Güncelleme Tarihi:
Aşerme konusu, son zamanlarda çok sık şahit olunmayan bir durum gibi. Sanki eski zamanlarda daha çok duyuluyordu. Acaba aşerme diye bir şey yok da kadınların hissettiği bir dürtüden mi kaynaklanıyor? Sen aşerdin mi?
Ben çok aşermedim. Bir tek turşu suyu çekti canım. Hepsinin bir sebebi varmış aslında. Vücutta bir şeyin eksikliğinden kaynaklanıyormuş.
Absürt bir saatte mi canın çekti? Eşin gidip alıp geldi mi?
Hayır, istemedim öyle. Sonra çok yakın arkadaşımın annesi turşu yapmış. Onunla geldi. Bir öyle bir şey yaptık ama göndermedim onu. Yazık çok yorgundu.
Eşin yardımcı oluyor mu?
Evet, oluyor. Başlarda tam adapte olamamıştı ama şimdi çok yardımcı oluyor. Arada söyleniyor keşke ben taşısaydım filan diye.
Farkındalığı olan erkekler, empati kurduğu zaman bu durumu eşi kadar hissediyordur. Sizin oradaki emeğiniz tartışılmaz. Kadının çektiği yükün milyonda birini erkek yaşamıyor.
Tamamen anlaması mümkün değil. Başlarda biraz zordu. Gerçekten boşayacaktım yani. Başlarda çok anlayışsızdı. Bebeğimizin olmasını çok istiyordu. Benim bir anda “ben bunu yapamıyorum” durumlarına geçmeme adapte olamadı. Bir de ben hiç öyle bir insan olmadığım için.
Normalde atik bir insan mısın?
Evet, çok. Bir kere bir şey yaparken düştüm. Bayağı dalga geçti benimle. Ben de dedim boşarım yani. Zaten hormonlarım almış başını gidiyor.
Şu ara çok fenayım. Aslında rahatsız edici derecede netim. Mesela insanlar toplantıya girmeden önce bana danışır.
Bazı konularda net olmasam daha iyi olabilirdi diyebilir misin?
Kendimden de çok memnunum. Bazı insanlar ne kadar sempatik, ne kadar her şeyi idare edip evet diyorlar. Ben de o yok mesela. Hayır ise hayır.
İstediğin şeylerde coşkulu musun?
Tabii ki.
Evlilik teklifi aldın mı?
Aldım.
Ne hissettin? Bekliyor muydun?
O an orada beklemiyordum. Ama güzel hissettim. Değişik bir andı.
Düşündün mü yoksa direkt kabul ettin mi?
Beni çok sinirlendirmişti. Sonra da o çok uyanık olduğu için “Bu halimle de beni sevecek misin?” deyip evlenme teklifi etti. Ben de “Bu halini her zaman sevmeyebilirim ama evet.” dedim.
En son en çok istediğin şey neydi?
Suşi yemek diyormuşum. Yiyemiyorum ben. Kocam da sürekli yanımda suşi yiyor.
Sen sevmiyor musun?
Hamilelere yasak. Yoksa çok seviyorum.
Ne istedin en son peki?
Ben çok şey istiyorum. İnsanın isteği biterse ömrü biter zaten.
Alışveriş yapmayı seviyor musun?
Seviyorum. Ama işim bu benim. İşimin bir kısmı.
AVM’de alışveriş yapar mısın?
Hiç sevmem. Ben internetten alışveriş yaparım. Gidersem de hayatta kıyafet denemem. Alır, çıkarım.
Evde hazırlanırken hızlı mısın?
Kafamda varsa hızlı hazırlanırım. Yoksa da ben hazırlanamıyorum çıkmayacağım derim.
En son en çok hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?
Sülalevi bir mesele oldu. Onda üzüldüm.
Akraba terörü mü?
Gerçekten akraba terörü. Benim terörsüz akrabam yok. Sonradan edindiğim akrabalarım terörsüz.
Memnunlar mı senden?
Memnunlardır herhalde. Gelin olarak daha minnoşum.
Gelinlik hissi var mı aranızda?
Biz çok arkadaş gibiyiz. Hem kayınvalidem hem de kayınpederimle. Mesela ceketim kayınpederimin ceketi. O yüzden arkadaş gibiyiz. (gülüyor)
En son en çok neyi yanlış anladın?
Evde tadilat yaptığımız için orada yanlış anlamalarım çok kötü patlıyor. Orada var bir iki tane ustanın anlatıp benim yanlış anladığım. Artık her şeyde resimle ilerliyoruz.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?
Ona aslında öyle olmadığını söylemek istediysem kesinlikle söylemişimdir. Onun aslında öyle olmadığını bildiği ama çevrenin bilmediği bir şey var. Bir arkadaşımın hastane masraflarından babasının hastane masraflarına her şeyi ödeyen kişi olduğum halde çevredeki insanlar onun kötü gününde yanında olmadığımı düşünüyor.
Bu durumla karşılaşınca ne yaptın?
Umursamadım.
Kendini affettirebileceğin bir andasın ve seni dinliyor. Anlatır mısın?
