Tavla ve pokerde kolay yenilmem

Güncelleme Tarihi:

Tavla ve pokerde kolay yenilmem
Oluşturulma Tarihi: Ocak 18, 2005 00:32

Sezen Aksu şarkıları ve prodüksiyonu ile son albümü ‘Çok Ayıp’ı piyasaya çıkaran Emel Müftüoğlu, müzik hayatındaki mücadelesini, aşklarını, kızı Çağrı’yı, kumara olan tutkusunu ve hayatıyla ilgili bilmediklerimizi anlattı. İşte ünlü şarkıcının Kelebek’e özel, samimi açıklamaları...

Y- ‘Çok Ayıp’ albümün için neler söyleyeceksin? İnsanların artık belli bir olgunluk dönemi vardır. Hayatla ilgili biriktirdiğin şeyler, senin yorumuna da yansır. Benim de bu albümümdeki birkaç şarkı, gerçekten hayatım boyunca çok seveceğim, çok değerli şarkılar. Her şeyden önemlisi, bu albümün benim için yapılması... Sezen Aksu gibi acayip hayran olduğum, çok sevdiğim birisinin oturup benim için şarkılar yapması, çok etkileyiciydi. Birçok müzisyen arkadaşım arayıp, ‘Bıkmadan şarkılarını dinliyoruz’ dedi. Bugüne kadar hiç böyle bir şey yaşamadım. Herkes çok sevdi ve çok da iyi gidiyor.

- Bu başarıda Sezen Aksu şarkıları etkili olabilir ama...

Tabii ki. Acaba Sezen Aksu nasıl şarkılar yapmış merakıyla da alındığını biliyorum bu albümün.

- Bu yıl mesleğinde 20’inci yılın. Neler hissediyorsun?

Evet ben de eskidim vallahi. Ama hiç arkama dönüp bakmıyorum. Ne yapmışım, ne olmuş hiç ilgilenmiyorum. Sadece vizyon olarak çağın çok ilerisinde olduğumu söyleyebilirim. Yani bugün baktığınızda 90’lı yıllarda yaptığım bazı şeyleri insanlar şimdi yapıyor. Belki bu nedenle yerimi korumayı başardım.

MEMURLUK HAYATI

- Senin çok kısa süren bir memurluk hayatın da var öyle değil mi?

Evet, altı ay sürdü. Konservatuvarda okurken ani bir evlilik yaptım. Dolayısıyla okulu bırakmak zorunda kaldım. Eşim o zaman stajyer avukattı ve İzmir’de yaşıyorduk. Okuldan ayrıldıktan sonra evde oturmaya başladım. Üç ay sonra sıkıldım. Zaten paraya da ihtiyacımız vardı. Dolayısıyla çalışmaya karar verdim. O sırada da bütün memur alımları durdurulmuştu. Kimse beni işe almıyordu. Ben de pes etmedim. Bir gün İzmir Belediye Başkanı’nın yolunu kestim. Yıl 1982 ve 20 yaşındayım. Neyse başkanın önüne atlayarak ‘Bakar mısınız. Ben yeni evlendim ve bu memlekete yeni geldim. Eğer çalışmazsam annemin, babamın evine geri dönmek zorunda kalacağım. Lütfen beni işe alır mısınız? Ne iş olsa yaparım’ dedim. Şaşırdı! Ama bana benim samimiyetime inanmış olacak ki bir kağıt yazıp elime verdi. O kağıtla belediyeye gittim ve bir hafta sonra işe başlamamı söylediler. Ve Ulaşım ve Trafik İşleri’nde memur olarak işe başladım.

- Kaç lira maaş alıyordun?

