Cihangir Ceyhan:Pandemide 96 kilo olmuştum

Güncelleme Tarihi:

Cihangir Ceyhan:Pandemide 96 kilo olmuştum
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 2020 01:58

Alev Alev dizisinin başrol karakterlerinden Ömer'i canlandıran oyuncu Cihangir Ceyhan hurriyet.com.tr'de Ferit Ömeroğlu'nun konuğu oldu. İş ve özel hayatına dair çarpıcı açıklamalarda bulunan Ceyhan hakkında merak edilenleri yanıtladı.

Haberin Devamı

Oyuncu Cihangir Ceyhan özel hayatından oyunculuk kariyerine kadar geniş yelpazede samimi itiraflarda bulundu. Mesleğe başladığından itibaren iki defa arka arkaya bıçkın denebilecek daha mafyatik roller daha sert mizaçlı insanları canlandırdığını söyleyen Ceyhan, farklı karakterler geldiğinde de isteyerek oynayabileceğini belirtti.

 Komedi gibi farklı bir rolde oynamak sana daha zor geliyor mu? Böyle bir kaygın var mı?

 Denk gelmesiyle alakalı bir durum bu. Zaten bir oyuncunun beklediği bir şeydir. Her seferinde yeni bir şey gelsin, başka bir heyecan yaratsın. Mesleğe başladığımdan itibaren iki defa arka arkaya bıçkın denebilecek daha mafyatik roller daha sert mizaçlı insanları canlandırdım. Şimdi dönüp baktığın zaman Alev Alev projesindeki Ömer daha naif bir çocuk. Her seferinde oynadığın karaktere kendinden bir şey katman lazım. Hem karakterin kendi özellikleri hem de senin kendi içinde bulduğun şeyleri meç etme durumuyla bir şey yansıtıyorsun. Ömer için de bıçkın diyebilirsin. Kötülüğün karşısında iyilik ile duran, insanlara sürekli yardım eden, yanlış bir duruma sesini çıkaran bir çocuk. Ama daha naif bir karakter. Bunların dışında örneklendirebilir misin? Şöyle bir şey gelse sinirlenir misin ya da böyle bir şey gelse oynamak ister miydin gibi.

Haberin Devamı

 Gelecek rollerin ucu bucağı yok. Sitcom ya da komedi tarzında bir işte oynamak ister miydin?

 Tabii ki çok isterim. Tanıştığımız kadarıyla sence olur muydu?

 Olurdu ama tanıştığımızın ötesinde bir karakter görürdük orada.

 Bu biraz kilometre hesabı. Çünkü yolda kişi kendi de büyüyor. Hem mesleki hem de birikim anlamında bir şey katıyorsun üstüne. Ondan sonra işe ya da karaktere odaklı bir kompleks yaratıp bir ürün ortaya koymaya çalışıyorsun.

 Anne Erzurum, baba Elazığlı. Hikayende yurdum insanı izleri var. Olduğun yere gelmek isteyenler için hikayen yeterli bir ilham olur mu? Neyi farklı yaptın?

 Çok farklı bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Kişi düzleminde ilham kaynağı olarak görülmek gibi bir amacım yok. Böyle bir şeyi söyleyemem. Üniversitede bir tane hoca düşün. Okulu bitirdi, okulda kaldı ve akademisyen oldu. Burada önemli olan tamamen istediğin şeye odaklanmak ve çalışmak. Belki de daha göz önünde bir meslek yaptığım için sen yurdum insanından izler var diyorsun. Bu sadece benim yapmak istediğim iş ile ilgili bugüne kadar çalıştığım, belirli sınavlardan geçtiğim ve sonrasında üstüne katarak devam ettiğim bir şey. Her meslek grubu için geçerli bu.

Haberin Devamı

 Şu an bu dönemde oyuncu olarak senin hikayende bir farklılık var.

