla aramızdaki iletişim, yönetmen ne istiyor, saat kaç gibi durumlara bakarım.
En son ne zaman bir şeye sarsıldın?
Sevdiğimiz insanların kayıpları çok sarsıyor.
Yakın geçmişte kaybettiğin bir oldu mu?
Evet, bir dönem çok üst üste oldu. Ondan sonra eskisi gibi devam etmiyor.
Seni bu tarz olaylar mı büyütüyor?
Böyle şeyler hepimizi büyütmüyor mu? Duygusal değil de hassas bir insan olduğumu söyleyebilirim. Pandemi süreci, eve kapanmamız gibi durumlardan herkesin psikolojisi etkileniyor. Ama bazıları biraz daha fazla etkileniyor. Ben, o hassas kısma giriyor olabilirim.
Songül ve Sadrettin karakterlerini bir kalıba sığdıramayacağım. Biri yastığının altında bıçakla, öbürü yastığının altında silahla uyuyor. Tepelerinde baba faktörü var ve ayrılamıyorlar. Bu hikayenin, gerçek hayatta karşılığı vardır.
Yaşantı veya meslek olarak değil; Sadrettin’in Songül’de yaşadığını, Ali İl yaşasa hemen boşanır mıydı?
Tabii ki. Sadrettin, ilk bölümde tokat attı Songül’e. Ondan sonra Songül, anasından emdiği sütü burnundan getirdi Sadrettin’in. Çok fena karakterlerdi ve ikisi de birbirinden beterdi. Ama sonunda mutlu mesut yaşamaya devam ettiler. Bir tane de çocukları oldu. Arkalarında cesetler, mezarlar bırakan bir çiftti. Çok güzel günlerdi. Ece ile olan her sahnemiz ayrı bir hikayesi, tansiyonu, enerjisi olan sahnelerdi. Hala da Sadrettin meselesi peşimizi bırakmaz.
Bir oyuncu için kötü karakteri oynamak mi daha zor yoksa iyiyi oynamak mı?
Bence kötüyü oynamak daha kolay. Daha keyifli, heyecan verici, daha çok malzemen var, enerjini dışa vurabiliyorsun. Ama iyiysen biraz daha dizide durman, bakman ve hiçbir şeyden pek fazla etkilenmemen gerekiyor. Kötüyü tetikleyen çok fazla şey var.
“Poyraz Karayel” döneminde kötü yorumlarla karşılaştın mı?
İnanır mısın hiç karşılaşmadım. “Sadakatsiz” projesindeki Melih karakteri, daha kötü yorumlar alıyor. Seyircinin olumsuz eleştirilerine maruz kalıyorum. Sadrettin’de hiç öyle bir şey olmadı. Çünkü bütün senaryonun mizahi bir tarafı vardı.
Senarist Ethem Özışık, “Maraşlı” projesini mi yazdı ondan sonra?
“Söz” dizisini yazdı. Çok çok başarılı.
Oyuncunun mesajı nasıl vermesi gerektiğiyle ilgili alt metinler çok fazla geliyor mu?
Evet, geliyor. Gelmiyor denemez çünkü fazlasıyla geliyor. Hatta bu kadar fazla detay verildiği için eğleniyoruz. Her şey orada net ve açık şekilde belirtiliyor.
Hayatındaki en sinirli kişi kim?
Açıkçası benden daha sinirli bir insanla karşılaşmadım. Annem sinirlidir.
En sorumsuz kişi?
Arkadaşlarımın arasında var. Yasin diye bir arkadaşım mesela.
En çapkın kişi?
Celil Nalçakan’ın yakayım mı burada? (Gülüyor.) Birini yak deyince o geldi aklıma.
En cömert?
Yine Celil diyebilirim.
En son en çok istediğin şey neydi?
Pandeminin bir an önce bitmesi.
En son en çok hüzünlendiğin anı paylaşabilir misiniz?
Geçen günlerde bir arkadaşımı kaybettiğimin haberini aldım. Çok etkileniyorum ve kalıyorum orada. Uzun zamandır da görmediğim bir arkadaşımdı ama.
En son en çok neye şaşırdın?
Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz. Her gün yeni bir şey oluyor.
Kendini affettireceğin bir andasın ve seni dinliyor. Anlatır mısın?
O konuda çok fazla bir günahım yok. Doğalında gelişen gönül kırıklıkları dışında kimseye karşı bir vicdan azabım yok.
Hayatında sadakatsiz misin?
Öyleydim ama artık değilim.
“Sadakatsiz” mi öğretti bunu?
“Sadakatsiz” projesi bambaşka bir dünya. Sadakatsizliğin de ötesinde bir durum. Orada başka ruhsal çalkantılar var.
O sürprizi gerçekten anlamamıştı. Sence neden? Sürpriz yapan biri misin?
Sürpriz yapmam.
En son ne zaman çiçek aldın?
Anneme gönderdim. Anneler günü veya doğum günü gibi özel dönemlerde gönderdim. Çiçek almayı severim.
Onu nasıl sevdiğini tarif edebilir misin? Aşk var mı sence?
Aşk var bence. Ama sevgi dediğin zaman o içinde güven duygusunu barındırıyor. Onu seviyorum çünkü ona çok güveniyorum.
Geçmişte güvensizlik mi yaşadın?
Hayır ama güven duygusunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Aşk zaten bambaşka bir şey. Aynı zamanda çok sağlıklı bir şey olduğunu zannetmiyorum.
Sen çok coşkulu bir şekilde mi yaşadın aşkı?
Evet, yaşadım.
Bitiyor mu?
Tabii, bitiyor. Daha doğrusu bir daha o sularda tekrar yüzmek istemiyorsun. İnsanın kendisi ile yüzleştiği bir durum o. Aslında en fazla kendi hatalarının bu kadar yüzüne vurulduğu ve sarsıcı bir dönem. Karşındakiyle olduğu kadar insanın kendiyle de alakalı. Kendinle ilgili birçok şeyi sana yeniden tarif ettiren bir durum.
O duygunun izi kalıyor mu?
Tabii ki kalıyor. Değişip hayatına devam ediyorsun her seferinde. Sadece bir kere aşık olduğumu da söyleyemem. Rasyonel olmayı, ayaklarımın yere basmasını, kontrollü ve planlayarak yaşamayı seviyorum. O durumlar çok korkutucu olabiliyor o dönemde. Kontrolsüz yaşıyorsun, hata yapmaya çok açık oluyorsun.
Arkadaş bunca yıl geçti hala aklımdadır. Ne saçma bir anıydı.
“Poyraz Karayel” dönemi, Beşiktaş’ın çok başarılı olduğu bir zamandı. Başkanın gelip dizide oynamış olması, garipti. Bir sürü güzel şey oldu. Çok güzel anılarımız oldu o dönemle ilgili.
Para ile elde edemeyeceğim bir duyguydu.
Okulu kazanmak benim için çok önemliydi. Çünkü ya hiçbir şey olmayacaktım ya da bambaşka bir hayatım olacaktı. Okulu kazanmasaydım oyunculuğa devam etmeyi düşünmezdim. O kazandığım günkü duygu, benim kişisel zaferimdir. Parayla ölçülecek bir an değildi.
Dilediğin kişiye, dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorulma imkanı verildi. Bu kim olurdu ve ona ne sorardın?
Ona, neden diye sorardım.
Var mı sende nedeni?
Yok, olsa sormam zaten.
Başka kime sorardın?
Babama soracağım sorular olabilirdi.