Güncelleme Tarihi:
Oyunda çok farklı duyguları canlandırıyorsunuz. Tek bir tip oynamıyorsunuz. Hazırlık aşamalarının çok uzun hikayeleri vardır ama özetlemen gerekirse “Küvetteki Gelinler”in kamera arkasında ne oldu? Provalarda neler yaşandı?
En başta Erdal Beşikçioğlu ile çalışıyoruz ve onun yanında bize destek olacak işinde çok iyi olan koreografımız var. Sesimizle ilgilenen biri var, Evin Beşikçioğlu geliyor. 3 kız, çok hırslı ve çok disiplinliyiz. Ama bu hırstan kastım birbirimizi ezmek ve insanları parçalamak üzerinden bir hırs değil. 3 kadın da kendi yaptığı işte iyi olmak istiyor haliyle. Metni çok sevdik, birbirimizi çok sevdik. O metnin gerektirdiği her fikre ve Erdal Beşikçioğlu’nun her dehasına açıktık. Söylediği şeylere hayır demedik, deneyelim dedik. Çünkü söyleme göster insanıyız. Tabii ki çok zordu. Koreografımız geliyor ve nasıl olması gerektiğini anlatıyor. Biz o küvetin içinde debeleniyoruz ve en iyiye ulaşana kadar o devam ediyor. Tekrar, tekrar, tekrar… Kadın meselesinin 1800’lerden beri değişmemiş olması ve bugün maalesef aynı sözü söyleyebiliyor olmamızın da verdiği şeyle çok tanıdık bir yerden çok içerdeyiz zaten. Canlandırdığımız diğer tipler, toplumda bize baskı yapan ve bu üç kadını ölüme götüren insanları da tip olarak yapmamız gerektiğinde her şey daha da zorlaştı. Ama suya kavuştuğumuzda biz artık çok rahattık. Su, bize çok iyi geldi.
Bu kadar sadeleşmiş, etkili ve hızlı anlatan bir oyun olması ilginç. Siz çok farklı motiflerle de başarıyı sağlayabilirdiniz. Daha çarpıcı diyaloglar olabilirdi ama bunlara hiç girişmeden zor alanı seçerek muazzam bir iş ortaya çıkarmışsınız.
Bu, bir tercih. Bunu haykırarak da anlatabilirdik. Metnin zaten bir ritmi vardı. Onun dışında Erdal Beşikçioğlu’nun görmek istediği bir ritim vardı. Aynı zamanda her bir karakterin de ayrı bir ritmi var. Bu ritim bir araya geldiğinde bir müzik ortaya çıkıyor. Bunu kesemeyiz, bunu bozamayız. Evet, çok hızlı akan ve çok hareketli bir oyun. Bunu seyirciye nefes aldırmayalım diye yapmıyoruz. Oyun akıyor ve durmak istediğimiz yerde duruyoruz. Biz de bir nefes alıyoruz. Çünkü söyleyecek bir sözümüz var orada; çok kıymetli olan. Metni şiddetle anlatmadığımız için daha nüktedan bir yerden anlatıyoruz.
En son en çok istediğin şey neydi?
Gerçekten seyirci ile kavuşmak.
En son en çok hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?
Ben kötü bir şey olunca pozitif olan insanlardanım.
En son en çok neye hayır dedin?
Kuru pastadan yemem istendiği zaman hayır dedim. Çünkü gluten yemiyorum. Yoksa kolay kolay hayır diyemiyorum.
En son en çok neyi yanlış anladın?
Metinle ilgili yanlış anladık birbirimizi. Ben inatla onu düzeltmeye çalışırken o da inatla beni düzeltmeye çalıştı. 15 dakikamız böyle geçti ve sonra anladık. En son dün birini yanlış anladım.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?
Yalnız değilsin ve kurban da değilsin. Bütün felaketler gerçekten seni bulmuyor. Birazcık etrafına bakıp kalan dostlarını ve etrafında iyi insanlar olduğunu fark edersen hayat senin için çok daha kolay olacak.