 Çünkü biz dijital bir platformdan insanlara daha gerçek bir şey gösteriyorduk. Bizim dönemimizde her şeyin çok net gösterildiği Sıcağı Sıcağına gibi reality programları vardı. Katilse katili görüyordun ya da olay olduğunda polis kamerası oraya gidiyordu canlı canlı izliyordun. Oradaki zanlı olayı anlatırken sen gerçeği görüyordun. Baya zaman geçtikten sonra biz dijital bir ekranda gerçek bir şeyi gösterdiğimiz için böyle oldu. Yani bu şans eseri olmadı. Bu durumu algoritmasıyla planladık. Bir yeri şöyle yapsak başka şeyler söyleyebilirler. Ama biz buna inanıyoruz insanlara geçecektir. Bir taraf karşı çıksa da bir taraf bizim arkamızda duracaktır gibi her şeyi düşündük. Hadi bir şey çekelim oldu ya da olmadı gibi bir şey değil. Herkesi kendine göre çizmek istediği bir form veya yaşamak istediği hayat tavrı vardır. Ama totalde önemli olan planlama ve çalışma. Bu durumla alakalı kendimden benzer şeyler görüyorum diyenler için söyleyebileceğim tek şey şu; ne yapmak istiyorsan başı çalışmaktır.

Haberin Devamı

 Çalışarak geldiğin bir nokta olan Alev Alev dizisi çok iyi bir iş yaptı. İşin bu kadar pik yapması senin sosyal hayatına nasıl yansıdı? Alev Alev sürecini biraz anlatır mısın?

 Bundan önce oynadığım projelerden beni tanıyan insan portföyüne baktığın zaman 12, 15, 24 ya da 30’lu yaşlarda olup daha çok aksiyon izleyen kişiler vardı. Artık 35 ve 60 yaş arasında normal televizyon izleyicisi olan insanların saati geldiği zaman ekranlarda gördüğü bir rolü canlandırıyorum. Bir gün arabada giderken trafik ışıklarında durduk 50 yaşlarında bir abi dönüp “İzledim diziyi.” dedi. Nasıl olmuş, beni yakıştırdın mı diye sorduğumda ise “Ben seni ilk defa izledim, güzel olmuş.” dedi. Sosyal hayatıma nasıl yansıdı? Maske ile tanıdı mesela teyzenin biri. Daha önce oynadığım karakterlerin biraz anti kahraman tarafı vardı. Kötüydü ama belli bir sebepten dolayı kötü olmuştu. Ömer daha duru ve evimizin çocuğu gibi bir karakter. Karakter, sosyal hayatımda kendime daha yakın biri.

Cihangir Ceyhan:Pandemide 96 kilo olmuştum


Haberin Devamı

 Çukur dizisinden sonra sana Ömer karakteri gelince ne hissettin?

 Ömer gelince kendi doğrusal kavramlarıma oturtmaya çalıştım. Azer, bambaşka bir karakterdi. Ama Ömer hiçbir şekilde kötü yola girmemiş bir çocuk. Burdan gidersem bu kazanım olabilir ama yanlış olduğunu idrak ederek ilerliyor.

 Karakterin iyi olması sizi rahatlatıyor mu?

 Üstüne gittikçe daha da çok keyif alıyorum. Her hafta çalıştıkça daha çok keyif alıyorum. Temel nokta kendi içsel enerjin ile karakter analizini çarpıştırdığın yer. Bundan önce oynadığım roller doğrultusunda izleyici “Biz Cihangir Ceyhan ile sosyal hayatta karşılaşsak bir durum olsa bizimle kavga eder.” der. Aslına bakarsan Cihangir üç kere düşünür o konu hakkında. Artık bir sorumluluğum var, bir ailem var veya insanlara karşı bir sorumluluğum var. Elinden geldiği kadar doğru görünmen lazım. Kimse melake veya doğruluk timsali değil. Ömer’de de bu var. Mesela biri kavga edecekse ona bu işin belli bir ritüeli var git bunu polise söyle gibi telkinler veriyor. Kendi ilerleyişim ile karakteri var etme çabamda güzel bir kompleks oldu. Çok hoşuma gitmeye başladı yani.

Haberin Devamı

 Her karakter birbirine hizmet ediyor ama birbirinden bağımsız ve güçlü. Bu işe girdikten sonra set ortamında neler yaşıyorsunuz? Bu durumun diziye yansıması nasıl oluyor?

