Güncelleme Tarihi:
Aynı gün gösterime giren Warner Bros.’un “Barbie”si ve Universal Pictures’ın “Oppenheimer”ı pandemiden sonra toplam 2,3 milyar doların üzerinde gişe hasılatı elde ederek bir rekora imza attı. Bu da yetmedi yapımcı Charles Band yaşadığımız “Barbenheimer” çılgınlığını anlatan film yapacağını anons etti.
Barbenheimer etkisine kayıtsız kalmayan bir izleyici olarak iki filmi de sinemada izledim. Şimdiye kadar yapılmış en akıllı gişe filmlerinden “Oppenheimer”ı 2 kez daha izledim.
13 dalda Oscar adaylığı alan film bence 10 Mart’ta Oscar’ları silip süpürmeli.
Neden mi?
Film, sadece atom bombasının babası J. Robert Oppenheimer’ın biyografisi değil, aynı zamanda Robert Oppenheimer’ın düşünceleri, duyguları, tarihin karmaşıklığı, hırs, vicdan ve bilimsel ilerlemenin getirdiği sorumlulukların da analizi.
Yönetmen , bu zeki adamların yok edici bir teknolojiyi geliştirirken kimsenin dikkate almadığı insan bileşenini ve duygusunu mükemmel bir şekilde yakalıyor.
Teknolojinin ahlaki sonuçlarını, zihindeki çatışmaları ve yapılanların karmaşıklığını hissettiriyor.
Filmde, başarılar övüldüğü gibi kötülükler de anlatıyor, ikiyüzlülükler dile getiriyor. “Oppenheimer”ı ilk izlediğimde tamamen şeffaftım.
Konu hakkında hiçbir bilgim yoktu. Gerçek olayların kurguyla çok güzel birleştirildiğini düşünmüştüm.
2 ve 3’üncü izleyişimde tasvirin yüzde 100’e yakın doğru olduğunu biliyordum.
Çünkü ‘Oppenheimer nasıl bir adamdı’ sorusunun yanıtını araştırdıktan sonra izlemiştim.
İlk büyük akademik dersini 12 yaşında vermiş. Metinleri orijinal dilinden okuma alışkanlığı varmış. Üçüncü ve dördüncü sınıfı bir yılda bitirmiş, sekizinci sınıfın yarısında üst sınıfa atlamış.
Dil öğrenme konusunda yeteneği varmış. Hollanda’ya konferans vermesi için davet edilmiş ve konferansı Hollandaca vererek herkesi şaşırtmış. Sadece 6 haftada Hollandacayı öğrenmiş.
Depresyonu yenmek için dört ay içinde üç psikiyatriye gitmiş ama Marcel Proust okuyarak depresyonunu hafiflettiğini söylemiş.
Kendi dünyasında yaşıyormuş. 1929’daki Wall Street çöküşünü olaydan 6 ay sonra öğrenmiş. Şiiri ve tasavvufu çok severmiş.
Arkadaşı France Ferguson onu ziyaret ettiğinde nişanlanmak üzere olduğunu söylemiş.
Oppenheimer habere sevineceğine bağırmaya başlayıp “Bu adam nasıl benden daha iyi olabilir” düşüncesiyle üzerine atlayıp arkadaşını boğmaya çalışmış.
“Flört yalnızca boşa harcayacak zamanı olan insanlar için önemlidir” demiş. Hatta Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de profesörken kır randevusu için bir kızla buluşmuş. Buluştuktan sonra kızı randevuda unutup evine geri gitmiş.
Cambridge Üniversitesi’nden neredeyse kovulacakmış çünkü okuldaki hocasını zehirleyip öldürmeye kalkışmış.
Yetenekli bir müzisyenmiş ve piyano ve çello çalıyormuş.
Albert Einstein’ın arkadaşı ve meslektaşıymış.
Freeman Dyson (fizikçi ve matematikçi) Oppenheimer için “Çok iyi bir arkadaştı. Öte yandan, bilimsel konularda mantıksız boyutta acımasızdı. Çok önyargılıydı, insanlar hakkında çok hızlı karar verirdi ve bu son kararı olurdu” demiş.
Max Born (fizikçi ve matematikçi) “Şüphesiz çok yetenekli ama zihinsel disiplinden tamamen yoksun bir insandı. ” demiş.
Şiiri ve tasavvufu çok seven Oppenheimer, 16 Temmuz 1945’te Los Alamos, New Mexico’daki atom bombası patlamasından çıkan ateş topuna bakarken Hindu kutsal kitabı Bhagavad Gita’dan alıntı yapmış ve “Şimdi, dünyayı yok eden ölüm oldum” demiş.
Christopher Nolan sektörde bir sembol
Nolan, yönetmen olarak en sektörün en iyilerinden ama bence aynı zamanda harika bir yapımcı ve yazar.
“Dunkirk”, “Tenet”, “Interstellar”, “Inception”, “Oppenheimer” gibi senaryoları yazmak ne kadar çok araştırma ve zaman gerektiriyor hiç düşündünüz mü?
CGI (bilgisayar grafikleri) olmadan bu filmi yaratma yeteneği, teknoloji bilgisi, kimsenin denemediğini denemeye yönelik yaklaşımı Nolan’ın “Oppenheimer”ını saf sinema deneyimi yapıyor.
Hikâyeyi zaten bilseniz de senaryoya kendinizi kaptırıp Oppenheimer’ın yaşadığı duyguları yaşıyorsunuz.