Güncelleme Tarihi:
Nasıl seversin sorusuna, "Bütün mimiklerini ezberleyerek, bütün uyuz özelliklerine bayılarak, bana asla uymayan bütün davranışlarını hayranlıkla seyrederek seviyorum. Annesinin onu sevdiği gibi de seviyorum" diyen Hivda Zizan Alp, bütün ilişkilerini kendi bitirdiğini söyledi.
Genel olarak hayatın nasıl gidiyor?
Son 1,5 sene benim için her şey çok acayip oldu ve her şey çok hızlı gelişti. Pandemisinden birdenbire çok sevdiğim bir işe girmeme hayatımda hiç görmediğim Bodrum’a gitmeme kadar bir sürü değişiklikler oldu. Çok çabuk alıştım. Bodrum’a ve çok sevdiğim bir işe bu kadar çabuk alışmış olmak biraz korkutuyor. Çünkü hayatta çok çabuk güven duyabilen bir insan değilimdir. Buraya bu kadar bağlanmış olmaktan korksam da bırakıyorum kendimi içine.
Genellikle şehir dışı işlere zor adapte olunduğu söyleniyor.
Ben daha önce de bir şehir dışı işi yaptım. Şehir dışı işlerle ilgili insanların bir yerden sonra birbirini boğazlayacak hale gelme hurafesi çoktur. O zamanki işimde de zaten öyle bir şey yoktu ama şimdikinde hiç yok. Hepimiz aynı apart sitede kalıyoruz. Arkadaşlarımın bir kapı ötemde olması ve gerçekten arkadaşım olması benim için çok büyük bir şans.
Bu kadar sosyalleşebilen biri misin?
Aslında değilim yani dıştan ilk görüldüğünde soğuk karşılanan biriyimdir. Ama son 1-2 yıldır onu da kırdığımı düşünüyorum. Samimi davranıyorum, sonra soğuyorum.
Sen “oyunculuk” meselesine nasıl bakıyorsun? Bu durumu nasıl ele alıyorsun?
Hayat görüşlerimin çok sık değiştiği bir yaştayım. Ama çocukluğumdan beri sabit olan tek özelliğimin insanları olduğu gibi almak olduğunu söyleyebilirim. Hayatımda seyrettiğim bütün insanları -annem, babam, bakkal, komşu, öğretmenim- olduğu gibi aldım. Onlara nefret duymadım ya da gereksiz yere çok fazla sevmedim. Ailem bana çok eleştirel bakabilmeyi öğretti. Bu, onları şeffaf bir şekilde gözlemleyebilmem de en önemli etken oldu. Onları canlandırmayı ve yaşamayı sevdim. Bana çok acayip geldi her zaman. 4 yaşından itibaren canlandırma dediğimiz şeyi içimde hissederek yapıyorum.
İnsanları olduğu gibi kabul edecek bir geçmişinin olması seni biraz şanslı mı yaptı? Olduğu gibi kabul edebilecek hikayelerle karşılaştın belki. Gerçekten sınava tabii tutulacak şeylerle karşılaştın mı?
Aslında her insan karşılaşır ama bunu bilmez.
İzm’lerin yok ve bununla yaşamıyorsun herhalde.
Bu, benimle ilgili söyleyebileceğim en kolay şey. Hiçbir şeyde izm’im yok çünkü herhangi bir etiketi, yaftayı istemiyorum. Geçtiğimiz gün Dünya Kadınlar Günü idi. Biz çok sık ikili düşünme sistemi ile hareket eden bir varlığız. İnsan maalesef dünyayı olduğu gibi görebilen bir canlı değil. Tekliğin içinde çoğul; çokluğun içinde tekil olarak görmüyoruz. Ak veya kara, kadın veya erkek, iyi veya kötü, zeki veya aptal… Böyle değil aslında dünya. Suçlamadan yaklaştığımızda, onun da bir ailesinin olduğunu, o aileden o eğitimi aldığını, onun ailesinin de kendi ailesinden eğitim aldığını, o zaman konunun topluma yayıldığını, o zaman yönetimleri suçlayabileceğimizi, o zaman dünyayı suçlayabileceğimizi o zamanda kimseyi suçlayamayacağımızı düşünebilirsin. O zaman iyi veya kötü kalmıyor ortada.
Bağlanamama durumun neden böyle?
Açıkçası ben bilmiyorum. Bağlanma konusunda bir güvensizlik de yaşıyor olabilirim.
Yaşadın mı?
