Güncelleme Tarihi:
İzleyiciler, sizin nasıl biri olduğunuzu merak ediyor. Kendi hayatınızdaki izleri, daha az mı paylaşıyorsunuz ve merak uyandırıyorsunuz?
Nurgül Yeşilçay : Alper, bir ara Instagram’da çok aktifti. Eşiyle beraber çok güzel şeyler yapıyordu. Ben bayağı gülüp eğleniyordum. Tabii pandemi dönemiydi. O dönem ben de yapıyordum. İnsan, boşluktan neye saracağını bilmiyor. Ekmekler, lahmacunlar yaptık. Bir de filmde baklava açmayı öğrendim. Malatyalı kadınlar geldiler. Onlar, bana öğrettiler. O kadar da güzel ve ipince açıyorum ki…
Mahalleden arkadaşlarınız var mıydı? Hatırlıyor musunuz?
Alper Kul : Evet, var. Görüştüğüm arkadaşlarım da var. 4-5 senedir ilkokul ve ortaokul arkadaşlarımla tekrar WhatsApp grupları kuruldu. Kaldığı yerden devam ediyor. Lisede ise matematik hocası konuşuluyor, ortaokulda ise müdür konuşuluyor. O duyguda kaldığın yerden devam ediyorsun. O dönem yaşadıkların tatlı duygular.
“Mahalleden Arkadaşlar” filmi çekiliyor. Kendi arkadaşlarınız ile konusunu konuştunuz mu?
Alper Kul : Bu filmi bekleyen çok arkadaşım var. 1990’ları anlattığı için… Benim gençlik dönemlerime denk geliyor. İnsan, albüme bakar gibi çocukluğumda ne yapıyordum, bilgisayarın hayatımıza yeni girdiği dönemler nasıldı diye düşünüyor. Afişimizde de var ilaçlama arabasının arkasından koşmalar… Çocukluğunu hatırlamak, insana tatlı bir haz veriyor. O yüzden benim jenerasyonumda bu filmi soran çok arkadaşım var. Galiba çocuklarla birlikte veliler de takip edecekler diye düşünüyorum.
Nurgül Hanım, sizce filmi izleyecek genç kuşak ne düşünür? Nasıl hissederler?
Nurgül Yeşilçay : Öncelikle çocuk oyuncularımız çok başarılı. Bu film, Selçuk’un kitabından uyarlama. Aslında Selçuk’un hikayesini anlatıyoruz. Çocuk, gerçekten çok iyi oynuyor ama. O yüzden merak edecekler. Çünkü çocukların bir dünyası vardır. Oyuncak dünyası, hayal dünyası… Ona hitap edecek diye düşünüyorum. Bir de tabii ki günümüzden biraz farklı.
Selçuk Bey ile çalışmak nasıldı?
Nurgül Yeşilçay : İsterseniz Alper cevap versin nasıl olduğuna. Çünkü benim çekimlerim evde geçiyordu. Açıkçası 1 hafta çalıştım. Selçuk, kendisinin eğlenmesini daha çok seviyor. Oyuncunun eğlenmesi taraftarı değil. Oyuncu gergin olsun, Selçuk çok eğlensin. Benim tek gözlemim bu olabilir. Ama komediden çok iyi anlıyor.
Alper Kul : Biz, Selçuk’un anne ve babasını oynuyoruz. Esat Polat Güler’in oynadığı karakter, aslında Selçuk Aydemir. Selçuk’un çocukluğunu izliyoruz biz burada. Dolayısıyla gerçek kişileri oynadığımız için alan çok sınırlı. Bir de babası, onun için çok kıymetli. Yaşadıkları köyün İstanbul’daki kulüpleri olur ya. Onları bulduk, gittim, oranın diksiyonunu çalıştık. Babası nasıl tonlar? Ne yapar? Babasına benzemeye çalıştım. Selçuk, en sonunda mutluydu. En son karşısına babası olarak çıktığımdan dolayı işimi doğru yönetebildim diyebilirim.
Siz farklı cast’lara çok rahat girebiliyorsunuz. Karadeniz’de de bu şekilde olan kişi, çok fazla. Bu şans değil mi?
