Güncelleme Tarihi:
Yıllar önce mafya dizilerinde oynayan bir oyuncu, rolün etkisinde kalmamanın mümkün olmayacağını ve hatta yeraltı dünyasının bazı raconları o dizilerin senaryolarından aldığını dolayısıyla bu işin önemli olduğunu söylemişti. Sence de böyle bir şey var mı?
Benim gibi minnoş bir yaratıktan öyle bir şey çıkar mı diyeceğim ama tersim çok terstir. Ama bu durum, doğuşla alakalı. Gençliğime gittiğin zaman okulda sabıkam vardır ama diziyle alakalı değil. Bir şey çok ters ise ters çıkabilirim. Anneden gelen bir şey. Öyle mafyatik bir tarafım yok. Dizinin de öyle etkilediğini düşünmüyorum. Dizide sahneyi oynadıktan sonra “Ay, ponçik olmuş muyum Özlem?” diye çıkarım. Ben de karaktere girip çıkamamak gibi bir durum söz konusu değil.
Bu işten önce “Börü” ve “Bir Deli Rüzgar” projelerinde Ömür karakterine yakın şeyler çıkarttım. Ömür karakterinin sacayağı o kadar güzeldi ki okurken. 2 abi, kız kardeş, Ankara’dan gelmişler, başka bir hayat… Hem abiler kızı çok baskılıyorlar hem de kızın kendince abilerine racon öğrettiği yerler de var. O yüzden karakter çok güzeldi ve sacayağı çok sağlamdı. Senaryo anlamında o kadar donanımlıydı ki pişmiş gelmişti bana. Ben yedim onu.
Karakter dönüşümünü de çok iyi oynadın. İzleyici seni çok beğenirken sevmeye başladı, sonra sahiplenmeye başladı, sonra kızmaya başladı, sonra ise nefret etmeye başladı. Bu dönüşümü sağlayıp duyguları yaşatman zaten bir başarı değil mi?
Evet ama “Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz” projesinde şöyle bir şey var; 2 bölüm seyirci seni çok sever sonra 4 bölüm haklı da olsan sana kızar. Ben, ona çok alışmıştım. Oynadığım her sahneyi, kapı açma sahnesini bile tutku ve aşkla oynadım.
Projeye değil oyunculuğuna özel bir durum mu bu?
Tabii ki. Sanırım 10 senedir çok keyif alarak oynuyorum. Mutfak sahnesi olsun, oradan bir tabak alıp lavaboya koyacağın sahnenin bile çok büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum. Bu hayatta da bir oyuncu için büyük bir şans.
Normal bir karakteri oynarken o rolden çıkmak daha kolay olabilir. Ama tutan bir karakter ile sosyal hayatını yönetmek zor olabilir. Girdiğin çıktığın yerlerde, bulunduğun muhitlerde “Ömür” olarak anılır musun?
Ben, çocukluğumdan beri aynı mahallede oturuyorum. Kasabımdan bakkalıma bütün bir mahalle birbirimizi tanıyoruz. Neredeyse bütün çocukluğum orada geçti. Biz, kalabalık bir aile olarak orada oturuyoruz. İki sokak ötemde teyzem, bir sokak yukarıda kuzenim, köşede annem oturuyor. Evden çıktığım zaman yürüme mesafesi ile bütün akrabalarıma gidebiliyorum. İnsanlar, akrabalarından kaçarlar ama ben diplerindeyim. Açıkçası çok fazla insan yok hayatımda. Çok kalabalık gibi gözükür. Çok zor arkadaş alırım hayatıma, aldığım zaman çıkması da zor olur. Ama girmesi daha zordur. Baya testlerden geçiririm. Birini de sıkı sıkı sardığım zaman asla bırakmam. 3 en yakın çocukluk arkadaşıyız. Bu 3 arkadaşımın dışında haftada birkaç kez konuştuğum 3-4 arkadaşım daha vardır.
Diziye girerken izleyici tanıdığı biri girmiş gibi hissetti. Ama bu net bir diziden dolayı olmadı. Senin cast’ın mı tanınmaya çok müsait bir oyuncu mu?
Bence değil. Çünkü aslında çok evrimleşen bir oyuncuyum. Ben, bundan 3 sene önce çocuk doğururken yüz kiloydum. Çocuğumu doğurduktan sonra 3-4 sene ara verdim. Bence bu durum, işimi gerçekten sevmemle alakalı. Anthony Hopkins’in çok sevdiğim bir sözü vardır; “Beni, 5 bin tane oyuncunun arasına koy. Seyirci yine gelir beni bulur.” O kadar iddialı değilim ama şunu biliyorum. İnsanlar yaptıkları işi eleştirirken ya da başarısızlıklarını başka bir şeye yönlendirirken ben başarısızlığı alır kendime biçerim. Bir işi kabul ettiysem sonuna kadar o işle yaşayıp sahneye koymak için çabalarım. Eğer bir işi hiç içim almadıysa uğraşmam ve içinde olmam.
Niye kendine bu kadar yükleniyorsun?
Çünkü seviyorum ve sevdiğim işi yapıyorum.
Normal hayatta da kendine yüklenen biri misin? Kendini yıpratıyorsun gibi duruyor. Topu sürekli kendime alayım gibi bir durumun mu var?
“Tanrılar Okulu” isimli bir kitap vardır. Sanırım bununla alakalı. Ne yaşarsam yaşayayım benim suçum. Başarı da başarısızlık da benimle alakalı.
Çok, aşırı.
Neden?
Sağlıklı bir evladım var, sağlıklı bir eşim var, güvenli bir alanım var, kendim olabiliyorum. Öncelikle bir kadın sonrasında bir insan olarak kendim olurken kimseye hesap vermek zorunda değilim kendimden başka.