 Birincisi çok keyifli. İkincisi çok profesyonel insanlarla çalışıyorum. Ben daha yeni mesleğin içinde var olduğumdan dolayı biraz set terbiyesi ve çalışma prensibi gibi konularda bana çok iyi oluyor. Buraya şöyle bir şey söylesem dediğimde bizim saygı duyduğumuz daha üst akıl birisi şöyle yaparsan o da böyle yapabilir gibi akıllar veriyor. Zaten nihayetinde bir kurgu izliyoruz ama sosyal olarak çok öğretici ve keyifli bir yer. Çok büyük bir prodüksiyon var.

 Yangın sahnesi ne hissettirdi?

 O sahnede orayı gerçekten yaktılar. Öncesinde çok çalışıldı. Biz onun provalarını yaptık, kamera açısı, şu şuradan düşecek ya da burada bu kadar kişi olacak gibi. Tüm detayları çalışarak gittik ama insani bir yerden yapıldığı zaman illa bir aksilik oluyor. Kameranın gördüğü belirli yerlere yanıcı maddeleri sürdüler. Ondan önce planlaması yapıldı. Oyun sırasında benim üzerimde siyah takım elbise vardı. O ateşle birlikte tabii yanmaya başlıyorsun. Bütün güvenlik önlemleri alınmıştı. İtfaiye, yanma sistemini yapan uzmanlar hep oradaydı. Hollywood düzleminde bir setin içerisindeydim. Sahnem olmadığı zaman dahi bir iki kere gittim. Yukarı kısma büyük büyük tahtalar kurmuşlar. Ekipler, sen buradan çıktıktan sonra bunlar düşecek diye sana tek tek anlatıyor. Her şeyden önce bir macera gibi oyunun içindesin ve orada esas kişisin. Kızı alıp çıkacaksın ve yangın gerçek. Zordu ama çok keyifliydi. Yaşanıldığı ve içinde bulunduğum için çok keyif aldım.

 Yangından çıkardığın karakter Rüya ile olan hikayede çok konuşuluyor. Orada bir sınıf farkı var ama aslında yok gibi. Çünkü Rüya Ömer’e yakın bir iç dünyaya sahip. Ömer ile Rüya aşkı nasıl? Neler olacak?

 Şu an kaotik bir durumun içindeler. Onun yanında flörtleşmeleri de var.

 Heyecan var mı?

 Heyecan yok. Ama yaptığın bir şeyin pozitif karşılığını görmek keyifli. Benim koyduğum üç taşın üzerine sen de üç taş koyuyorsun. Bunun ufak ufak kuleye dönüşmeye başladığı yerde keyifli. Onun dışında birisi lüks arabaya biniyor diğeri yürüyerek geziyor. Birisi ciğerci de yiyor diğeri daha avangart restoranlarda. İnsani bir yerden verilecek tepkiler doğrultusunda birbirlerine yakınlar. Çünkü ikisi de insanca bakıyorlar olaya. Buna yazık mı? Yazık. Yardım mı edilmesi gerekiyor? Evet.

 Bu durum alevlendirecek durumu demek ki.

 Aynı duyguları hissettiğin arkadaşınla da samimi oluyorsun. Bir şeylere aynı bakış açısı ile bakıyorsun ya da aynı bedeli ödeyebilirsin gibi. O kadar çok seversin ki arkadaşına bir şey olduğunda ciddi ciddi gözünden yaş gelir. Belki insanlar kendi ailesinden abisiyle ya da kardeşiyle bu kadar bir arada olamıyorlar. Ama arkadaşlarınla bu durumu yaşayabiliyorsun.

 Hayatındaki en sinirli kişi kim?

Kendim.

En sorumsuz kim?

Yine kendim diyebilirim. Bunu başka birisi için söyleyemezsin ki.

 En çapkın kişi?

 Bir döneme kadar bendim. Tanına kadar kendim ama tanındıktan sonra dikkat ediyorsun.