Ya 18 ya da 20 lira. Onu da nereden hatırlıyorum o tarihlerde Güneş Gazetesi ses yarışması düzenlemişti, birinciye üç yıl boyunca her ay 500 lira gibi bir maaş verilecekti. Bu yarışmanın elemesinde ise bir öz geçmiş istiyorlar ve bu öz geçmişe göre eleme yapıyorlardı. Ben de geçmişimi göndererek şansımı denemek istedim. Ama bir baktım ki adaylar arasında benim adım yok. Hemen gazete yönetimine telefon açtım. Ve meşhur kaynana Semra Hanım gibi bir konuşma yaptım karşıma çıkan kişiyle. Öyle bir bağırdım ve kendimi öyle bir savundum ki, sonunda beni seçmelere aldılar. Ardından da birinci oldum. Yani hep kendi başıma mücadele ettim. Yoksa şimdi Emel diye biri olmayacaktı. Sonrasında da çok ciddi mücadelelerim oldu. Ben yarışmayı kazanmıştım ama kimse orada vaadettiği şeyleri yapmadı. Ben, o küçücük boyumla Fahrettin Aslan’ın yanına bile gidip, mesleğim için mücadele ettim.

- Ne dedi sana?

Ben o sırada hem evli hem de kızıma hamileydim. Bana, ‘Kardeşim evli barklı kadınsın. Karnın burnunda. Ne işin var senin bu dünyada. Git evinde çamaşırını, bulaşığını yıka’ dedi. Ben de onu fazla tanımadığım için aynı filmlerdeki gibi kapıdan çıkarken, ‘Bana iyi bakın. Ben yine sizin karşınıza geleceğim. Yine sizinle karşılaşacağız. Ayrıca siz beni hiç unutmayacaksınız. Çünkü benim çillerim var’ dedim ve çıktım. Ne korku, ne bir şey. Delinin tekiyim. Hani bilsem adamın kim olduğunu belki korkarım ama paldır küldür konuştum işte.

EMEKLİLİK MESELESİ

- Peki istediğin noktada mısın?

Evet ben istediğim noktadayım ama yoruldum. O yüzden bu işin keşke emekliliği falan olsa. Ama ne yazık ki ses yaşlanan bir şey değil. Bu zamanda kim Müzeyyen Senar gibi şarkı söyleyebilir. Bu işte öyle bırakıp gitmekte zor.

- Kızın Çağrı ile ilişkilerin nasıl?

Kocaman kız oldu. O bana Allah’ın en büyük armağanı. Çok mutluyum, çok da gurur duyuyorum. Çok eğlenceli bir şey. Ben kızımla çok eğleniyorum. Çok komik birisi. Kendisi Sinema ve Televizyon okuyor. Vizyonu çok geniş. İnternete girer ve bana mesleğimle ilgili çok güzel şeyler izletir. Konserler, klip çekimleri gibi. Onları oturup izlerken de ağlarız.

- Nasıl bir evlat Çağrı?

Çağrı, bir anne ve bir babaya verilecek en güzel evlat diyebilirim. Çok duygusal bir kız ve çok insan. Çok sağlam bir kişiliği var. Adını taşıyan bir kişiliği var. Hiçbir zaman akranları gibi olmadı. Bu da hoşuna gidiyor. Şefik Öztek benim 20 yıllık arkadaşımdır ama kızım Laila’nın yolunu bilmez. Çok güzel bir dünyası var. Bu çok hoşuma gidiyor. Bir tek sıkıntım var biraz cimri. Fazla tutumlu. Yaptığı hesapları bir görseniz kafayı yersiniz. Sırf benimle ilgili değil, sevdiklerine karşı böyle. Herkesin hesabını, kitabını tutuyor. Nasıl para biriktirileceğini, nereye yatırım yapılacağını çok iyi takip ediyor. Beni acayip denetliyor ve yönlendiriyor bu konuda. Çünkü ben hiç hesaplı değilimdir.

- Tıpkı Müjde Ar gibi?

Aynen öyle. Nasıl Sezen Aksu’nun hayatında kasası, bankası Müjde Ar ise benim hayatımda da kızım Çağrı.

DOKUZ YAŞINDA AŞK

- Bir de senin hayatında Emel Müftüoğlu=Genç sevgili durumu da var?

Bu sadece benim üzerime yamandı. Benim ilk büyük aşkım 50 yaşındaydı. Gerçi ben de dokuz yaşındaydım.(Gülüşmeler) Hayatımda iki kere böyle bir şey oldu ve bu üzerimde yapıştı. Onların dışında benden büyük arkadaşlıklarım oldu. İlk aşkım dediğim gibi 50 yaşındaydı. Sonra evlendim, o da benden büyüktü. Sonra Murat (Yeter) hayatıma girdi. Benden yedi yaş küçüktü. Daha sonra Hüseyin vardı. Normal bir yaştaydı. Ardından da Davut. (Güloğlu) O da küçüktü. Bunların hepsi hesaplı aşklar değil ki. Hiç daldan dala bir durumum yok yani. Ruhumda böyle bir şey yok.