Bir arkadaşımın babasının cenazesine gitmedim. O, hala benim aklımda. Ama cenazelere gidebilmeye çok yeni başladım. Bir de baba cenazesi olunca hiç gidemiyordum. O, hep içimde kalmış bir durumdur. Ondan da tam anlamıyla özür dileyemedim. Hep bahane ürettim. Kaç sene geçti üzerinden. Konuşuyoruz ama o eski bağımız koptu.
Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?
Tüm hayatımı değiştirecek kadar. Değiştirdim de yani. Öyle bir şey talep etse değiştirmezdim. Ben istedim.
Paylaşabileceğin kadarıyla biraz bu değişimden bahsedebilir misin?
Aslında bir noktada kariyerimden vazgeçtim. Ama baktığın zaman onun kadar beni mutlu etmiyordu kariyerim. Şehir dışı işler reddetmek gibi. Doğru da bir şey yaptım.
İçeriğine göre projeyi reddettin mi?
Hayır, iyi işler de geldi ama gitmedim. Bu iş iyi ve tutacak ama ben burada kalmak istiyordum. Çünkü kalmazsam olmayacaktı.
Değişimin sadece şehir dışı olan projeler için miydi? Her rolü oynayıp oynamama konusunda bir değişim oldu mu?
Ben zaten onu yapmıyordum, oynayamıyordum. Oynayan oynasın ama ben her rolü oynayamıyorum. Tamamen kişisel. Oynayabilmek nasıl kişisel bir tercih ise oynamamak da öyle.
Son dönemlerde sosyal medyada viral olan ya da tartışmalara çok kolay açılan gündemlerde bir tez varsa onun zıttını savunmak linçleniyor. Belki de azınlık onu savunmak. Gerçeğin her rolü oynamak olduğunu savunanlar, bunu rahat rahat konuşabiliyor. Bunu tercih etmemek neden linç unsuru oluyor?
Öyleysen oyuncu değilsin diyorlar. Yaptığın her şey çöp oluyor. Benim hep böyle bir tercihim vardı. Ama söyleyince “Türkan Şoray Kanunları” filan diyerek aslında olayı biraz da olayı indirmeye çalışıyorlar. Bunun aşırı mutaassıp olmakla da bir ilgisi yok. Bu, bir tercih olmalı. Mesela bir şirkette çalışırken de tercihlerin olur.
Oyunculuğun üzerine düşündüğün zaman kendinde o enerjiyi görmediğin için her sahneyi oynama zorunluluğu oyunculuğa da gölge düşüren bir şey. Çünkü inandırabileceğine inanmıyorsun.
Aynen öyle. Önce senin onu inanman ve yaşaman lazım. O konularda zaten karışmak gibi bir durumu yoktu. Belki de zaten ben o tercihte olmadığım için karışmak gereği duymadı.
Aşık olduğun insanın senden bir beklentisi olduğu için hayatını değiştirmedin. Eşinin bir yaşantısı var ve ondan o ilhamı aldığın için sen kendi kendini değiştirdin. Doğru mu?
Evet, benim annemle yaptığım son görüşmelerden biri var. Şehir dışı bir proje gelmişti. Ben hiçbir zaman evlilik hayalleri kuran bir insan olmadım. Ama Küntay ile ilgili öyle bir şeyim oldu. O, benim evleneceğim ve hayatımı geçireceğim bir insan. İş geldikten sonra dedim ki gitmeyeceğim. Annem çok büyük bir tepkiyle karşılamıştı. Çünkü evleneceğim insanı buldum. Burada kalıp devam etmek istiyordum. Gidersem olmayacaktı.
Neden olmayacaktı?
Oyunculuğun çalışma şartları. Zaten İstanbul’dayken bile çok az görebiliyorsun. Şehir dışı olunca hiç göremeyeceksin. Hiç de pişman değilim. Bu durum biraz karşılıklı mesela. O da reklam ajansına istifasını verdi ve kendi sanat yolculuğuna çıktı. Şu anda İspanya’da da eseri var, Amerika’da da eseri var. Yanılmıyorsam heykeli Mısır’a gitti. Enteresan dönüm noktalarıyla devam ettik hayatta.
En coşkulu olduğun anını paylaşabilir misin?
En coşkulu anım, hamileliğimden emin olduğum an. Çok büyük bir şeydi.
Ne oldu?
Hormonlarım sapıtmıştı. Meğer hamileymişim ağustos sonundan itibaren. Eylül ayında deli gibiydim. Ben oyunculuğa döneceğim filan dedim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Kafam çok karışıktı. Bir proje vardı, ona tamam dedim. Başladım ve projenin içinde hamile olduğumu fark ettim kendi kendime. Proje bitene kadar test yapmadım. Kimseye söylemiyordum ama farkındayım her şeyin.
Proje ne kadar sürdü?
20-25 gün sürdü.
Eşine söyledin mi o arada?
Sadece bir kere belki hamile olabilirim dedim. O da strestendir dedi. Daha sonra Bodrum’da onun sergisine gitmiştik. Test aldım ve yaptım. O kadar büyük bir şeydi ki bu. Gerçek mi, doğru mu?