Güncelleme Tarihi:
Bir lale soğanına tüm servetini yatıranlar olduğu kayıtlarda yazılıdır. Yine bir kayıta göre, bir nadide soğan için alıcı şunları ödemiştir: “2 araba yulaf, 4 araba arpa, 4 semiz öküz, 12 semiz koyun, 8 semiz domuz, 2 fıçı şarap, 4 fıçı bira, 2 fıçı tereyağı, 50 kilo peynir, 1 karyola, 1 kat elbise, 1 gümüş vazo.” Anlayacağınız adamcağız bir soğana, yatağından yorganına kadar evinde ne varsa vermeyi göze alacak kadar çıldırmış. Adam haksız da sayılmaz. 16’ncı yüzyılda aşkın ve güzelliğin simgesi olan lale gerçekten de kendisine bakanları çıldırtıyordu. Şiirlere konu oldu, çinileri, kilimleri, cami, mescit, türbe, medrese, sebil gibi mimari eserlerin duvarlarına süs oldu. Kırmızı renginden dolayı sevgilinin dudağına, yanağına, yüzüne benzetildi. Her türlü aşkın simgesi oldu.
Çiçekte saklı mesaj
Kimileri lalenin Orta Asya’dan çıkıp, Anadolu’ya yerleştiğini söyler. Kimileri de bu güzeller güzeli çiçeğin vatanı olmadığını, bütün dağların, ovaların, kırların çiçeği olduğunu belirtir. Hangisi doğrudur bilinmez ama bilinen şudur ki, bu çiçek zarafetin, inceliğin, masumiyetin sembolüdür. Dağlarda yetiştiği için edebiyatta utangaç bir taşralı kabul edilir. Kimileri daha da ileri gider, gülün efendiler efendisini, lalenin ise Tanrı’yı anımsattığını söylerler. Bunu da şöyle açıklarlar: “Lale soğanı yalnızca bir dal ve bir çiçek verdiğinden Allah’ın birliğini temsil eder, ayrıca şekli de Elif harfine benzer.” Onun için lale Osmanlı toplumunda adeta kutsallık kazanmış, Allah’ın varlığını yansıtan özge bir çiçek olarak algılanmıştır.