Evet.
Bunu nasıl sağladın?
Ben olarak, istediklerimi net bir şekilde söyleyerek. Beni, böyle kabul eden insanlarla beraber oldum. Yoksa çok çekilir bir yanım yoktur. Herkes beni çok minnoş minnoş sever. Hep çok neşeliymiş gibi. Ama aslında çok fazla kalıbı ve keskin çizgileri olan biriyim.
Eşin ne düşünüyor bu konuda?
Çok mutlu bu halimden. Çünkü başından itibaren ikimiz de istediklerimiz konusunda çok nettik. Çok şanslıyım. Benim, ben olmama izin veren, asla kısıtlamayan, beni olduğum gibi hatlarımla seven biri. Yemek yapmayı hiç sevmem. Bu durumdan 12 senedir hiç muzdarip olmadı. O, çok güzel yemek yapıyor artık.
Yaptığın yemek yeniyor mu?
Tabii ki yeniyor. Zeytinyağlı yemeklerim filan güzeldir ama ben mutfağa girmeyi sevmiyorum. Kızım da kocam da çok güzel yemekler yapıyor.
En son en çok istediğin şey neydi?
İskenderun’dan fıstıklı baklava gelmişti. Yemek istedim yemedim. Diyetteydim 20 gündür. Kendime 4 tane ayırmıştım yerim diye ama Emir yemiş.
En son en çok hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?
Sanırım “Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz” projesinin bitiş şekli. Çünkü güzel bir vedalaşma isterdi.
Kendi aranızda vedalaşma yaptınız mı?
Daha yapmadık ama yapacağız.
Şaşıran biri misin?
Şaşıran değil şok olan biriyim.
En son en çok neye şaşırdın?
3 hafta önce salı akşamı şaşırdım.
En son en çok neyi yanlış anladın? Kolay yanlış anlar mısın?
Yanlış anlamaktan ziyade çok çabuk alınırım. Birini yanlış anlamam ama anladıysam da alınma kısmına geçerim.
Sen hayatta oto kontrolleri olması gerektiğinden çok daha fazla olan bir kadın gibisin.
Bu durum, benim annemle alakalı bir şeydir. Biz anneme genç kızken “Nazi SS Subayı” derdik. Saat 10’da eve gireceksek 10’a 5 kala arar beni. Sokağa girmişim ama yanımdaki arkadaşımı dahi arardı.
Güzel yanları da var mı?
Evet, kendimi korumaya biraz meyilliyim.
Buna ihtiyaç var mı?
Güven duygusuyla alakalı. Bir kişi, hayatımda hata yaptıysa öyle bir yerde keser ve bitiririm ki bir daha geri dönüşü olmaz. Kişi, beni 10 kere kırar ama ben hiçbir şey yokmuş gibi davranırım. Etrafımdaki insanlar, Ceren ile arası düzelmiş zanneder. Halbuki ben asla unutmam. O, orada bir kalır. Sonra hiç alakasız bir yerde, hiç hata yokken şöyle bir bakarım. Seneler önce şöyle bir şey vardı; hayatındaki 5 kişinin ortalamasısın. O 5 kişi, bunlar olmamalı. Beni atın tepesinde görürsün, sahilde koşarken görürsün. İnanılmaz sosyalimdir. Bazı insanlar bütün gün kafede oturup laklak etmekten hoşlanırken ben arkadaşlarımla tiyatroya gitmekten, sinemaya gitmekten, spor yapmaktan, bir kitap üzerine sohbet etmekten hoşlanırım. Bir kız arkadaşımla bütün gün mağazada dolaşamam.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?
Ona, onun öyle olmadığını anlatmayı denedim. Ama o kişi kendi kafasında öyle bir kurmaca kurmuştu ki yapamazsın. Bazen kapasitesi ne kadarsa o kadar anlar insanlar.
Peki, şu an ona ne söyleyebilirdin?
‘Verdiğin ders için teşekkür ederim.’
Ne yapıyor şu an?
Hiç bilmiyorum.
Bakmaz mısın neler yaptığına?
Asla.
Sence o bakıyor mudur?
Bakamaz, ben engellerim. Hiç acımam. Fanlarımdan da sevmediğim bir yorum yapanı anında banlarım.
Oradaki liste kabarık mı?
Evet, geçen gün şey dedim. Engellenenler listemi kaldırsam herhalde bir 400 bin kişi daha gelir. Baya 1 milyona yaklaşırım. Ben sürekli engelliyorum.
Bu da bir özgürlük değil mi?
Sonuçta benim hitap ettiğim bir kesim var. Beni anneliğimle, oyunculuğumla, işime bakışımla, kendi karakterimle seven. Beni görmesini istemediğim insanlar olabilir. AB total izleyicisini seçemiyorsun. Sonuçta açık bir profil ve işin için açık orası.
Kendini affettirebileceğin bir andasın ve seni dinliyor. Anlatır mısın?
‘İsteyerek yapmadım, özür dilerim.’
Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?
Allah’ın varlığını hissettiğin duygu vardır ya kalbinden bir ışık çıkar. Hem Allah’ım çok koru dersin hem bana ait değil, sen verdin, senin emanetin, ona yarenlik etmemi vesile eyle dersin. Doğduğumuz anda nefes alırız. O nefeslerin tamamı gibi, sınırsız bir sevgi. O sana ne yaparsa yapsın içine alasın gelir. Evlat ya, nefes… Başka bir şey.
Dilediğin kişiye, dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ona ne sorardın?
Babama sorardım. Neden?