Güncelleme Tarihi:
Bir anda hayatımıza girdiniz ama hakkınızda hiçbir şey bilmiyoruz… Biraz anlatır mısınız nasıl oldu oyunculuğa başlamanız?
Manevi bir başlangıcı var. Hatta bu kadar uzun süreceğini ben de tahmin etmiyordum! Annem kansere yakalandı, bir süre sonra doktorlar ömür biçtiler anneme, 1,5 sene kadar. Ben de açıkça söylemek gerekirse, o vakte kadar annemi üzdüm. Tam onun istediği gibi bir evlat olamadım. Babamı kaybettikten sonra özellikle annemle zorlu zamanlarımız oldu. Doktorlardan bu haberi alınca da vicdani olarak çok rahatsız oldum, pişmanlıklar duydum. Annem küçüklüğümden beri oyuncu olmamı çok isterdi. Herkese yavrusu güzel gelir ya, “keşke oyuncu olsaydın, seni de görseydim dizilerde” derdi. Aklıma o geldi, Kerem Çatay’la da tanışıyordum üniversite yıllarından, Bilkent’ten… Yanına gittim, böyle böyle bir durum var dedim. Sağ olsun, beni kırmadı. Normalde ‘Çukur’da iki bölüm konuk oyuncu olarak oynayacaktım. Çünkü sonuçta bugüne kadar hiç oyunculuk yapmadım, öyle bir eğitimim ve tecrübem de yok… Zorluklarından da bahsetti ama annem için en iyisini yapmaya karar verdim. Girdim, iki bölüm oynadım. İkinci bölümde söylediğim bir laf vardı, “Ben ekmeğimin peşindeyim” diye. O olay oldu, sosyal medyada caps’leri dolaşmaya başladı! Bunun üzerine bana, “devam etmek ister misin” dediler, baktım anneme de çok iyi geldi, ilk defa bu kadar mutlu görüyorum. Bir de ‘Çukur’un insanlar üzerinde müthiş bir etkisi var hem çok izleniyor hem de ciddi tutkulu fan’ları var. Bazen annemle dışarı çıktığımızda, mesela hastaneye götürdüğümde, oradaki çalışanların ilgisi, benimle fotoğraf çektirmek istemeleri onun çok hoşuna gitti. Ve böyle devam etmeye karar verdim…
Bir arkadaşımla ortak hafriyat işi yapıyorduk, inşaat makinelerimiz vardı. Ankara’dan eski bir dostum…
Ankaralısınız değil mi?
Evet, Ankaralıyım. 2012’den beri İstanbul’da yaşıyorum…
‘Çukur’la ilk kez kamera önüne geçtiniz. Dizi çok iddialı, oyuncular, tüm yapım ekibi çok iddialı… Kamera önündeki ilk anınızı anlatır mısınız? Nasıl geçti ilk oyunculuk tecrübeniz? Mesela kaç tekrarda çektiniz ilk sahnenizi?
İki tekrarda çektik sanırım, tam da hatırlamıyorum (gülüyor). O ana dair hafızamda çok fazla görüntü yok ama öncesi çok stresliydi! Çok heyecanlıydım… Allah’tan ‘Çukur’ seti müthiş kucaklayıcıydı. Herkes bahsediyor, diğer setler böyle olmayabilir diye. Çünkü gerçekten herkes bana inanılmaz sıcakkanlı davrandı, kimse benim Kerem Çatay’ın arkadaşı olduğumu bilmiyordu. Aşırı derece öğretici ve yapıcı davrandı herkes, benim için bir okul gibi zaten, hepsi çok iyi oyuncular. Sonrasında eğitim almaya başladım.
Evet, eğitimin sonu yok zaten. Ders almaya karar verdiğimde, yakın çevremdeki insanlara danıştım, birkaç isim verdiler bana. Hepsiyle tek tek görüştüm, ama en çok Celal Eldeniz ile kimyamız tuttu. Celal Hoca’nın enerjisini çok sevdim, ayrıca benim hayatıma da pozitif bir etkisi oldu derslerin. Bu işin içinde psikoloji de var sonuçta; daha kendimle barışık, hatta iddialı olacak ama daha iyi bir insan olduğuma inanıyorum. Hislerimi daha iyi analiz edebiliyorum, içime dönebiliyorum, bana hayat açısından da büyük faydası oldu, sadece oyunculuk açışından değil. Yeri gelmişken Celal Hoca’ya bir kez daha teşekkür edeyim…
Bütün oyuncuların hayali yurt dışına gidip, orada eğitim almak… Var mı sizin de böyle hayalleriniz?
Henüz emekleme dönemindeyim. Her şey yolunda giderse, istediğim noktaya gelebilirsem kesinlikle istiyorum. Çünkü yurt dışında eğitim alıp dönen insanların değişimini gördüğün zaman oradaki eğitimin farklı olduğunu anlıyorsunuz. Benim zaten İngilizcem de iyi ama sadece kendimde “o” noktayı görmem lazım. Yoksa kesinlikle aklımda var.
