Yurtsan Atakan (YA): Pera çok şık bir Türk restoranı. Yeni sayılacak bir restoran olmasına rağmen dolu, tek bir boş masa yok. Şarap listesinde Kavaklıdere’den Öküzgözü ve Boğazkere, Doluca’dan Karma Boğazkere ve Sarafin var.
Hande Kürküt (HA): Ben saşimi ile başlayıp, daha sonra karışık kuzu etlerinden yiyeceğim.
Ziya Kürküt (ZK): Kuzu şiş, cacık ve pastırmalı humusu seçtim. ABD’de olup da bunları
yemek insana garip geliyor.
YA: Ben de kuzu pirzola yiyeceğim. Türkiye’deki restoranlarda çok aşırı pahalı şaraplar içmediğiniz sürece en iyisi Türk şarabı içmek ama burada bir Kaliforniya Merlot’su tadabiliriz. Kuzu etiyle iyi gider. Teknoloji tiyatro ve televizyonda nasıl kullanılıyor?
ZK: TV’deki sistem tamamen HD’ye dönmüş durumda. Bu teknolojiyle çok rahat
sinema filmi bile çekilebiliyor. Gerçekten oyuncuysan sesli çekim yapıyorsun ve orijinal sesin ve görüntün oluyor. Eski usulde dublajlı çekimler yapılıyordu ve meşhur birini başka biri seslendirebiliyordu.
YA: Teknoloji ne katıyor buna?
ZK: Teknoloji sesin kalitesi doğallığı, gücü oluyor. Şimdi artık en ufak sesi, duyguyu verebiliyorsunuz.
Ses sistemlerinden Wi-Max’e
YA: Söylediklerin Alcatel Lucent’ın Bell laboratuarlarını çağrıştırdı. Ses sistemlerinin babası Alcatel Lucent zaten. İki gün birlikte gezeceğimiz Bell laboratuarlarını ben 1991’de de gezmiştim. O zamanlar fiber optik kablolardan ses iletimi yeni gelişiyordu. ABD ile Japonya arasında fiber optik kablo döşenmişti. Ses o kadar netmiş ki, yapay parazit katmışlar insanlar Japonya ile konuşulduğu izlenimini kaybetmesinler diye. Şu anda hangi teknolojileri Türkiye’ye getiriyorsunuz?
HK: Bell laboratuarlarında bilim adamlarına en uygun ortamları yaratarak teknolojik ilerlemeye katkıda bulunmak için gayret ediyoruz. Dört sene önce 3K’yi gördüğümüz zaman inanılmaz buluyorduk şimdi 3K lisanslarını konuşuyoruz. Aynı şey IP TV ve Wimax için geçerli. Bunlar çok kısa süre sonra Türkiye’ye de gelecek teknolojiler.
YA: Pera’daki yemeğimizin üzerinden dört gün geçti. Bu arada Bell laboratuarlarını da gezdik. İşin enteresan yanı gördüğümüz teknolojilerin bir kısmı tam da bizim teknoloji-televizyon ilişkisi konumuza giriyordu.
Bu arada bu son akşam yemeğimiz için seçtiğimiz Aureole, ABD’li yıldız şef Charlie Palmer’ın restoranlarından. Özellikle deniz yemekleriyle ünlü. NY’da gittiğimiz restoranlardan en çok hangisini beğendiniz?
HK: Benim favorim Cafe Boulud'a yediğim ahtapot ve risotto oldu.
ZK: Bouley'in istiridyesi harikaydı, Cafe Boulud ve Aureolo'da her ikisinde yediğim istakoz da hakikaten nefisti.
HK: Pera'da yediğimiz kaburga ve şiş kebap da en az İstanbul kadar iyiydi.
ZK: Pera’nın etleri nefisti gerçekten, özellikle de şiş. En keyiflisi New York da gerçekten lezzetli Türk Kahvesi içmekti. Ama Soho’da yağmur altında içtiğimiz "prosecco"nun tadı hálá damağımda.
