Güncelleme Tarihi:
Osmanbey’den taksiye binip “İnönü Stadyumu tarafına gideceğiz” deyince şoför; “Konser mi var abla; herkes oraya doğru akıyor?” diye soruyor.
“Evet” diyorum; “Çok baba bir İngiliz heavy metal grubu geldi; Iron Maiden...”
“Küçükçiftlik Park’a doğru mu?” diye soruyor bu kez.
“Yok” diyorum; “Dedim ya; İnönü Stadyumu’na.”
Şaşkınlıktan dikiz aynasından bakmak yerine kafayı arkaya çevirip; “Nasıl be!?” diyor; “Orda oluyor mu öyle şeyler hâlâ? E iyiymiiiş...”
“Herhalde bu şekliyle son ayak basışımız olacak” diyorum; “Sonra ne zaman ne şekilde görüşürsek görüşürüz artık...”
Böyle diyorum ya; derken de hayat ne ironik diye düşünüyorum. Malum, Iron Maiden’ın Haziran 2011’de Türkiye’ye bir önceki gelişi Küçükçiftlik Park’a olmuş; grubu on yıllardır, deli bir hasretle bekleyen ve stadyum konseri uman fanatikleri fena hayal kırıklığına gark olmuştu.
Kim derdi ki İnönü Stadyumu’nun bir buçuk yıllık tadilatla yıkılıp tamamen değişmeden önce, bildiğimiz haliyle göreceği son konser, bunun iki yıl sonrasında Iron Maiden’a nasip olacak...
Fotoğrafçı arkadaşımız Levent’le (Kulu) buluşuyoruz; boynundan TV kamerası ebadında iki fotoğraf makinesi sarkıyor. 2011’deki gelişlerinde Iron Maiden’ı görüntüleyebilen üç fotoğrafçıdan biri; üstelik fena halde Beşiktaşlı; iki elinde iki revolveriyle hisli bir kovboy gibi: Bir yandan sahanın dışındaki köftecileri tarihi bir kare çektiğinin bilinciyle görüntülüyor bir yandan da “82’den beri geliyorum ben buraya” şeklinde buğulu buğulu sayıklıyor. Daha dört yaşındayken, babasıyla maça gelirmiş.
Stadın etrafındaki kalabalık renkten yana, Beşiktaş maçını çok da aratmıyor. Sanki herkes formasını giyip gelmiş gibi: Kadınlarda kıyafetten yana nispeten çeşitlilik gözlemleniyor ama anladığım kadarıyla Türkiye sınırları dahilinde, 16-66 yaş arasında; Iron Maiden tişörtü bulunmayan bir heavy metal dinleyicisi erkek bulunmuyor ve hatta tişörtsüz gelenin içeri alınmayacağına dair gizli bir kod yürüyor. İstisna teşkil eden az buz insanın üzerinde de Motörhead ve Maiden’ın ön grubu Anthrax’ın tişörtü falan var.
Organizasyonu düzenleyen Pozitif Live’da çalışan arkadaşlardan birinin boynundan sarkan akreditasyon kartına takılıp kalıyoruz. Grafiğinde ince işçilik söz konusu: Iron Maiden İstanbul’u öyle yazmışlar ki, baktığınızda Diren İstanbul okunuyor! E, bulunduğumuz yer malum... E, konser de malum: Sert çocukların havaları çalacak... Olay çıkıp çıkmayacağı mevzuu günlerdir merak konusu.
Veteran metalciler
Gözlerim, gayri ihtiyari, etrafta duvar örmüş çevik kuvvet, TOMA falan arıyor. Şöyle söyleyeyim: Herhalde son bir yıldır falan, bir halı saha maçının ya da lise müsameresinin kapısından geçseniz, daha çok polise rastlamanız mümkündür.
Büfenin altında iki üniformalı polis gördüm ama onlar da galiba kemirdikleri köfte-ekmek için oradaydılar.
İçerisi gittikçe kalabalıklaşıyor. Saha önü yaş grubu, 30-60 arasında seyrediyor. Gençlikte metal tınılarıyla saçı başı dağıttıktan sonra hayata atılıp, 320 TL’lik biletleri ödeyebilecek olan veteran metalciler. Pek çoğu göbek bağlamış ve head bang yapanların saçları tarafından kırbaçlanma ihtimaliniz hayli düşük zira çoğunluk kel... Ellerinde Paşabahçe poşeti olanından reklamcı gözlüklüsüne, “Bugün Iron Maiden şerefine orucu bozdum, kazasını tutacağım” diyeninden iPhone’dan playlist araştıranına, kucağında çocuk uyutanından borsa tartışanına her türü gördüm: Ortak noktaları hepsinin Iron Maiden tişörtü giymesi, konser boyunca şarkıları tek bir ağızdan söyleyip deli gibi zıplaması, çıkışta da mutlu bir ifadeyle yorgunluktan hayıflanmasıydı.
Hemen arkada, 140 TL’lik grup var ki gençlerin haykırışı bir başka oluyor diyorum, başka da bir şey demiyorum. Kimle karşılaşsak, aynı mevzu: Keyifler yerinde, çıkışta bir hadise olmasa bari.
Iron Maiden’ın kaçta sahne alacağına dair rivayetler muhtelif. Bir arkadaşım, “20.45 diyorlar” diyor. İhtimal vermiyorum; “Ülen Justin Bieber veledi bile 22.00’de çıktı.”
Hazırda bekletilen gaz maskeleri
Tam 20.45’te babalar arz-ı endam eylediğinde, ortalık yıkılıyor. Konser için, anlatılmaz yaşanır diyorum, başka da bir şey demiyorum. Malum, Maiden England, bir best-of şovu ve grup iki saat boyunca grup Moonchild’la başlayıp, The Trooper’dan The Number of The Beast’e, Run to The Hills’den Aces High’a, Fear of The Dark’tan Running Free’ye, vb. teatral bir sahne şovu eşliğinde, dur durak bilmeden, soluklanmadan döktürüyor.
Solist Bruce Dickinson arada attırdığı; “Benim için bağır İstanbul; bağır dedim Türkiyeeeee!” komutları haricinde konuştuğu nadir anlardan birinde; “Gelmeden önce bir sürü grup ve müzisyenin, olan biten saçmalıklar yüzünden buraya gelmekten çekindikleri için konserlerini iptal ettiğini duyduk. Ama biliyorsunuz biz hiç-fuckin’-kimseden korkmayız” dediğinde, “Her yer Taksim her yer direniş!” sloganları atılıyor. Kimileri hazırda beklettiği gaz maskelerini suratına takıyor, kimileri havada sallıyor.
22.15’te veda etmelerinin üzerine üç parça daha söylüyorlar biste. İkinci bir bis için tezahürat fayda etmiyor.
Çıkış, nasıl ifade etmeli; enteresan bir şeklide ferah...
Konuşulanlar hep aynı: “Burdan bir yere mi gitsek?”
“Yok ya; haftanın yorgunluğu var. Hem iki saattir ayaktayız; benim biraz pilim bitik.”
Kıyamet kalabalık, kısacık bir zaman diliminde, sessizce dağılıyor.
Meğer millet dokunan olmasa, böyle iki satır konserini dinleyip, köfte-ekmek kayıntısını yiyip, evlerine dağılmak için sabırsızlanırmış; iyi mi...