Güncelleme Tarihi:
ATV’nin cıvıl cıvıl yaz mevsiminde bize reva gördüğü ‘Kanatsız Kuşlar’, son zamanlarda iyice belirginleşen acıklı bir ekran modasının son örneği. Orta sınıfın kaybolduğu, zenginin iyice şatafatlı zengin, yokusulun açlık sınırı altında yoksul olduğu, çaresizliğin insanın ruhunu ezdiği diziler kimi mutlu ediyor? Bu diziler sosyal hayatımızdaki hangi kırılma sonucu kendine böyle iddialı bir yer edinebildi? Bu hikâyeleri yazanların, pazardan artık toplayanlarla, altın varaklılar arasındaki kopuşu anlatmaya böyle heves etmeleri neden?
ATV’nin yeni dizisi, bu soruların hepsini hak ediyor. İnsanın izlerken bu asık suratlılık fetişizmine, baskıcılığın pohpohlandığı kaba saba öykülere isyan edesi geliyor.
Bu tip dizilerin kendi aralarında kararlaştırılmışçasına mutabık kaldığı bir şablon var. Ve bu yapımın da harfiyen uyduğu iç karartma operasyonunun üç prensibi var.
1- Yoksulluk
Dizi yoksulları eskisi gibi ‘azıcık aşım kaygısız başım’ esnafı değil. ‘Acılı anne’ Nefise pazarda artık toplayarak dört çocuğunu besliyor. Kızı Cemre “Et istiyorum et!” diye isyan ediyor. Ev sahibi kapı dışarı ediyor, patron kovuyor, çocuklar çalışmak için okullarından oluyor. Bu artık sınıf farkının değil, açlık sınırında hayatta kalmaya çalışmanın hikâyesi.
2- Muhafazakârlık
Yeni dizi etiğinin bir numaralı kuralı, erkek baskısını koşulsuz kabul etmek. Hep varolagelmiş hayatın doğal akışının bir parçası olduğunu vurgulamak. Nefise oğlundan bile kıytırık bir oto tamirciye geldi diye “Kadın başına ne işin var” fırçası yiyor. İlk düğmesi azıcık açık elbiseye “Fazla açık değil mi diye” boyun büküyor. Zeynep’le Ahmet minibüste “Burası manitayla öpüşme yeri değil” diye dayak yiyor. Ezil, ezil bitmiyor.
3- Teslimiyet
Yoksulluk, açlık, veresiye defteri, çikolata, kremli şampuan, sucuk filan bunlara sahip olmanın dizi dünyasında bir tek yolu var: Zengini kafeslemek! Ya da Nefise gibi ultra namuslu hanımların ve ahlaklı kızlarının hayatında ‘kimseye muhtaç olmam’ diye diye zenginlerin kanatlarının altına sığınmak. Sanki kader hep o tarafa ağlarını örüyor, hep bir holding patronuyla çarpışılıyor, hep lüks otomobillerinin önüne beyaz bakkal poşetleriyle Nefise’ler atlıyor. Hep yalnız/dul/fakir/terk edilmiş anneler, kadınlar, kızlar güçlü bir erkeğe teslim olup huzur buluyor.
Ve bu mutsuzluk üçgeni her geçen gün daha da kararan TV dramlarında yeniden, yeniden, içimizdeki son hayat zerresi de sönene kadar tekrarlanacağa benziyor.
VİZYONDA BU HAFTA SİNEFİL FARKIYLA