Aslında yaşamadım çünkü ben çok sevgi dolu büyüdüm. Annem ve babam, beni kendi ailemiz içerisinde bana göre o kadar fazla bir sevgi ile yetiştirdiler ki dış dünyaya çıktığımda yabancı kaldım. Bu çok klişe bir söylemdir ama yalanın ne olduğunu hakikaten bilmiyordum.
Belki orada doğrunun yanında yalanın da ne olduğunu anlatmak mı gerekiyordu?
Evet, o yüzden bir şeyleri iyi ya da kötü olarak değerlendirmemek gerekiyor. Bir aile çocuğunu yetiştirirken her şeyden saf tamamen iyilikle yetiştirmek istediğinde de bazen böyle marazlar olabiliyor. Kız çocuğumuzu sadece güçlü olsun diye yetiştirdiğimizde çünkü şimdiki çağın bunu yaptığını görüyorum. Kız çocuklarını böyle bir dünyada korumak istiyorlar ve onlara geçmişin tersi olarak onlara kendi ayaklarının üzerinde durarak bir şeyler yapabileceklerini öğretiyorlar. Ama bu sefer o kızlar normal şartlarda da sevdiği birinden yardım istemeye çekinen, korkularını, üzüntülerini söylemekten uzakta tutan insanlara dönüşüyor. Bana göre her şey iç içe olmalı. Yani ben eril ve dişil enerjiyi içimde beraber barındırabilmeliyim. Bir tarafım mücadele etmeyi bildiği gibi bir tarafım yas tutmayı da bilmeli.
Oynarken yaptığın işin inandırabilmek mi? Meseleye karşı taraftan nasıl bakıyorsun?
Kendimi inandırabilmek.
Çok zor bir kıstas bu.
Oyun oynarken inandırabiliyorduk.
En son en çok istediğin şey neydi?
Annemi görmekti ve bugün göreceğim.
En son hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?
Genelde hüzünlenmeyi çok seviyorum. Beni hüzünlendiren şey ortaokulda öğretmenimin ölümüydü.
Oyunculuğu daha iyi yapmak, kendi kariyerini en pik noktaya getirmek dışında senin bir idealin var mı?
Sanırım en çok hedef koyduğum konu oyunculuk. Ama çocuklarla bir şey yapmak konusunda da çok istekli buluyorum kendimi. Bu insanların bana yüklediği bir misyon değil ya da bunu yaparsam başarılı görünürüm dediğim bir şey değil. Ama çocuklarla kurduğum iletişimi o kadar kıymetli buluyorum ki ileride de onlarla bir şey yapabilmek istiyorum.
Hayatında olan insanların seni çözememesi, her zaman flu bir taraf bırakmak seni tatmin eden bir duygu mu?
Evet, Akrep burcuyum.
İlgilenir misin astroloji ile?
Tabii çok ilgileniyorum. Çok rasyonel biri olmama rağmen astrolojiye inanılmaz ilgi duyarım. Kaderciliğim de vardır yani ona da dayanıyor olabilir.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?
Aslında niyetim ona kendimi kapatmak değildi. Ama hayatımda en güvendiğim insan o olduğu için ister istemez bir sınır çekmek zorunda kaldım. Çünkü kırılmıştım.
Kim kaybetti bu hikayede?
O kaybetti tabii ki de.
Kırgınlığı yeterli derecede telafi edemedi mi?
Hiçbir zaman telafi edemediği için bitti. Ama hatalardan ders alınmayacağını düşündüğüm ya da hiçbir şeyin geri dönüşü olmadığını düşündüğüm için onu hayatımdan çıkarmadım. Küstüğüm, bıraktığım için onu hayatımdan çıkarmadım.
Kendini affettirebileceğin bir andasın şu anda. Anlatır mısın?
Hiçbir şey benimle başlamadı, her şey ailelerimizin suçu diyebilirim. Hayatta bir insana hata yaptığın zaman birine şunu deme cesaretine artık sahibim. Ne yapayım ben anne babamdan böyle öğrendim, onlar da anne babasından böyle öğrenmiş. Her şeyden kendimizi suçlamamıza gerek yok ki.
Bu kodlara inanırsan insanları daha kolay kırabilirsin.
Aslında bunu bildiğin zaman insanları o kadar kıramazsın. Çünkü kendinle ilgili bunu samimiyetle düşündüğün zaman başkaları için de düşünüyorsun.
Sürpriz yapan biri misin?
Hayır.
Sana sürpriz yapılır mı?
Yapılsın çok istiyorum ama doğru düzgün de yapılmaz. Ben sürprizi çok seviyorum. Geçen doğum günümde sürekli setten eve gelip her kapıyı açtığımda biri çıkacak diye bekledim.
