Güncelleme Tarihi:
Çünkü ne hissettiğini biliyorum. Nadiren de olsa başıma gelir. Bir gün, hasbelkader, televizyon seyredeceğim tutar, bu gün de karımın ütü gününe denk gelirse... mavi plastik leğenin içinde tepeleme çorapları bırakır kucağıma. Tek kelime etmeden. Yıkanmış, kurutulmuş benim çoraplarım. (Artık oğlum evde yok, işim yarı yarıya hafifledi...)
Kadıncağız, yarım ışıkta çiftleri bir araya getirmekten o kadar yılmış ki, arasıra piyango bize vurdu mu, artık ses etmem.
Ev işleri içinde en gıcıklarından biridir. Ne kadar titizlenirsen titizlen, neticede :
- Mutlaka mesela biri siyah, biri kahverengi İKİ TEK çorap bakiye kalır. Hiç şaşmaz!
- Mutlaka, üç gün, beş gün sonra, titizlikle bir araya getirdiğin çiftlerin ... birbirini tutmadığı çok geç fark eder, karına yahut kendine sövemeyeceğine göre, ÇORAPLARA ana avrat gidersin. (Yazının bu noktasında pisi beynim derinden derinden beni dürtüklüyor: Yine uzattın lafı, kısa kes! Kesmiyorum ulan... Allah’ın beyni!) İkisi de siyahtır ama, birinin konçu ötekinden uzundur, biri yündür diğeri pamuklu, biri incedir diğeri kalın...
Her yıkamada iki tek çorap nereye gider?
Makineye atarken sayıları tamdı bunun. Makineye baktın, sıkışmış kalmış çorap yok. Nerede lan bunların öteki teki?
Muamma...
*
TEK ÇORAP SENDROMU ya da TERK EDİLMİŞ ÇORABIN DRAMI
Teki nerede ulan bu meretin? Sabahın yedisinde, burnunu çekmeceye sokmuş, kan beynine fırlamış, ararsın. Çorapların böyle kötü bir huyu vardır: kaybolurlar! Ama asla çift olarak değil, daima teker teker! Tek kalmış çorap, kendimizi yalnız hissetmemize sebep olur. Biz ki, Eflatun’un androjini misali, çiftimizin peşinden ağlar dururuz. Tek kalmış çorap, yin’siz yang’a benzer; Kerem’siz Aslı’ya, Venüs’süz Mars’a... Boynu bükük tek, yatak odasındaki bir dolabın dibinde, hasır bir sepette, yahut büyük bir poşette biriken, ‘tek kalmış çoraplar’ ailesine katılır.
Ama ‘öteki tek’ asla geri gelmeyecektir. Bir mucize gerçekleşip, kayıp çorap bir gün, bir yerlerden burnunu gösterirse... sevinme! Günlerdir saklanan ‘öteki tekin’ kaybolduğunu - ulan kim attı bunu - için cız ederek fark edeceksin! Bu, ev kadınının makintoşunda, cevapsız metafizik soruları tetikleyecektir: Bir nedir, Öteki kimdir? Men kimem, saki olan kimdir? Yok artık o kadar de değil! Hasılı, neticede anlayacaksınızdır ki, evli çiftlerde olduğu gibi, daima, her zaman, biri ötekini diğerinden çok sevecek, ama asla bu biri aynı bir olmayacaktır.
Sabah telaşı içinde, ayağına göre bir çift bulamama sıkıntısı, mutlu bir beraberliğin ardından, ayrılık acısı yaşayan o tek çorabınki kadar derin olmayacaktır. Peki bu bahtsız kaderin önüne geçmenin, ayrılığı engellemenin bir çaresi yok mudur? Belki, kim bilir! Birinci tedbir, çiftleri kirliye atmadan evvel bir araya getirmek, bir yumak yapmak olabilir. Böylece birlikte yıkanır, birlikte kururlar diye ummulur. Ki bu olağanüstü tedbire rağmen, çiftlerden birinin, kirli torbasıyla çamaşır dolabı arasında yine de bir yolunu bulup arazi olduğu vâkidir. İkinci metod, aynı marka, aynı renk on, on beş çift birden almak ve çiftler arasında evlilik dışı ‘eşanjist’ yani ‘değiş tokuş’ ilişkilerine göz yummak olabilir. Ama isterseniz deneyin, bu metod bile, dolabınızın dibindeki ‘sap’ çorapların, bekâr ya da şen dulların sayısındaki enflasyonu engelleyemeyecektir. Ve sonunda, ev kadını, illallah deyip, kalan tekler için ‘iyi şeyler’ düşünecektir. Ancak heyhât, tek kalmış çorabın bilinen başka kullanım alanı yoktur. Güzel günler geride kalıp, ‘ötekinin’ eve dönme umudu tükendiği gün, kimsesiz çorap ya çöpü boylayacak, ya da portmantonun altındaki boya kutusunda, yeni cilalanmış ayakkabıları parlatmak için beklerken bulacaktır kendini...
(Not: Yukarıdaki yazının bu TEK ÇORAP SENDROMU bölümünü, Le Figaro’da yazan meslektaşım Sophie Carquain’in Le Syndrome de l’esseulé başlıklı, tarihini bilemediğim bir yazısından... tercüme etmedim ama,Türkçe’ye ve Türkiye’ye adapte ettim en azından. Diyeceksiniz ki ‘Serdar, hiç ses etmesen, kim bilecek bunun bir alıntı olduğunu?’ Hayatta, görüşüne, vicdanına ve yargısına en çok önem verdiğim insan bilecek: BEN!