Güncelleme Tarihi:
Dizinin önceki bölümünde;
Babasına inanmaya başlayan Burak, Hasan ile Nazan'ın samimi hallerini görünce bir kez daha yıkıldı.
Zuhal ile Hasan'ı bir araya getirmek isteyen Yılmaz, ailenin buluşacağı bir yemek organize etti. Burak, yemeğe dahil olmayınca bu durum Zuhal'i endişelendirdi.
Vahide'ye mesaj bırakan Yılmaz, Burak gelir gelmez haber vermesini istedi.
İlerleyen saatlerde Vahide'den beklenen telefon geldi. Burak'la konuşmak isteyen Zuhal, oğlunun uyuduğunu öğrenince ısrar etti.
Ablasının ısrarıyla bir kez daha yeğeninin yanına giden Vahide, çığlık çığlığa telefona koştu:
Abla Burak bileklerini kesmiş...
Dizinin yeni bölümünde;
Vahide, Burak'ı çağırdığı ambulansla hastaneye götürürken, Hasan da Zuhal, Başar ve Barış'ı yanına alarak oğlunun yanına gitti.
Oğlunu kanlar içinde gören Zuhal, yıkıldı.
Gece boyunca oğlundan gelecek iyi haberi bekleyen Zuhal, çocukları Hasan ile birlikte Recai'ye gönderdi.
Vicdan azabı duyan Vahide, başlarda ablasını yalnız bırakmak istemese de karşılıklı atışmaların ardından eve gitti.
Zuhal, bir başına beklediği hastane koridorunda ablası Aysel'in gelişiyle derin bir nefes aldı.
Kardeşiyle birlikte dayısının evinde kalan Başar da tıpkı annesi gibi zor bir gece geçirdi.
Zuhal'in çaresizliğine kayıtsız kalamayan Aysel, kardeşine çocuklarıyla birlikte kalacağı bir ev tutmaya karar verdi.
Aysel, halk ekmek bayiine bakan ferah evin bir yıllık kirasını da peşin ödedi.
Nazan ile doktor kontrolüne giden ve kızı olacağını öğrenen Hasan, dönüşte Burak'ı ziyaret etti.
Burak, babasına karşı son derece mesafeliydi...
Ben sana küsmedim baba, seni sildim!
Eşyalarını almak için ablasıyla birlikte annesinin evine giden Zuhal, yıllardır hasret kaldığı şefkati beklemediği anda gördü.
Nazan'ın hamileliği ile bütün planları alt üst olan Hasan, doktor arkadaşı Metin'den yardım istedi.
Ben aileme dönmek istiyorum
Başar'ı okuldan almayı unutan Başar'a yardım eli Ayça'dan uzandı. Ayça, küçük çocuğu annesiyle birlikte abisinin kaldığı hastaneye bıraktı.
Başar'ın abisine ulaştığından emin olmak isteyen Ayça, Burak'ı da ziyaret etti.
Günler geçti, Burak hastaneden çıktı. Zuhal, oğulları ile birlikte ablasının tuttuğu yeni eve taşındı.
Hasan ise Nazan'ın tehditleri ile baş etmeye çalışıyordu...
Ayça'nın annesi Burak'ın intihar ettiğini öğrendi ve kızını ondan uzak durması konusunda uyardı.
Ancak genç kız, Burak ile konuşmaya devam edince annesi şubesini değiştirdi.
Olanlara anlam vermeye çalışan Burak, bu gelişmenin nedenini öğrenince okuldaki ilk ve tek arkadaşı ile konuşmaya gitti.
Ben anneme bir söz verdim... Korkmuyorum, buradayım... Bir daha asla vazgeçmeyeceğim
İşten arta kalan zamanını Zuhal ile halk ekmek bayiinde geçiren Hasan, eski eşinin doğum gününü unutmadı ve ona içinde çocuklarının fotoğraflarının olduğu kolye hediye etti.
Zuhal'in doğum gününü unutmayan tek kişi Hasan değildi. Burak ve Başar da anneleri için pasta aldılar.
Dizinin final sahnesinde;
İki kardeş bütün evi süsledi, hazırlıkları saatler öncesinden başlayan kutlama çalan zil sesi ile bölündü.
Arkadaşının evlilik haberi ile mutlu olan Zuhal, zarfı açtığında bir kez daha yıkıldı.
Nazan ve Hasan...
Babasıyla annesinin arkadaşı arasındaki ilişkiyi bilen Burak, sessizce ağlamakla yetindi...
KİM KİMDİR?
