Tek gerçekleri Merhamet

Güncelleme Tarihi:

Tek gerçekleri Merhamet
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2013 18:12

Aşk, entrika, yoksulluk, zenginlik, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler ve sürükleyici bir konu. Merhamet tutkunları hazır olun, dizi ikinci sezonuyla dört gün sonra Kanal D’de karşınızda. Sezon öncesi oyuncularla buluştuk, ‘Merhamet’ meselesini konuştuk

Haberin Devamı

Geçen sezonun en iddialı yapımlarından biriydi Merhamet. Hande Altaylı’nın ‘Kahperengi’ adlı romanından uyarlanan dizi, iki aşk arasında kalan bir kadının dramını anlatıyordu. Çocukluk aşkı Fırat (İbrahim Çelikkol) ve onun abisi Sermet’in (Mustafa Üstündağ) aşkı arasında kalan Narin’in geçmişi ve içinde bulunduğu entrikalar, dizinin reyting rekorları kırmasını sağladı.
Dört gün sonra yeniden ekranda olacak dizinin yıldızlarıyla, Grand Tarabya Oteli’nin havuz başında buluştuk. Özgü Namal, İbrahim Çelikkol, Burçin Terzioğlu ve Yasemin Allen, objektife poz verirken, neşeli bir ruh hali içindeler. Burçin Terzioğlu, sürekli zıplama-hoplama durumunda, enerjik. Özgü Namal ve Yasemin Allen, dizideki düşman karakterleriyle dalga geçerek, itiş-kakış içinde mizansenler yapıyor. İbrahim Çelikkol ise, henüz yemek yemediği için gergin ama duruma alışkın olduğunu da itiraf ediyor: “12 kiloyu böyle verdik işte, kolay değildi...” Ekiple oturup, yeni sezon neler yaşanacak, konuşmaya başlıyoruz.
Sizin lugatınızda merhametin tanımı ne?
- Özgü Namal: Vicdan. Merhamet günümüzde unuttuğumuz ve tekrar hatırlamak zorunda olduğumuz bir duygu. Zaten evrensel olarak geri dönüşler yaşamaya başladık, bilgi çağını, madde çağını geçirdik... Şimdi tekrar sağduyu, iç görü ve duygularımız geri geliyor. Merhamet de gelip bizi yakında bulacak. Merhamet insanın felakete uğramış ya da ızdırap çeken başka kişilerin acılarını, kendi yüreğinde hissetmesi, yani bir nevi duygusal empati kurması. Ben Türkiye ve dünya da böyle bir şey görmüyorum. Eğer biraz olsaydı savaşlar olmazdı, burnumuzun dibinde insanlar ölmezdi, hayat hiçbir şey olmamış gibi devam etmezdi. Daha çok bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın çağındayız.
- İbrahim Çelikkol: Bence başkasının acısını kendi acın gibi içinde hissedebilmek. Merhamet dünyayı ayakta tutan duygulardan biri. Bir yerde görünüyor ve insanlığın devam etmesini sağlıyor. Bazen hayatın elimizden ne kadar kolay kayıp gidebileceğini , öfkenin hırsların gereksizliğini, tüm sıfatları silip attığımızda hepimizin aynı kalbi taşıdığını unutuyoruz. Herkes içinde merhamete biraz daha yer açsa dünya daha farklı, daha yaşanılır bir yer olabilir.
- Burçin Terzioğlu: Merhamet empati kurup bununla hareket edip karşısındaki kişi ya da olayı öyle görmek. Bence insanların canlı cansız herkese her şeye çok merhametsiz davrandığı bir çağda yaşıyoruz. Gazetelerin üçüncü sayfaları ve haberler bunun en büyük örneği. O sayfaları niye hızla çeviriyor, televizyonun sesini neden kısıp görmezden geliyoruz? Çünkü merhamet etmekten ve onların yerine kendimizi koyup canımızın acımasından korkuyoruz. Bence merhamet insan ruhunun eğitimi için her kalpte olması gereken bir güdü. Umarım yeni nesil bu duyguyu kaybetmeden ve insanlığı sorgulamak zorunda kalmadan büyür.