- Peki Davut Güloğlu desem.

Bu konuşmalardan rahatsız oluyorum. Neden oluyorum, onun zaman zaman konuşmalarını duyuyorum. Ama ben konuşmuyorum. Çünkü ben insanların ardından konuşmayı sevmiyorum. Bu bizim özelimiz. Kim ne yaparsa yapsın benim adımı geçirmesin. Tek derdim bu. Alakasız bir yerde adımı okumak istemiyorum. Artık kendisiyle aramızda hiçbir şey yoktur. Ve bu konunun da sonsuza kadar kapanmasını istiyorum.

Kumarda uzman

- Demet Sağıroğlu ile bir dönem çok iyi dosttunuz. Şimdi Deniz Seki ile yediğiniz, içtiğiniz ayrı gitmiyor. Ne oldu Demet ile küstünüz mü?

Hayır. Biliyorsunuz onunla bir kuaför salonu açmıştık. Ortaklığımız bitti. Bitti derken, zaten dükkanı kapatmıştık. Görüşüyoruz. Ama herkesin hayatında zaman zaman daha sık görüştüğünüz insanlar değişebilir. Benim hayatım da hep böyledir. Dediğim gibi biz kırgın değiliz. İstediği her an yanında olurum. Onun istemesine bağlı. Biraz bu ara uzak duruyor. Heykel falan yapıyor. Heykel yapmaya verdi kendini.

- Kumarda çok ciddi para kaybettin mi?

Ben hiçbir zaman kumarda çok ciddi paralar kaybetmedim. Çok ciddi derken, hayatımı sarsacak bir şey kaybetmedim. Ben hiç öyle aptal birisi değilim. Bütün oyunları çok iyi oynarım. Hele kendi idare ettiğim, tavla, poker gibi oyunları çok iyi oynarım. Bu konuda kimse elime su dökemez. Tavla benim uzmanlık alanım. Böyle bir yeteneğim var benim, ne yapayım.

- Nerede o kadınsı özellikler?

Yerine göre. Evet biraz erkeksi özelliklerim var ama bu çok fazla kendi kendine yaşamaktan, kendi kendine ayakta durmaktan kaynaklanan bir şey olabilir. Ben böyle mutluyum. Tabii ki kadınım, tabii ki bu konuda özelliklerim var ama kimsenin görmesi gerekmiyor. O benim özelimdir.

- Zamanını kuaför salonlarında geçirmek yerine tavla oynamayı mı tercih ediyorsun?

Hayır. Aslında birçok kadından daha bakımlı, daha süslüyümdür. Kendine en iyi bakan bir kadın ile beni kıyaslayın, ben haftanın dört günü ya güzellik salonunda ya da tıp merkezindeyim.

Sinema filmi geliyor

- Bir sinema filmi teklifi var galiba. Hikayesi nasıl?

Gündemden düşmüş, bunun bunalımını yaşayan bir popstar var. Bu adamın menajeri de deli bir kadın. İşte o deli menajer de benim. Çok komik bir senaryo. Ayrıca ben çirkin insanların bir takım estetik operasyonları geçirip hayata devam etmesinden, bu tür senaryolardan çok sıkıldım. Ben bu hikayeleri sekiz yaşında falan yazıyordum.

- Mehmet Ali Erbil, kadınların yarışma programı sunmakta başarısız olduğunu söyledi. Haklı mı? Deniz Seki ile sunduğunuz Çarkıfelek kısa sürdü çünkü.

Bizim reytinglerimiz hep çok iyiydi. O çok iyi bir televizyon şovmeni. Bunu asla tartışmam. Ama iyi olması da sadece onun sekiz, dokuz kanalda iş yapacağı anlamına gelmez. Sonuç olarak ben de bu işi iyi yaptığımı düşünüyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!