Alper Kul : Kel olmanın avantajı. Kafana ne koyarsan değiştiriyorsun. “Güldür Güldür” programında da böyle. Bir peruğu taktığın zaman değişiyorsun, öbürünü taktığın zaman başka bir şey oluyor. İnsanlar, şu hale alıştığı için herhalde öyle bir avantaj var. Doğduğum zaman keldim, sonra belli bir süre saç oldu, en sonunda komple gitti. Askere saçlı gittim, saçsız geldim.
Nurgül Yeşilçay : Saç ektirme çok meşhur. Toplu toplu yürüyorlar. Hiç denedin mi?
Alper Kul : Ona da gittim. En bilinen bir saç ekim merkezine gittim. Beni kabul edemediler. Ensenizden alıp üst tarafa ekersek kelliğin yeri değişir dediler.
Nurgül Hanım, sinema filmlerine neden ağırlık veriyorsunuz?
Nurgül Yeşilçay : Pandemi döneminde evde sinema filmi izlemeye çalıştık. Açıkçası çok mutlu olmadım. Sinemaya gidip hep beraber gülmek kadar güzel bir şey yok bence. Tiyatroda da aynı durum var. Dijital olarak tiyatroları, operaları bulabiliyorsun. Bence sadece fikir edinebilirsin. Haz alma durumunu, ben yaşayamadım. Bir de denk geldi. Pandemiden önce çektiğim bütün filmler, arka arkaya yayınlandı. Her aya, bir Nurgül Yeşilçay filmi diyebiliriz. Ama sinemaya ağırlık vermeyi istiyorum açıkçası. Seyircinin de sinemaya gitmesini istiyorum. Böyle güzel bir aktivite, bence devam etmeli.
Oyuncu açısından da daha konforlu. Daha hızlı tüketilebilir. Çekiyorsunuz, bitiriyorsunuz ve bir iz bırakıyorsunuz. Diğer projelere göre sinema filminin daha fazla avantajı var mıdır?
Nurgül Yeşilçay : Dizi dediğin 150 dakika çekiliyor ya suya yazı yazmak gibi bir şey. Çektim bitti, çektim bitti… Çok fazla tüketim toplumuna hitap eden bir şey. Yapıyor muyuz? Yapıyoruz, yapacağız da. Ama sadece arasındaki farkı söylemeye çalışıyorum. Tiyatro başka bir disiplin, sinema başka bir disiplin. Sinema, daha kalıcı ve seyircisi başka. Dizi seyircisi, bambaşka bir seyirci. Dijital seyircisi, bambaşka bir seyirci. Şu dönemde ben de algılamaya çalışıyorum.
Pandemiden hemen sonra çekilen filmler, vizyona girdiği zaman o hype yakalanamadı gibi. Bu dönemler, tamamen insanların daha rahat gidebildiği ve sinema kültürünün yeniden canlandığı dönemler. O anlamda güzel bir tarihte giriyorsunuz. Vizyon tarihi ile ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
Nurgül Yeşilçay : Kasım ayı, normalde çok iyi bir tarihti. Pandemiden sonra aynı şey olacak mı? Burada bizim filmimizin şöyle bir avantajı var; hem büyükler de gelip çok zevk alacak hem de çocuklar da zevk alacak. Bu yüzden biraz avantajlı buluyorum.
Film tamamen komedi miydi? İçerisinde duygusal kısımlar var mıydı?
Nurgül Yeşilçay : Hep komedi. İçerisinde duygusal yer var mıydı? Ben hiç duygulanmadım ama. Hüzünlü yerler, çocuklar açısından var.
Alper Kul : Bir sahne var, beste yaptım ben oraya. Selçuk’un arkadaşı ile problem yaşadığı ve hayatla yüzleştiği bir sahnesi var.
Nurgül Yeşilçay : Evet, sen oraya şarkı yaptın. Arkadaşımız şarkı yapıyor, senaryo yazıyor. Bizi merak etmişler ya Alper’i tanıtmaya çalışıyorum.
Alper Kul : Biz, normal insanız. Nurgül’ü de tanıyorum, o da öyle.
En son en çok istediğiniz şey neydi?
Alper Kul : En son geçen hafta “Güldür Güldür” programında izleyici beğensin diye ölüyordum heyecandan.