 Çapkınlık ne demek? Hayatında biri varken başkasıyla da denemek mi? Ne anlama geliyor?

 O durum yanlış. O çapkınlık değil. İstediğin gibi gezebilmektir. Bir ay içerisinde kimseyle görüşmek istememek lüksü veya her gün farklı bir ahenk yaşama lüksü. 3 gün arkadaşlarınla restoranda yemek yiyebilirsin ya da 3 gün başka biriyle tatile gidebilirsin. Benim için anlamı budur.

 Hayatındaki en cömert kişi kim?

 Babam.

 En şaşırtan kişi kim?

 Her şey insanlar için. Artık çok şaşırmıyoruz.

 En son en çok istediğin şey neydi?

 Hızlı kilo vermekti ve verdim. 96 kilo olmuştum pandemide. Bir anda 78 kiloya düştüm.

 En son en çok hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?

 Dramatize etmek istemiyorum ama bir gün sete gidiyordum. Hava baya soğuktu. Kağıtçı bir çocuk gördüm, Afgandı sanırım. Ben o anda gerçekten çok üşüyordum. Çocuğa baktım üzerinde kot şort ve normal ayakkabı var. Allah’ım yardım et o insanlara diye düşündüm içimden. O adam mecbur o yüzden üşümez. Onun üşüme lüksü yok. Kendimizin de öyle dönemleri olmuştur bazen. Şartlar biraz iyileştiğinde üşüdüm ya da acıktım gibi sorunların oluyor. Bu tavırdaki bir şeyler için de iyileştirme olsa keşke.

 Sete gidiyorsun, oyuncusun, sokağa çıksan adım atamazsın. Öyle bir konumdasın şu anda ama aklına direkt o geliyor.

 Bize çok uzak bir şey değil bu. Oraları kapatmamak lazım. Eğer kapatırsan kaybolursun. Bir dizideki bir sahneye üzülmeyeceksin. Daha gerçek şeylere üzülmek lazım. Garibanlık, hiçbir zaman insanın vücudundan çıkmamalı. Seni hep kendine getirmeli. Garibanlıktan kastım hayatta nerede olursan ol bir şekilde birinin seni uyarmasıdır. Kendine gel, yapılması gerekenler bir de yapılmaması gerekenler var diye uyarmalılar. Tanınma ve belli bir ekonomiye sahip olmak çok yakın bir geçmiş. Ondan önce yaşadığın bütün zorluklar çok daha unutulmayacak bir geçmiş.

 Unutmak kolay aslında...

 Unutamazsın. O zaman hiç orada değilmişsindir. İşte o kişi en sorumsuz kişidir. İçindeki durumunda dahi çalışmayıp şükretmeyip sadece hayıflanan insan sorumsuzdur.

 En son en çok neye hayır dedin?

 İnsanlara. Yapmak istemediğim şeylere hayır derim. Hayır diyebildiğin yerde sabah kalkıp detoks suyu içmiş gibi oluyorsun. Hayır diyebilmek güzel bir şey.

 Ne zamandan beri hayır diyebiliyorsun?

 Kendi hayatımda daha değerli olduğunu düşündüğüm için ya da değer biçilen bir sistematiğe hizmet ettiği için bazı suistimalci kişilere hayır diyorum.

 Çoğu kişi öyle biliyor ama aslında doğrusu ……………… .

Naif yürekli bir insanım.

 Tam o anda …………. olmuştu ve heyecanımı tutamamıştım.

İlk projeyi yaptık ve YouTube’a attık. Ondan sonra bir baktım sosyal medya hesabımda takipçi sayım artmaya başladı. YouTube’a videoyu attığımız anda izlenme sayısı çok hızlı bir şekilde artıyordu. O zamanlarda çok heyecanlanmıştım.

 Mutluyken bana ………… denmesi tadımı kaçırır.

Ben mutluyken ortamın enerjisini hiçe sayıp boş bir sebepten mutsuz veya şikayetçi olan insanlar iğreti ediyor beni.

 Arkadaş bunca yıl geçti hala aklımda. Ne saçma bir anıydı.