ZUHAL SOYDAŞLI / BERGÜZAR KOREL
1947’de, Erzurum’da doğdu Zuhal. Erzurum’da çocuk ve genç kız, Ankara’da anne oldu. Önüne baktığında güçlü, ardına baktığında kırılgandı Zuhal. Tıpkı ablalarının ömrüne teyellenmiş annelik gibi, onun gönlüne de bu hayatta var olmaya çalışan 8 çocuklu bir ailenin, bitmeyen çırpınışı kalmıştı. Aile deyince, zihnindeki varoluş mücadelesi onun kaçamadığı kaderi olacaktı. Düşecekti Zuhal. Düştüğü yerden de kalkacaktı ama oğulları düşmesin diye sarf ettiği gayret, onların kaderinden bu hayatta belki de en kıymetli tecrübeyi çalacaktı. Düşmek, hünerli bir öğretmendi ve onun insana katacağı tecrübe, annelerin dahi erişemeyeceği bir mertebeydi. Bir annenin sadece sütü değildi çocuklarını besleyen. Gözyaşıydı biraz da. Acısıydı. Çocuk haliyle, “anne kalk” diyebilmek, direnebilmek de kıymetliydi bazen. Ama acıyı yaşayan, evladına yaşatmaktan kaçıyordu. Ben düştüm, onlar düşmesin diyordu fakat hayat da böyleydi işte. İnsan, topraktan var olmuş bir cam misali, kırıldığı yerden sivriliyor, keskinleşiyordu.
HASAN SOYDAŞLI / MEHMET GÜNSÜR
1949 İstanbul doğumlu. Erzurum Yapı Teknik Lisesi’nde yatılı okurken tanıştığı Zuhal’le evlenebilmek uğruna önce tıbbiye sınavlarını kazanmış, ardından Zuhal’in tek bir sözüyle kaydını dondurup, yine Ankara’da Mühendislik Fakültesine kaydolmuş, mesleki anlamda başarılı ama ailevi ve sosyal açıdan doğru ilişki kuramamış, kimseye bağlanamamış bir adam. Yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi hassas, kırılgan ve aidiyet konusunda arayış içinde. İşinde çok başarılı ve etik. Fakat sosyal hayatında, hayatını düzenlemek konusunda, işinde olduğu kadar başarılı değil. 3 erkek çocuğun babası ama kimselerin babası olamayacak kadar da çocuk. Aşkı arayan bir adam değil, ailesini arayan, kime, nereye ait olduğunu sorgulayan biri. Sevmek değil, gerçek anlamda sevilmek, kendini ait hissetmek gayretinde. Aile olmak gayretinde.
BURAK SOYDAŞLI / DURUKAN ÇELİKKAYA
Zuhal’in büyük oğlu. 16 yaşında. Anne ve babası boşandıktan sonra sadece evinden, yurdundan değil, okulundan ve arkadaşlarından da uzaklaşmış olmak onu daha asi ve isyankâr yapmış. Okul gömleğinin altında, 90’lı yıllarda moda olan siyah metal tişörtü, gönlünden silip atmaya çalıştığı depremin yıkıcı izleriyle hayata tutunmaya çalışan bir çocuk. Kardeşlerine baba, annesine yoldaş olmak değil, sadece çocuk olmak gayretinde. Tıpkı, benzemekten kaçtığı babası gibi. Babasına düşkün. Ama annesinin ve kardeşlerinin çıkarı uğruna onunla karşı karşıya gelmek ağır geliyor ona. Ama çaresi yok.
BAŞAR SOYDAŞLI/ MUSTAFA ENİS BİLİR
Zuhal ve Hasan çiftinin ortanca oğlu. 11 yaşında. 90’lı yıllarda yüzüne pek de gülmeyen hayattan kaçabilmek uğruna, hayallere sığınmış, duygusal ve kolay seven ama kolay kolay da yıkılmayan bir çocuk. Hayattaki en büyük idolü abisi Burak. Ama onun gibi realist değil. Hayatın gerçeğiyle mücadele etmek konusunda daha naif yöntemler var. Şiir yazmak gibi mesela. Oyunlar oynamak, gerçekler yerine, oynadığı oyunlara inanmak gibi. İyi öğretmenlerin tornasında kaybolmaktan kurtulan, onların teşvikiyle başladığı tiyatroyla hayata tutunan bir çocuk.
BAĞIŞ SOYDAŞLI/ KEREM EREN
Zuhal ve Hasan çiftinin en küçük oğlu. 1989 doğumlu. Zuhal’in zorlu bir hamilelik sonrasında hayat verdiği ve ona da hayat olan yol arkadaşı. Soydaşlı ailesinin üzerine titrediği, annesiyle birlikte, küçük bir ekmek bayini yuva ve kendine oyun bahçesi bellemiş, masum ve sessiz bir çocuk. Belki de abisi Başar gibi o da gerçeği eğip bükebilmek için, kendince bir yol bulmuş olacak ki abisi Burak’ın ismi de dahil olmak üzere, çoğu kelimeyi yanlış telaffuz ediyor. Kendince isimler bulup, öyle sesleniyor. Ailenin diğer fertleri onu düzeltmek yerine ayak uyduruyorlar. Aralarında kimsenin bilmediği, anlamadığı, küçük bir oyun bu.