Alcatel Lucent’in projeleri
YA: Alcatel Lucent Bell laboratuvarlarında gördüklerimize gelelim.
HK: Ürünlerden birisi kişiye özel reklam. Kanal aynı olsa bile eş zamanlı reklamı değiştirebiliyorsun. İlgi alanlarına uygun reklam görebiliyorsun. TV’de kişiye özel reklam gösterebilmek fiber optik ve geniş bant sayesinde gerçekleşebilecek. Fiber optik sayesinde her eve farklı bir içerik gönderilebiliyor. Bunun için çok geniş banta ihtiyaç var. Geniş bant sayesinde her eve farklı yayın mümkün. Dolayısıyla reklam kuşağı başladığında, önce herkese aynı reklam gösteriliyor. Ardından da profile göre farklı reklamlar gösterilebiliyor.
ZK: Peki ben reklam seyretmek istemiyorsam bunu atlayabiliyor muyum?
YA: O ayrı bir şey. O da "video on demand" teknolojisi. Yani Türkçesiyle Anında Video. Orada
yayın akışı yok, hangi programı ne zaman izlemek istiyorsan o zaman izliyorsun. Reklamlı seyredersen parasız, reklamsız istersen paralı.
Yeni nesil reklamlar
ZK: Canlı yayında nasıl yapacak?
YA: Canlı yayına da şu geliyor; İstediğin açıdan televizyon izleyebiliyorsun. Mesela maç seyrederken, istersen kale arkasından bakabiliyorsun. Ya da dört farklı kameradan gelen görüntüyü, bölünmüş ekranda aynı anda izleyibiliyorsun. Bir de kişiye özel, bulunduğu yere göre mesaj gönderme sistemi vardı Bell’de.
HK: Mesela bir yerden geçerken bir kısa mesaj alıyorsun. Çünkü oraya daha önce Yurtsan gitmiş ve orayı çok beğenmiş. Senin de oradan zevk alacağını düşündüğü için o lokasyondan geçerken bu restoran çok güzel diye sana mesaj atılıyor. Sen de mesajı o anda değil, aradan günler geçtikten sonra o restoranın yakınından geçerken alıyorsun.
ZK: Tam benlik. Nerede olduğunu bileceksin. Bu bilgileri operatörlerden mi alıyor?
ZK: Şart değil. Kişinin bulunduğu lokasyonun belirlenmesinde operatör de kullanılabilir, Global Pozisyon Saptama (GPS) teknolojisi veya akıllı telsiz etiketler de (RFID).
YA: Bu muhteşem bant genişlikleri seyircinin oyuna dahil olduğu TV programlarını da mümkün kılacak.
ZK: Ben bunu bir oyuncu olarak istemem. TV’de oyunculuğun karşılığı bir iki gün sonra reyting ölçümleriyle gelişiyor. Tiyatroda öyle bir şey yok. Tiyatroda izleyicin kokusunu duymam, gözlerindeki ışıltıyı görmem lazım.
Anında reyting
YA: Bir nesil sonraki tiyatrocular için belki de çekici olacaktır. Bu reytingi bir gün sona alıyorsun ama anında bir espriye ne kadar gülündüğünü, ne yapıldı, ne kadar izlendi bu ölçüleri gördüğün zaman değişik bir ortam oluşabilir.
ZK: Ama oyuncu tiyatroda birebir kontak yaşamak istiyor.
YA: Bu geleneksel bir tiyatro olmayacak ki. Tiyatrodan sinema, sinemadan diziler doğmuş, reklam doğmuş mesela.
ZK: Farklı bir tür olabilir tabii. Ön hazırlığı "Blair Cadısı"nda yapıldı. Suni bir kamp düzenlendi, suni bir ortam yapıldı ve bir takım metafizik güçlerin olduğu haberleri verildi mesela. İnternet’te yayıldı bunlar.
YA: İnternet’in ilk yıllarında bir takım insanlar evlerine web cam koyup kendi yaşantılarını göstermeye başladılar ve bundan biri bizi gözetliyor gibi programlar çıktı.