- Yasemin Allen : İçgüdüsel bir histir merhamet... Ruhumuzda, özümüzde, en saf duygularımızda var olan bir şey. Kendimizce merhamet duygusunu anlamak için sanırım bizi merhametsizliğe iten şeylere bakmalıyız. Yani öç alma isteği, hırslar, genel olarak empati kurmaktan yoksun olmak gibi ... Aynı zamanda iş hayatı, başarılı olmaya yönelik çabalar ve erkek-kadın ilişkilerinde yaşanan hırslar bizi bu duygudan uzaklaştırıyor. Herkesin birbirini kucakladığı, sevgi dolu ve ütopik bir dünyada yaşamıyoruz, yaşayamayız. Haksız da değiliz, belki de herkes merhameti hak etmiyor. Biraz temkinli olmak lazım.
Dizinin senaryosunda en can alıcı noktalardan biri, rollerinizin yaşadığı çelişkiler, ikili ilişkiler arasında yaşadığı çatışmalar... Mesela Narin, iki kardeş arasında kalıyor. Sizce bu gerçek hayatta mümkün mü?
- Ö.N: Oldukça mümkün. Söylenmez, konuşulmaz, itiraf edilmez ama yaşanır.
Narin’in Fırat’a karşı olan aşkı bitmek bilmeyen bir çocukluk sevdası. Bir ömür süren aşklar kaldı mı gerçekten?
- İ. Ç: Bence evet... Karısına öldüğü ana kadar aşk ve heyecanla bakan bir babanın oğluyum. Annem ve babamın yaşadığı 22 yıllık bir ilişkiydi. Onları düşünerek tükenmeyen aşkların olduğuna ya da olabileceğine inanıyorum.
- Ö.N: - Bir ömür süren aşkların olduğuna inanıyorum. Dünyadaki en büyük yeteneklerden biri koşulsuz sevgi... Becerebilenlere gıpta ediyorum.
- İ.Ç: Sonuçta aşk hesapsız bir duygu hali. Âşık olunca gözünüz hiçbir şey görmez. Ne statü, ne başka bir şey önemli değil. Hele ben! Mantığımdan çok duygularımla hareket ettiğim için hiç önemsemem, hiç takmam kim ne der.
Deniz kardeşi ve en yakın arkadaşı arasında kalıyor. Gerçekten insan kardeşine karşı en iyi arkadaşının tarafında durabilir mi?
- B.T: Kan bağı var diye kardeşinizin yaptığı her şeyi doğru varsaymak bana mantıklı gelmiyor. Arkadaşlar belli durumlarda zaman zaman daha öne geçebilir.
Dizinin iddialı rollerinden biri olan Irmak biraz sorunlu bir karakter...
- Y.A: Psikolojik sorunları olan biri, evet. Aşk gözünü kör etmiş durumda. Kendimden örnek verecek olursam, onun yaptığı birçok şeyi yapmazdım. Mesela ablamın arkadaşına duyduğum kıskançlığın beni küçük düşürmesine izin vermek, dedektif tutup sevgilimin hoşlandığını düşündüğüm kızın peşinden göndermek gibi. Liste uzar da gider. Yine de büyük konuşmamak lazım tabii, insanın aşık olunca ne yapacağı belli olmaz...
Dizi geçmişle gelecek arasında köprüler kuruyor. Narin ve Fırat karakterlerinin 10 yıl önceki hallerini flashback’lerle görüyoruz. Nasıl çözdünüz iki ayrı dönemi canlandırma işini?
- İ.Ç: İki ayrı dönem farklı enerjiler, farklı konsantrasyonlar gerektiriyor. Tipim bile bu iki döneme göre değişiyor. İşimin güzelliği de bu zorluğun üstesinden gelebiliyor olmak. Dizinin senaryosunu yaratan Hande Altaylı romanı Kahperengi’yi okuduktan sonra karakteri kendi açımdan yorumlamaya çalıştım. Yönetmenimiz Çağatay Tosun’la karakteri çok konuştuk. Çekimlerle her iki karakterin derinine inip geliştirdik.
- Ö.N: Açıkçası çok da özel bir hazırlık yapmadım. Yıllardır oyunculuk yapıyorum, kendi tecrübelerimi, kendi cebimdeki taşları kullanıyorum. Tamamen geçmişi hatırlama çalışmasıyla karakteri yaratıyorum. Zaten 10 yıl çok uzun bir süreç değil, plastik makyajla değiştirilmemize gerek kalmıyor. O açıdan rahat zaten.