Son yılların en popüler dizilerinden biri ‘Çukur’… İçeriden biri olarak, kendi bakış açınızla ‘Çukur’u anlatır mısınız?
Bir kere herkes kendinden bir şey bulabiliyor dizide. Herkese hitap ediyor. Birçok sosyal mesaj barındırıyor. Beni en çok etkileyen ise “aile her şeydir” bakış açısı. Bu beni çok etkiliyor, benim için de aile her şeydir. O mesajı vermesi, mesela beni oradan yakaladı. Oradaki karakterlerin ne olursa olsun, ailesi için her şeyi yapması, hayata o noktadan tutunabilmesi… Gerçek hayatta da bu böyledir, herkesin başına gelmiştir mutlaka, ne olursa olsun ailenize sırtınızı dayayabilirsiniz.
“Ben ekmeğimin peşindeyim” repliğiyle ünlü oldunuz, değişik caps’ler yaratıldı. En çok hangisine güldünüz?
Gençler gerçekten inanılmaz yaratıcı, çok komik şeyler yapıyorlar. Bir labirent yapmışlar, başına benim kafamı koyup, sonuna ekmeği koymuşlar, çok komikti hakikaten (gülüyor). Bir sahnem vardı, dürbünle Yamaç karakterini gözetliyorum. Onu yapmışlar, dürbünle dikkatli dikkatli bakıyorum, meğer ekmeğe bakıyormuşum… Bunun gibi bir sürü komik şey vardı, çok güldüm hepsine.
Çok yıldızlı bir kadro. Birden fazla başrolün ve starın olduğu kadrolarda yan roller biraz gölgede kalabiliyor ama öte yandan onlardan çok şeyler de öğrenebilirsiniz…
Kesinlikle benim için çok öğretici oldu. Starlar ama hiçbirinde öyle bir ego yok. Aras inanılmaz beyefendi, mütevazı. Perihan Abla ise yılların Perihan Savaş’ı ama sıfır ego, dünya tatlısı bir insan. Keza Ercan Kesal da öyleydi. Çetin Hoca vardı, hatta setin ilk gününde beni yönlendirmişti. Erkan’ı çok beğenirim, çok yetenekli. Erkan Avcı ve Tansu Biçer vardı, onlardan çok şey öğrendim. İnanılmaz bir ekip, herkesle çok tatlı bir arkadaşlığımız var.
Yeni projeler, farklı roller var mı gündemde?
İki farklı teklif var; bir dijital platformdan, bir de televizyon dizisinden… Bir sinema filmi için anlaştım ama pandemi koşulları nedeniyle onun çekimleri ertelendi. Sinema salonları kapalı, vizyon tarihleri belirsiz, bu nedenle çekimleri yaza ertelendi.
Özel hayatınızda neler yapıyorsunuz? Spor tutkunusunuz…
Evet, çocukluğumdan beri spor yapıyorum. Eski milli basketbolcuyum, altyapıdan… Eğer işim yoksa, sabahları güne mutlaka spor yaparak başlıyorum. Sporun her türlüsünü seviyorum ve dönüşümlü olarak yapıyorum. Bazen boks, bazen arkadaşlarla buluşup basketbol oynuyoruz, ağırlık çalışıyorum. Onun dışında ben oturduğum mahallede takılmayı seviyorum. Burada arkadaşlarım var, abiler var, onlarla tavla oynuyorum. Şu an bu röportajı yaptığımız berber dükkanının sahibi Sadettin Abi’yle baba-oğul gibiyiz. Çok seviyorum onu. Onunla sohbet ediyoruz, arkadaşları geliyor, hep birlikte oturuyoruz. Kafede oturacağıma mahalleliyle oturmayı daha çok seviyorum.
Şimdi pek mümkün değil de normal zamanlarda gece dışarı çıkar mıydınız? Nasıl gece hayatıyla aranız?
Severim dışarı çıkmayı, eğlenmeyi ama sanırım ya yetiştirilme tarzımızdan dolayı ya da artık yaşla gelişen bir şey mi bilmiyorum ama ben daha çok gündüz insanıyım. Tanıdığım, hep görüştüğüm insanlarla birlikte olmayı severim, o yüzden mahalle hayatını da seviyorum.
Eda Taşpınar’la birliktesiniz, herkes merak ediyor tabii, sormadan olmaz… Nasıl tanıştınız, ne zamandır birliktesiniz?
Temmuz sonunda, yaz tatilinde Alaçatı’da tanıştık, ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla. Eda, hem çok güzel ama her şeyden önce çok iyi bir insan. Çok etkilendim o halinden. Ortak birçok tutkumuz var, spor gibi, yemek gibi… Aynı damak tatlarına sahibiz, yeni yerler keşfetmeyi seviyoruz.
Yemek de yapıyor musunuz?
Ben hiç yemek yapamıyorum (gülüyor). Eda güzel yemek yapıyor… Ortak dostlarımız var, birbirimizin arkadaşlarıyla tanıştık, onlarla görüşüyoruz… Güzel gidiyor her şey.