 Bir arkadaşım ile birlikte Mersin’de dövme yapıyoruz. Çok işlek olan bir yer var orada bazı günler kafeteryanın yanında dövme yapıyoruz. Tabii ben dövme yapmayı bilmiyorum. Tezgahın önünde çığırtkanlık yapıyorum. Biz de sahil yolunun devam ettiği maliyeti daha uygun ve çok yoğun olmayan bir yerde kalıyoruz. Arada bir oraya gidiyoruz banyo yapıyoruz, kıyafet değiştiriyoruz ve çalıştığımız yere geri dönüyoruz. Oradan çoğu zaman otostop ile gidiyoruz veya belli bir saatte oranın dolmuşları oluyordu. Bir gün yanımda da sıkıntılı bir arkadaşım vardı. Onunla otostop çekerken yanımıza bir çocuk geldi. Zayıf, rockçı tipli biriydi. Geldi yanımıza ‘Buranın eğlencesi bir garip, buranın ortamları böyle ya.’ filan şeklinde sohbet ediyor. Sonra bir otobüs geldi ona bindik. Yolda büyük bir barın önünden geçiyoruz. Dayımın barı, inelim bir şeyler içelim diyor. Üstüne baksan perişan durumda. Biz de kızdık boş boş konuşma diye. “Yok abi ya beni herkes tanır.” dedi. Çocuk tişörtünü bir açtı binlerce dikiş var vücudunda. Aradan zaman geçti bir gün yine dolmuşa bindik. Şoför ve muavinle konuşurken olayı anlattık. Çocuğun ismini söyleyince ikisinin yüzü bembeyaz oldu. Şoför “Ben tanıyorum, o benim arkadaşım. 11.kattan aşağı atlayıp intihar etti. Öldü o çocuk.” dedi. Dolmuştan inince elimiz ayağımız boşaldı. Bu olayı hiçbir zaman unutmam.

 O an bir şey olmuştu ve çok utanmıştım.

 Yine sette bir durum başıma geldi. Çok yoğun anda bir baba oğlu ile beraber fotoğraf çekilmek istedi. Söz çekineceğiz seninle dedim. Ama çok figüranlı bir sahneydi ve çok kalabalıktı. Bir şey oldu o yüzden birinci ekipten ikinci ekibe gitmem lazım. Arabaya bindim gözümle abiyi arıyordum. Görsem hemen fotoğraf çekinip gidecektim. Araba hızlanınca bir baktım karşıdan geliyorlar ve göz göze geldik. Onlar gerçekten duyuyorlar ise haklarını helal etsinler.

 Üzerine düşündükçe kendimi tanıyamıyorum.

 Kendimdeki olgunlaşma. Öncesinde sabit fikirle kesin böyledir dediğim şeylere sonrasında empati durumun özümseyince mutlu oluyorum. Sabit fikirlilik çok büyük bir zindan gibi. Kendi içindeki olgunlaşma sürecine mutlu olmak bu.

 Zihnindekileri röportajların veya sosyal medya hesapların dışında aktarıyor musun? Azer’i ya da Ömer’i değil Cihangir’i anlattığın bir mecra var mı? Gelecekte bununla ilgili bir şey yapmayı düşünüyor musun?

 2 tane senaryom var ama bunlar kurgu zaten. Bu durum hafif bir yönlendirmeye açık, çok zamanım da yok ve açıkçası boyumdan büyük işlere de kalkışmak istemiyorum. Altından kalkar mıyım? Çalışarak kalkarım. Beni sosyal hayatımda tanıyan insanlar bilir. Hikaye anlatıcılığını severim. Ama başı sonu belli olan bir şey yapma yetisi başka bir şey.

 Oynadığın karakterlerin ile çok can yaktın ama bu Cihangir Ceyhan’ın başarısıydı. Markalaştı çünkü bu isim. Kendi isminle, hikayenle ve yaptıklarınla da çok can yakacaksın. Çünkü zihninden dökülenler bir keşif yolculuğu bence.

 Zaten sol şeritten gideceksin arabayı durdurmadan. Düzgün ve kurallarına göre her zaman sınırlarını zorlayarak gideceksin.