Haberin Devamı


KUTU:
Özgü Namal (Narin)
Ben de hayata teslim oluyorum

Haberin Devamı


Narin, güçlü, yaşadıklarına rağmen hayata tutunan bir kadın. Ne kadar size benziyor?
- Yeri geldiği zaman güçlüyüm ama yeri geldiğinde de dünyanın en zayıf insanıyım. Mükemmel değilim. Benim de hayata teslim olduğum oluyor.
Türkiye’de Narin’in yaşadıklarının benzerini yaşayan ‘Narin’ler var mı?
- Milyonlarca okuyamayan, fiziksel, cinsel ve ruhsal istismara uğrayan çocuk var.

----kutu---
İbrahim Çelikkol (Fırat)
En zoru 12 kilo vermekti
Çok zayıflamışsınız. Fırat karakteri için kaç kilo verdiniz?
- Fırat’ın aynı anda gençliğini de canlandırdığım için yaklaşık 12 kilo verdim. Ayrıca yeni film projem için de zaten zayıflamak durumundayım. Sinema filminde Belçim Bilgin’le oynuyoruz. Çekimleri yeni bitti. Ancak konu hakkında konuşmak istemiyorum, sürpriz olsun.

----kutu----

Haberin Devamı

Burçin Terzioğlu (Deniz)
Deniz’le benzemeye başladık

Merhamet dizisinde yaşananlar sizce ne kadar Türkiye gerçeği?
- Hâlâ öyle anneler, babalar ve çocuklar bir yerlerde yaşıyor. Belki bazılarımız görmüyor, duymuyor ama onlar içimizden birileri.
Deniz güçlü bir karakter. Size benziyor mu?
- Deniz güçlü duruşuyla, sevgisini net göstermesi, duygularını büyük yaşıyor olmasıyla, enerjik ve eğlenceli bir karakter. Artık Deniz’le Burçin iyice birbirine benzemeye başladı.

----kutu----
Yasemin Allen (Irmak)

Annemi oyuncu koçum olarak görmem

Karakterinizin size benzer yanları var mı?
- En zıt insanların bile benzer yönleri var. Aileme karşı hissettiğim sahiplenme ve koruma içgüdüsü herhalde eşit. Ama takıntılarımız aynı değil. Dünyanın en soğukkanlı insanı değilim ve onun gibi öyleymişim gibi davranmıyorum.
Oyuncu bir annenin kızı olmak role hazırlık sürecinde işe yaradı mı?
- İlla ki yaramıştır, konuyla alakalı küçüklüğümden gelen, biriken bir algı var. Annemin oyunculuk tarzı, oynadığı filmler, kendini nasıl taşıdığı, oynadığı projenin yapısına göre oyun biçimleri gibi. Ama onu oyuncu koçum olarak görmemeye çalıştım. Sanatçı olarak ruhlarımız zaten çok benziyor, fiziksel olarak da çok benziyoruz, birbirimize ne kadar objektif bakabileceğimiz tartışılabilir. Anne-kız ilişkisinde devreye giren çok farklı duvarlar olabiliyor, özellikle oyunculuk kadar kişilikle alakalı bir sanat türüyle.

Resimaltı:

Haberin Devamı

“Most Production’ın yapımcılığını üstlendiği Merhamet çarşamba akşamı başlıyor”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!