Kırılgan mısın?
Hiç kolay kırılmam. İnsanlara tanıştığım zaman 100 kredi veririm. Tüketebilirsin ya da istemezsen tüketme. 100 krediyi tükettiği zaman bir daha asla onunla konuşmam.
O sürprizi gerçekten anlamamıştı. Sence neden? Oldu mu böyle bir şey?
Hayır, olmadı.
Sürpriz yapmayı seven biri misin?
Evet.
Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?
Onun için bir şey yaparak.
Sevginin hakkını verebildiğini düşünüyor musun?
Evet. Çünkü birini sevdiğim zaman onunla ilgili her şeye dikkat ederim. Neyi seviyor, neyi sevmiyor? Hangi saatte uyanır, hangi saatte uyur? Nasıl mutlu olur, nasıl mutsuz olur? Her şeyi öğrenirim ve bunun için çaba sarf ederim.
Coşkulu sevdiğin zamanlarda ne hissedersin?
Hayatımda her şey o kadar iyi ki… Ama ben bunu bir çiçek aldığım zaman da yaşıyorum.
Her şeyi coşkulu mu yaşarsın?
Aslında mutlulukları coşkulu yaşarım. Hüzünleri ya da mutsuzlukları kimse anlamaz.
Gerçekten hayatın nasıl gidiyor? Son yılları baz alarak anlatabilir misin?
Ben elimdekilere çok şükreden bir insanım. Babamı kaybettikten sonra benim hayatımda şöyle bir şey oldu. Gün içerisinde ufak tefek dertler tabii ki olacak. Sevdiklerim sağlıklı ve hayatta mı? Bugünkü standartlarımın altına düşmemek için çalışıyorum. Bunu koruyabiliyor muyum? Çok güzel. Dostlarım yanımda mı? Çok iyi. Her mutlu anımda ya da başım sıkıştığında en kötü ihtimalle bir telefonla bir kişiye ulaşabiliyor muyum? Evet. İşimde mutlu muyum? Evet cevabı aldığım o kadar çok şey var ki benim hayatımda. O yüzden hayatım bence çok iyi diyebilirim. Tabii ki toplumsal olarak yaşadığımız kötü şeylerin dışında kendi hayatım için söylüyorum. Sahip olduğum her şeyi korumak, birinin ihtiyacı olduğunda yanında olmak, sevdiklerimin hayatta ve sağlıklı olması ve işimi eğlenerek yapıyor olmak bana yetiyor.
Sence hayatında ne eksik?
Babam. Onun dışında eksik diyebileceğim bir şey yok. Tabii ki hep daha iyisi ve daha fazlası vardır mutlaka.
Hırs var mı?
Çok. Hep ilerlemeliyim, olduğum yerde durmamalıyım, cepten yememeliyim. Kendimi tekrar etmek benim için ölümcül bir şey.
Bu hep farklı karakteri oynamak mı?
Evet, hep farklı karakteri seçiyorum. Ama çok benzer bir karakter gelirse ve gönlüm akarsa onu da kendime bir challenge yapıp çok başka bir yerden oynuyorum.
Niye oyuncusun?
Daha çok mutlu olmak için herhalde. Çünkü Uluslararası İlişkiler okuyordum ben. Üçüncü sınıfta kapağı kapattım ve sınava girdim. Ailem karşı olmasına rağmen. Şunu fark ettim; ben mutlu olacağım bir şey yapmak istiyorum. Siyaset bilimleri kitabını hobi olarak istersem okumalıyım. Ama zorla okumamalıyım. Bu beni hayatım boyunca mutlu etmeyecek bir şey. Benim için mutluluk çok kıymetli.
Dilediğin kişiye, dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ona ne sorardın?
Çok sevdiğim yönetmenler var. Bağımsız filmlerinde beni neden oynatmıyorlar? Senaryosunu çok sevdiğimi bir bağımsız işte oynamak istiyorum. Türkiye’deki bir sürü yönetmeni bu anlamda çok beğeniyorum.