Beğendiler mi?
Alper Kul : Bence beğendi. “Güldür Güldür” çok kısa sürede hazırlanıp üretilen bir iş. 2 gün prova 1 gün çekim, 2 gün prova 1 gün çekim oluyor. Bazen yetişmiyor, iyi tip bulamayabiliyorsun. O yüzden 1-2 hafta sıkıntıda hissetmiştim kendimi.
Program kaç yıldır yayınlanıyor?
Alper Kul : 13. sene oldu. Ama bu şaşılacak bir şey değil ki. İzleyicinin karşısına çıkıyorsun. O heyecan herkeste var. İlk günkü heyecan o.
Nurgül Yeşilçay : Ama artık birbirinizi o kadar iyi tanıyorsunuz ki kaşından gözünden anlarsınız.
Alper Kul : O, işin avantajı ama sorumluluğun var.
Bu anlamda işinizi iyi yapıp sunmanızın dışında bir şey var.
Alper Kul : Sorumluluk o. Başka bir şey değil.
En son en çok hüzünlendiğiniz anı paylaşabilir misiniz?
Nurgül Yeşilçay : Bir tane sokak kedisi var. İsmi Tony. Sokaktan başka bir kedi bulmuş, eve getirdi. Sonra da kediye sinir oldu, sen benim ailemle neden takılıyorsun diye. Sokaktan getirdiği kedi de küçücük. Başladı ona pata küte vurmaya. Ben de bir azarladım Tony’yi. Sonra çok üzüldüm çünkü bana trip attı.
Sonra çözebildiniz mi meseleyi?
Nurgül Yeşilçay : Bayağı bir çözemedik. Belki hala da çözemedik. O şey gitti, ona üzgünüm.
Alper Kul : 10 gün önce filan oğlum Arel’i eğlence yerine götürdüm. Bir arkadaşı ile birlikte gitti. Her şey muazzamdı. Pazar günü muazzam bir babalık yaptım. Bunlar 1-2 oyun oynadılar. Uzun uzun fişler çıkıyor. Akıl edemedim, o fişleri bir araya toparladım. Sonra misafir çocuğunu eve bırakırken hangisi onundu, hangisi kaç tane kazandı ile ilgili bir kavga çıktı. O kadar büyüdü ki… Çocuğu bıraktık, oğlum arabada bir ağlamaya başladı. Sinirleri mi bozuk? Ergenlik mi geldi? Bilmiyorum.
Nurgül Yeşilçay : Çocukların dünyası ile senin dünyan farklı.
Alper Kul : Ben anlamıyorum. Oğlum, 1 buçuk saat kadar boncuk boncuk ağladı. Ben de dayanamadım, çektim arabayı sağa, ağlamaya başladım. İkimiz ağla ağla… Bir yere de bağlayamadık. Öyle kaldı.
Nurgül Yeşilçay : Aranız nasıl şimdi?
Alper Kul : Aramız iyi ama akıl edemediğim yerden çok büyük bir haksızlık oldu.
En son en çok neye güldünüz?
Nurgül Yeşilçay : YouTube’da zeka testleri var. Gülmek için arka arkaya onları izliyorum. Nedense ben onlara çok gülüyorum. Tuhaf bir eğlence anlayışı olduğu ortada. Bir de TikTok’taki oyunculuklar… Bayılıyorum onları izlemeye.
Takip ediyor musunuz?
Nurgül Yeşilçay : Her şeyi takip ediyorum ben. Benim işim bu.
Spesifik olarak bir fenomeni takip ediyor musunuz?
Nurgül Yeşilçay : Burada fenomen mi söyleyeceğim? Ama “Flash TV oyunculuğu” var ya çok gülüyorum onlara.
Alper Bey, siz nasıl eğleniyorsunuz?
Alper Kul : Ben, TikTok’a girdikten sonra hiçbir şeye şaşırmamaya başladım. Dozu aştı çünkü. Orada çok garip şeyler oluyor. Peş peşe baktığın zaman çok enteresan insanlarla karşılaşıyorsun. “Güldür Güldür” programında abarttığımızı söylüyorlardı. Ama abartmadığımı fark ettim.