Ama sen sürpriz yapmıyorsun öyle mi?
Ben birine bir şey yapacaksam durmaz o dilimde, söylerim. Kesinlikle sır saklayamam. Bana hiçbir sırrını verme, asla durmaz.
Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?
Bütün mimiklerini ezberleyerek, bütün uyuz özelliklerine bayılarak, bana asla uymayan bütün davranışlarını hayranlıkla seyrederek seviyorum. Annesinin onu sevdiği gibi de seviyorum, babasının onu sevdiği gibi de seviyorum. İkisi farklı şeyler.
Annesinin ve babasının onu nasıl sevdiğine şahit oldun mu ya da duydun mu?
Evet, bahsettiğim şey zaten o yüzden pür-i pak bir sevgi değil; zaaflı bir sevgi de olabilir. Anne sevgisi tamamen zaaflı bir sevgidir.
Aşk var mı sence?
Tabii ki.
Aşk, senin için süzgeçten geçirilebilecek bir duygu mu yoksa bütün savunma mekanizmalarına karşı teslim olduğun ya da akışta kendini bırakabildiğin bir duygu mu?
Aşk için şunu söyleyebilirim; dışarıdaki bütün duvarlarımı eve geldiğimde askıya asıp onun yanına özdeki Hivda ile gidebildiğim kişiye aşık olmalıyım.
O duygunun öncesi nasıl gelişiyor?
Yine karşımdaki insanı, yargılardan uzak bir şekilde olduğu gibi almaktan geçiyor yolu. Bu zamana kadar benimle ilgili nasıl erkeklerden hoşlanırsın diye sorsan cevap veremem. Bugüne kadar aşık olduğum herkeste onun zaten kendi olarak taşıdığı haline aşık oldum. O giydiği hale; bir tanesi dünyanın en paspal çocuğuydu. Hiçbir şekilde aynada kendine bakmazdı ama onun o hali hoşuma gidiyor. Bir tanesi de benden daha fazla kozmetik malzemesi kullanan ve sabah ilk uyandığında aynaya bakıp saçını düzelten bir kişiydi. Ama onda da onu sevdim. Ona o yakışıyordu ya da ben onu sevdiğim için ona yakıştırıyordum.
Aşk senin için travmatik, dramatik ya da senin hayatına tesir edecek bir olay zinciri değil. Sen orada kişilerden bahsetmiyorsun, duyguyu anlatıyorsun. Nasıl bunu bu kadar normalize ediyorsun?
Diğeri çok zor değil mi? Acılar çekmek, ızdıraplar bana çok ağır geliyor.
Kendine bakmayan kişi ile olan ilişkin nasıl bitti?
Bir gün onu sevmediğimi anladım. Gittim kendisine artık onu sevmediğimi ifade ettim. Ona, ben sana şunları şunları söylediğimde sen bana bu tepkiyi veriyorsun. Senin sağlıklı olan her şeyini seviyorum normalde ama bunu sevmiyorum, dedim.
Pekala diğer ilişkin nasıl bitti?
Bütün ilişkilerimi ben bitirdim. Genelde karşı taraf ayrılmadı yani. Sanırım mesele sadece güçte değil; hayatımda dengeyi bulmaya çalıştığım bir dönemdeyim. Her şeyi terazide eşit şekilde ölçmeye çalışıyorum.
Oyuncu kimliğinin dışında insanların Hivda’yı merak edip peşinden gidebileceği bir figürsün. O yüzden Hivda’yı ihmal etmeden insanlarla reel dünyada daha çok buluşturman gerekiyor.
Açıkçası kendimi anlatmaktan sıkılan bir insan değilim. Birilerini olduğu gibi seyretmeye ne kadar açsam, kendimi de yansıtmaya o kadar aç olduğum için bu mesleği yapıyorum. Ama kimsenin bilmediği bir şeylerim kalmalı.
Aydınlanmamış noktalarını bir gün paylaşmayı düşünüyor musun?
Galiba onun için biraz iş işten geçmiş olması lazım. O kadar yaşar mıyım bilmiyorum ama belki 60’ımda filan anlatırım.
Var mı böyle hikayeler?
Tabii ki her insanın vardır. Hiç kimsenin sıradan bir hayat yaşadığına inanmıyorum.
Dilediğin kişiye dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ne sorardın?
Şu an kim olduğunu gerçekten bilemiyorum ama herhalde tarihin çok güçlü figürlerinden birine sırrını sorardım.