 O gün o kararı verseydin bugün ne olurdu acaba?

 Ben Ukrayna’da dişçilik okudum. Hazırlık sınıfındayken de basketbol oynadım. Orada Arsen diye bir arkadaşım vardı. Onunla top oynadık biraz. Sonra bana “Bizim okulda oynamak ister misin?” diye sordu. Hazırlık sınıfında olduğum için başka bir yere geçemiyordum. Bizimle antrenman yaparsın seneye oynarsın dediler bana. Şimdi orada beden öğretmeni veya atlet olabilirdim.

 Çok fena reddedilmiştim.

 Adana’da dershaneye giderken bir kız vardı. Kıza mesaj atıyorum 1 saat sonra cevap veriyor. Attığı mesajları saklıyorum filan. Ben de diyorum ki gerçekten Ömer ve Rüya aşkı gibi fakir çocuk zengin kız hikayesi. Sonra istemediğini söyledi. Onun bir yıkıntısını yaşadım tabii. Dershaneden çıkınca yemek yediğimiz yerler vardır. Oradan bir pizzacı çocukla aldatıyormuş beni.

 İzi kaldı mı?

 İzi kalmadı ama hayatımda bir defaydı onun için hiç unutmuyorum.

 Aşk gibi bir kavram var mı lügatında? Onun sendeki somut yansıması nedir?

 Sorumluluk, cesaret, nefis…

 Cümlelere dökebilir miyiz?

 Bana kalırsa her şeye duyulan bir aşk var. Babanın yaşadığı hayata, bir arkadaşının yaşadığı başarıya aşk duyabilirsin. Başka formda başka kimyevi yapıları var bu işin. Allah’a ve maneviyata duyulan aşk var. Kişi özelinde bir kadına duyulan aşk sorumluluk ve empati gerektiriyor.

 Kıskanç olmadığını söyleyebilir misin?

 Şunu net olarak söyleyebilirim. Hayatımda hiçbir kimsenin kazanımını kıskanmadım. Hiçbir kimsenin var oluşunu kıskanmadım. Sevdiğini tabii ki kıskanırsın. Güdüsel bir durum, karnının acıkması gibi oluyor. Başarı formu çalışmaktan geçiyor dedim ya bir de kıskanmayacaksın. Ahmet şurada oynamış, Mehmet bu arabaya binmiş. Bunu kıskanırsan başına bela olur senin.

 Sizin sektörde çok var.

 O, onların düğümü. Ben o sınavı geçtim. Birinci sınıfta o dersi vermiş gibiyim şimdi onlar düşünsün. Sen ne yapıyorsun? İyi ol, pozitif ol. Taş taş üstüne koyabildin mi bir günün sonunda? Ona şükret.

 Bu rahatlatan bir duygu aslında kişiyi...

 Çünkü kıblen belli oluyor. Öbür türlü Mısır prensini de kıskanabilirsin Amerikan başkanını da kıskanabilirsin. Bunun sonu gelmez. Deli olursun sonunda. Ama kendi kazanımlarına değer biçip mutlu olmayı denersen günün sonunda peşin satan gibi oturursun.

 Parayla elde edemeyeceğim bir duyguydu.

 Şu anki hayatım. Şahmeran diye bir film var. Orada delikten içeri elini sokarsan yılan var deniyor. Ama aslında Bizans altınlarını oraya saklamışlar. Adam bakıyor dışarıdan bir şey var ama içeride ne var? Ona cesaret edip bakmak lazım. O kişiye desen şu anki lüksünü bırakıp altı gün sete geleceksin, 20 tane yangın sahnesi çekeceksin, sabah gidip iki saat uyuyacaksın desen yok der.

 Dilediğin kişiye dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediğin bir programda sorulma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ne sorardın?

 ‘Her şey çok güzeldi. Neden?’ derdim.

 Neden?

 Çeşitli şeyler söyleyebilirim. Varoluş mücadelesi olabilir, hevesler olabilir, görememiş olabilirler.

 Bu soruyu kime sormak isterdin?

 Belki de kişilerdir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!