Nurgül Yeşilçay : O hissi, ben de alıyorum. Ne yaparsa yap okey yani. O kadar çeşit insan var ki.
Oranın kullanıcısı ve kitlesi ile siz benzer bir challenge yaptığınız zaman bu garipsenebiliyor. İnsanlar yadırgayabiliyor.
Alper Kul : Çok nevi şahsına münhasır insanlar var. Herkes çok garip şeyler yaşıyor hayatta. Kolay bir ülkede, kolay bir dünyada yaşamıyoruz.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısınız?
Nurgül Yeşilçay : Ben, gidip yüzüne söyleyebiliyorum zaten. İçimde oturmuş hiçbir şeyim yok. Benim gibi bir tip, zaten çok dışa dönük ve açık olduğu için seninle bir derdim olduğu zaman sana söylüyorum.
Alper Kul : Ablamın Almanya’dan gelen bir oyuncağı vardı. Saçları filan vardı. Ablamın tek oyuncağı oydu. Gerçekten başka bir şeyi yoktu garibimin. Ben, onun ayağını kesmiştim. Söylememiştim ona. Gün, bu gündür. Özür dilerim.
Nurgül Yeşilçay : Çok hainmişsin sen.
Alper Kul : Çok küçüktüm. Canı acısın istedim sanırım. Niye bilmiyorum. Böyle bir şey olmuş.
Kendinizi affettireceğiniz bir andasınız ve sizi dinliyor. Anlatır mısınız?
Nurgül Yeşilçay : Benimkiler çok acıklı.
Onu nasıl sevdiğinizi tarif eder misiniz?
Nurgül Yeşilçay : Etrafa bakıyorum, bir şeyler çıkarmak için. Bir vincin tepesindeki gökkuşağı, bir minarenin uzunluğu…
Alper Kul : Sen, şuradan gördüğün şeyi anlatıyorsun.
Nurgül Yeşilçay : Evet, Keyser Söze gibi yapmaya çalışıyorum.
Alper Kul : Arkadaşlar, bu dolandırıcılık. Oluyor mu böyle?
Siz nasıl seversiniz?
Alper Kul : Üzeri kıtır kıtır, iç tarafı az pişmiş, bir taraftan da çok sıcak ve akışkan… O kadar çok seviyorum ki ıstırdığım zaman ağzımda dağılıyor. İlk olarak genzime alıyorum, yutuyorum, yuttuktan sonra nefesimde tekrar geliyor. Az yağlı, pişmiş, çıtır çıtır. Bayılıyorum… Herhangi bir sevdiğimiz şeydi değil mi bu?
Daha çok canlıdan bahsediyordum.
Nurgül Yeşilçay : Benim de aklıma böyle şeyler geliyor. Künefeyi çok seviyorum ya. Künefenin akan şerbeti kadar çok seviyorum onu.
Alper Kul : “Mahalleden Arkadaşlar” filmini ismini geçirmeden anlat bence. O kadar çok seviyorsun ki biliyorum.
Nurgül Yeşilçay : Ben, kişisel gelişim sevmediğim için böyle şeyleri de sevmiyorum.
Film ne zaman vizyona girecek? Bir şeyler söylemek ister misiniz?
Nurgül Yeşilçay : Bence şu durum artık çok kafaları karıştırıyor. Dijital platformda mı, dizi mi, sinema filmi mi? Sinema filmi dendiği zaman sadece sinema salonlarında olduğunu açmak gerekiyor. Dijital bir platformda değil; sinema salonlarında. 4 Kasım’dan itibaren gösterimde.
Filmi izlemeye neden gelsinler?
Alper Kul : Ben, gelsinler istiyorum. Çünkü gerçekten güzel. Bu filmde oynadığım için değil; sebeplerim var. Afişi gördüğüm zaman niyet kutusu gördüğüm yerden yakalıyor beni.
Nurgül Yeşilçay : Filmimizin mottosunu özellikle söylemek istiyorum. Altını çize çize belirtmek istiyorum. “Çocuklara ve büyümeyen çocuklara…”
Dilediğiniz kişiye, dilediğiniz bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi size. Bu kim olurdu ve ona ne sorardınız?
Alper Kul : Çok açmayacağım ama tarihsel kişiliklere birkaç sor